Osmanlıca öğrenmenin pek çok faydası sayılabilir. Bu faydaların en kıymetlilerinden biri de yakınlarınızdan kalan birtakım yazıları okuyabilmek olsa gerek. Dedemin yazdığı notların yanında, dedemin babası Nuri Efendiye yazılan mektuplar da bu noktada en ilgi çekici hatıralar. Köyümüzdeki evin giriş katında, dedemin odasında karyola altındaki tahta bir valizden çıkan bu mektupları okurken çok zorlanmıştım. Her ne kadar hattı güzel olsa da el yazısını okumak her zaman kolay değil çünkü. حسنك kelimesini bir türlü çözememiştim mesela. Ancak uzun zaman düşündükten sonra, cümlenin geliş ve gidişinden “Hasan’ın” yazdığını çıkartabilmiştim. Çıkartabildiğimde yaşadığım başarı hissi de ayrı bir lezzetli olmuştu tabiî. Her ne ise… Bahsi geçen mektupların ikisini bu ay köşemizde misafir edeceğiz. Fakat önce bir mukaddime yapalım.
Dedemin babası Nuri Efendi, medrese tahsili görmüş birisiymiş. Nefesinin de kuvvetli olduğunu söylerler. İşte mezkûr mektupların ilki onun bu yönüne işaret ediyor. 1952 tarihli bu mektupta Ahmet Feyzi Okumuş hoca, hastalanan torununun şifa bulması için Nuri Efendiyi yanına davet ediyor.
İkinci mektup ise “Bu kere kederli Nuri Efendi kardeşim” diye başlamakta. Yine Ahmet Feyzi Okumuş’tan gelen bir taziye mektubu. Babaannemin her anlatışında kederlendiği, Hasan’ın vefatı üzerine yazılmış. Askerlik sırasında hastalanarak İstanbul’da hastanede vefat eden, dedemin kardeşi Hasan.
Nuri Efendiye ve Hasan’a rahmet vesilesi olsun inşaallah.
***
Bihî (O’nun adıyla)
Gerçekten vücuduyla iftihâr eylediğimiz Nuri Efendi kardeşim,
Ba’de’s-selam (selamdan sonra) ara sıra meraklı ve lezizâne sohbet ve muhabbetimize sebep ve vasıta aramayacak mevkideyiz. Fakat icâbât-ı zaman bazı kere hem aratır hem de bulur. İşte bu kabîlden olarak bu ümniyemizin (istek, arzu) husûlüne bu sırada bir sebep zuhûr eylemiştir. Şöyle ki, Hanife’nin gelini bulunan kerîmemizden iki ay evvel bir kız çocuk dünyaya geldi. Birinci ayında güzel hâlinde idi. Beş-on günden beri illallah dedirtiyor. Süt alamaz, titrer, ağlar, yatmaz, uyumaz. Biraz çocuk hâlinden anlayan ebe kadınlar maraz olduğuna kâil olduklarından biz de zâtınızı özledik. Bu hususta olan maharet ve ma’lumatınız cümlece müsellem olmakla buraya kadar zahmetinizi rica ve niyaz eylerim azizim.
Fî 22 Mayıs Sene 952
Ahmed Feyzi Okumuş kardeşin
***
Bihî (O’nun adıyla)
Bu kere kederli Nuri Efendi kardeşim,
Cümle âlemin rehayâb olamayacağı (kurtulamayacağı) cilve-i Rabbaniyesine de bugünlerde zât-ı âlîniz uğradığını mea’l-hüzn (üzüntüyle) biz âcizleri de haber aldık. Yani mahdumunuz Hasan’ın hastahanede vefat eylediği sem’-i dil-hirâşımız olmuştur (vefat eylediğini işitmek gönlümüzü parçalamıştır). فَالْحُكْمُ للهِ الْعَلِيِّ الْكَبِيرِ (Hüküm Aliyy-i Kebîr olan Allah’ındır) kaide-i İlahîyesine karşı şakk-ı şefe eylemek (ağız açıp konuşmak) kimin haddidir? Binaenaleyh teselli-i efkâr eylemek zımnında (gayesinde) işbu taziyetnamemi irsâl eylerim (gönderirim). Yoksa hâşâ kader-i İlahîye itiraz gibi ahval hatır ve hayale gelmedikten başka, belki sabır ve sebât ile nâil-i mesvebât (sevaplara nail) olunacağını da tahrîre (yazmaya) bile hâcet göremiyorum. Bunun için muhakkak bu acınıza müşterek olduğumu kayd ile iktifa eylerim. Ve Mevlay-ı Müteâl’e rûz u şebde (gece ve gündüz) cümlemizi afv ü safh eylesin duasını tekrar eylerim. Âmin.
Manevî kardeşin Ahmed Feyzi Okumuş Hoca
İlk yorumu siz yazın