Gerek bireysel, gerek toplumsal olarak hedeflerimiz hayatımızın gidişatını belirleyen önemli faktörlerdir. Kabaca düşünecek olursak, bir hedef ve o hedefe giden yol ya da yollar hepimiz için söz konusu. Peki, bir hedef belirlendiğinde en önemli şey o hedefe ulaşmak mıdır? Hedefe ulaşma şeklimiz bir önem arz etmeli midir?
İtalyan düşünür Machiavelli’nin ortaya koyduğu felsefe tam olarak bu soruya cevap veriyor. Ancak burada Machiavelli için uğrunda her yolun meşru hâle geldiği gayenin yönetime, siyasete yönelik bir hedef olduğunu belirtmek gerekiyor. Günümüzde ‘Makyavelist’ dendiği zaman genel bir ifade anlaşılıp, çok daha geniş bir hayat felsefesi kastedilebilmektedir. Ve Makyavelizm her ne kadar geçmiş yüzyılların yönetim anlayışı gibi görünse de uygulama olarak bugün çok daha yaygın olduğu söylenebilir. Bugünden bahsetmeden önce Makyavelizmin ne olduğuna ve Machiavelli’nin kim olduğuna değinelim.
Makyavelizm, “Hedefe giden yolda her şey meşrudur”, “amaç, araçları meşrulaştırır” gibi cümlelerle ifade edebileceğimiz düşünce tarzıdır. Modern siyasî düşüncenin kurucusu kabul edilen Machiavelli’nin böyle bir düşünceyi ortaya atmasında tabiî ki yaşadığı dönemin ve coğrafyanın etkisi var. İtalya’nın prensliklerden oluştuğu ve henüz siyasî birliğini kuramadığı bu dönemde kendisi bu konuyu oldukça dert edinmiş, yazdığı “Prens” adlı kitabında siyasî birliğin nasıl kurulması gerektiğini, bir hükümdarın iktidarda kalabilmesi için neler yapması gerektiğini, iç ve dış düşmanlarla nasıl başa çıkması gerektiğini anlatmıştır.1 Aslında günümüzde Machiavelli ile özdeşleşen “hedefe giden her yol mübahtır” gibi bir ifade kitapta doğrudan geçmez. Ancak tüm yazdıklarından ortaya çıkan sonuç budur denilebilir. Onun burada ulaşılmasını istediği hedef İtalya’nın siyasî birliğidir. Daha sonra bu siyaset felsefesi dünyanın genelinde yönetimlerde etkili olmuştur. Buradan yola çıkılarak Makyavelizmin bir siyaset felsefesi ya da bir çeşit yönetim anlayışı olduğu söylenebilir. Bu yönetim anlayışının nelere mal olacağı/olduğu ise tartışma konusu.
Makyavelizm, kimilerine göre toplumu kaostan kurtarmanın bir anahtarı hükmünde. Burada hedef karmaşanın önüne geçmek, çoğunluğun faydasını gözetmek olarak düşünülüyor. Bu hedefe giden yolda doğru veya yanlış ayrımı yapmaksızın gereken ne ise onun yapılması, yönetici konumunda bulunan kişinin bir sorumluluğu. Machiavelli’ ye göre bir hükümdar eğer sözünden dönmesi gerekiyorsa dönmelidir. Yalan söylemesi gerekiyorsa söylemelidir. İktidarda kalmak için dindar görünmesi gerekiyorsa öyle görünmelidir. Ahlâka aykırı davranması gerektiğinde öyle davranmalıdır.2 Machiavelli’yi kendisinden önceki siyasal düşünürlerden ayıran nokta, doğru-yanlış ayrımında bulunmaksızın hükümdarın iktidarda kalmak ve ülkesini yönetmek için yapması gerekenleri söylemesidir. Onun normatiflikten soyutlanmış bu fikirleri her ne kadar kulağa kötü gelse de, dikkat edildiğinde tarihimizde de sağlam bir yeri olduğu görülecektir.
