“Hedefi olmayan gemiye, hiçbir rüzgâr yardım edemez” der Montaigne; şartlar ve fırsatlar ne kadar elverişli olursa olsun, hedefi olmayan insana hiçbir faydası olmayacağını vurgulamak için…
Goethe de, “İnsan nereye gideceğini bilemezse, çok fazla ileriye gidemez.” cümlesiyle hedef sahibi olmanın ne kadar önemli olduğunu ifade eder.
Bediüzzaman ise, olayı daha da netleştirerek “İnsanın kıymet ve mahiyeti, himmeti nisbetindedir. Himmetin derecesi ise, maksat ve iştigal ettiği şeyin nisbetindedir.” ifadesiyle insanın kıymet ve öneminin, hedef kabul ettiği ve uğrunda çalıştığı şeye göre değişeceğine dikkat çeker.
Evet, hedef sahibi olmak insana has bir özelliktir. Diğer varlıklar sadece varlıklarını devam ettirebilmek için basit hedefler peşinde koşarken; aklı, kalbi, duyguları ve hayali olan insanın sadece bunlarla yetinmesi düşünülemez. İnsanın diğer canlılardan bir farkı olmalıdır. İnsaniyete lâyık bir hayat yaşamak, ancak ulvî hedeflere sahip olmakla mümkün olabilir.
Hedef ve himmeti bu fani dünya için değil de, ahiret için olduğu takdirde insanın kıymet ve ehemmiyeti artar. Onun için insan kendisine verilen ve en önemli varlığı olan “hayat sermayesi”ni, uğrunda harcamaya değecek hedeflere sarfetmelidir.
Müslümanlar, inançlarıyla uyumlu olarak büyük hedefler sahibi oldukça yükselmişler, hedeflerinden uzaklaştıkça da gerilemişlerdir. O halde dünya ve ahiret hedeflerini birlikte götürmeye çalışmalı, biri için diğerini ihmal etme hatasına düşmemeliyiz. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, hemen ölecekmiş gibi de ahirete çalışmalıyız. Müslümanların eski parlak günlerine dönebilmeleri, yeni nesillerini “hedef ve ideal sahibi fertler” olarak yetiştirmelerine bağlıdır.
Bunu için de gençlerin ulvî hedeflere yürüyecek şekilde yönlendirilmeleri ve kabiliyetlerini köreltecek zehirli akımlardan ve alışkanlıklardan koruyacak ortamların kendileri için oluşturulması gerekir. İşte o zaman Fetih rüyaları gören Fatihler de tekrar yetişmeye başlayacaktır inşaallah.
Hedeflerin en büyüğü ve yücesi ise, “rıza-yı İlâhîyi kazanmaya çalışmak” olmalıdır. Diğer hedeflerin buna göre konumlanması gerekir. Çünkü her şey fânî, geçici; rıza-yı İlâhî ise bâkî, kalıcı olandır.
Hedefler gibi hedefe giden yollar da meşru olmalıdır elbette. “Doğruyu” hedeflemek kadar, “doğru yolda” olmak da önemlidir çünkü.
İnsan “Hedefime ulaşamadım” diye vazgeçmemeli. Azimle, sebatla ve sıdkla çalışmaya devam etmelidir. Unutulmamalıdır ki hedeflerine ulaşanlar; zorluklara göğüs geren ve ısrarla denemeye devam edenler arasından çıkmıştır.
Evet, insanlık tarihine baktığımızda pek çok insanın hedefleri peşinde koştuklarını, engeller karşısında yılmadan çalıştıklarını ve nihayetinde hedeflerine ulaştıklarını görürüz. O sayede uzaya çıkılmış, aya adım atılmış; kutuplar, çöller, mağaralar, okyanus dipleri gibi gidilmez denilen yerlere gidilmiş ve pek çok keşiflere imza atılmıştır. En büyük fetihler, bu azimle gerçekleştirilmiştir.
Evet değerli okur, peki bizim hedefimiz ne, neyin peşinden koşuyoruz ve o hedefi gerçekleştirmek için ne kadar gayret gösteriyoruz? İnsanlığa hangi noktalarda katkıda bulunabileceğiz?
Evet, senin bu hayattaki hedefin ne?
***
23 Mart, Bediüzzaman Hazretlerinin vefatının 62. yıldönümü. Yalnızca “Allah rızasını” hedef yapıp hayatını davasına adayan, bu yolda her türlü sıkıntıya göğüs gererek yazdığı eserleriyle milyonların imanının kurtulmasına vesile olan Bediüzzaman Said Nursî’yi rahmetle anıyoruz.
İlk yorumu siz yazın