Mesela Osmanlı döneminde gerçekleşip, yapılması hâlen “o dönem için gerekli idi” ifadesiyle savunulan “kardeş katli” bunun en çarpıcı örneklerinden birisi. Zaman zaman şiddetlenen baskıcı uygulamalar, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki istibdat devri, bugüne kadar yaşanan askerî darbeler… Her dönemde mağduriyetlerin olması ve bu mağduriyetlerin “değişimin ve gelişimin” kaçınılmaz sonucu olarak yansıtılmaya çalışılması alışık olduğumuz bir durum hâline geldi.
Bu çerçevede şu soruları sormamız gerekiyor: “Söz konusu hedef kimin/kimlerin hedefi?”, “Eşitsizlik üzerine kurulu bir sistemde ortak bir gayeden veya herkesin çıkarına olacak bir durumdan söz edilebilir mi?”, “Gerçekten ortak bir hedef söz konusu olsa bile, bu hedefe ulaşmak uğruna ahlâkî bir takım kaideler çiğnenebilir mi?”
Politikanın birçok insanın zihninde çokça yalan söylenen ve yalanı meşrulaştıran bir zemin olarak yerleşmesi dahi yönetim anlayışımızın Makyavelizm ile ne kadar iç içe geçtiğini gösteriyor. Toplum için kararlar alan bir mekanizma söz konusu olduğunda, etik ilkeler taviz verilebilir hâle geliyor. Machiavelli’nin bu fikri ortaya attığı dönemde (16. yy) dünyada daha çok monarşi hâkimdi. Bugünün “demokratik” dünyasında devlet halk için var (en azından teoride). Politikanın uğruna var olduğu “toplum” için yine toplumu kandırması veya o toplumun bireylerinin hakkını gasp etmesi, yönetim anlayışımızdaki çelişkiyi açık bir şekilde gösteriyor. Bu da demek oluyor ki hedefin ne olduğu konusunda hâlen hem fikir değiliz.
Bir toplumda yaşayan her insanın aynı gaye uğruna hareket etmesini beklemek ütopik olabilir. Ancak hiçbir hedefin bir kimsenin hukukunu çiğnemeyi haklılaştırmayacağı bir düzen ütopik değildir. Günümüzde büyük amaçlar/hedefler başka şeyleri küçük hâle getirmektedir. Oysa “…bir mâsumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir fert dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenâb-ı Hakkın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz.”3
Makyavelist Yönetimden Makyavelist Topluma
Başta da söylediğimiz gibi Machiavelli, bu felsefesini politikaya yönelik olarak ortaya atmıştır. O, kitabında hükümdara hitap eder. Ancak devletler ve toplumlar çeşitli şekillerde birbirlerini yansıtır. Çıkarları uğruna ahlâkî değerlerinden feragat edebilen bir toplumun, çıkarları uğruna ahlâkî değerleri hiçe sayan bir anlayışla yönetilmesi şaşırılacak bir durum değildir.
“Bugün insanların hayatlarına anlam katacak amaçları var mı?” sorusu akla iki seçeneği getiriyor. Bir tarafta kendi amaçları uğruna her şeyi ezip geçebilecek “makyavelist” olarak tabir edebileceğimiz kişiler, diğer tarafta ise ümitsizlikten ya da anı yaşama isteğinden dolayı kendisine bir gaye edinemeyen/edinmeyen insanlar. Burada “hedef” ile “çıkar” arasındaki ayrımı iyi yapabiliyor olmamız gerekiyor. Bir takım gayelerimize ulaşmaya mı çalışıyoruz, yoksa yalnızca kendi menfaatlerimize göre mi hareket ediyoruz? Hedefsizlik iyi bir şey olmayabilir. Ancak bir hedef edinip ona ulaşmaya çalışmakla çıkar gözetmek arasındaki çizgi, amacımıza ulaşmak adına attığımız her adımın sonuçlarını hesap etmekten geçiyor.
Dipnotlar:
1) Machiavelli, Prens.
2) Alaeddin Şenel, Siyasal Düşünceler Tarihi (2014).
3) Mektubat, 15. Mektup, 2. Sual.
İlk yorumu siz yazın