Dans eden mucize: Arılar

“Hem, yeni dünyaya gelmiş bir arı yavrusu, yaşı bir gün iken, havada bir günlük mesafeye gider, havada izini kaybetmeyerek, o sevk-i kaderî ile ve o saika ilhamıyla döner, yuvasına girer.”1 ve “Kuşlar, ilhama mazhardırlar ki, yaşı bir günlük bir arı yavrusu, havada, bir gün mesafede gider; o ilham-ı fıtrî ile, o sevk-i Rabbanî ile yolunu şaşırmadan dönüp, gelip yuvasına girer.”2

Yukarıdaki pasajlar sağır olduğu halde arıların birbiriyle nasıl kusursuz bir iletişim kurduğunun ipuçlarını veriyor. Anahtar kelimeler; sevk-i kaderî, ilham-ı fitrî ve sevk-i Rabbanî’dir. Aksini düşünmek ilim, din ve mantık kaidelerine ters düşmek manasına gelir. Yazı boyunca müşahede edeceğimiz herhangi bir eğitim almaksızın gerçekleşen bu harikalara mazhariyeti Rabbimizin emir ve iradesi dışında aramak beyhudedir.

Arıların dans ettiklerini hiç duydunuz mu? Üstelik bu dansın yiyecek kaynağının bulunabilmesi için kaynağın kovana uzaklığı, doğrultusu, zenginliği gibi gerekli olabilecek her türlü bilgileri içerdiğini not düşmemiz gerekir.

Üstelik tek tip dans da etmezler. Arılar yuvadan 15 metre kadar uzaklıktaki besin kaynakları için daire dansını kullanırken, 25-100 metre arasındaki besin kaynakları içinse bir geçiş dansı olan sallanma dansını kullanırlar. Bundan başka balarıları yuvadan 100 metreden daha uzak kaynaklar için kaynağın uzaklığını, yönünü ve niteliğini bildiren kuyruk dansı ile iletişim kurarlar. Bu dans aynı zamanda “8 rakamı dansı” olarak da adlandırılır.

Şaşıracağımız bilgiler bununla sınırlı değildir. Arıların bu dansları içerisi karanlık olan, ne yiyeceğin ne de Güneş’in görülebildiği bir kovanın içinde yapmalarıdır. Sadece bu da değil. Arılar, hedef olan yiyecek kaynağı yatay düzlemde yer almasına rağmen bunu düşey konumdaki bir peteğin üstünde dans ederek anlatırlar.

Bulutlu günlerde Güneş’i pusula gibi kullanabilir, bunu da ultraviyole ışık dalgalarını kullanarak yaparlar. Güneş’ten yayılan doğal ışık polarize olmuştur, yani ışık dalgalarının titreşiminin yönü, Güneş gökyüzünde hareket ederken düzenli bir şekilde değişir. Arılar bulutlara rağmen göğü bir bakıma parsellenmiş gibi düşünür ve Güneş’in o anda olması gereken yerini hesaplayabilirler.

Bir diğer zorluk ise Güneşin sabit bir cisim olmayışıdır. Bilindiği gibi Güneş her 4 dakikada 1 derece yer değiştirir. Arı eğer sürekli aynı açıyla yol alacak olsa Güneş’in hareketi sebebiyle hedeflediği yere asla varamayacaktır. Her 4 dakikalık yolda 1 derecelik bir hata yapacak, uzun mesafelerde ise sapma telafi edilemez boyutlara ulaşacaktır.

Bir örnekle daha yakından anlamaya çalışalım. Arılar genelde 10 km çapında bir alanda besin toplarlar. Arı 10 km yol katetmek için yaklaşık 45 dakika uçmak zorundadır. Bu da güneşin yaklaşık 11 derecelik bir açıyla yer değiştirmesi demektir. Üstelik bu arı, yüklü olarak geri döneceğinden sürati daha da azdır ve dolayısıyla arı geri dönene kadar Güneş 16.5 derece daha dönecektir.

Üstelik arı bu kadar uzağa gittiğinde eğer yiyecek bulamazsa dönecek gücü de kalmayacaktır. Çünkü arılar gittikleri yerden daha fazla besinle dönmek için kursaklarına sadece kendilerine bildirilen uzaklıkta kullanacakları kadar bal alırlar. Bu bal bittiğinde güçleri de tükenir ve nektara ulaşamadıysalar enerjileri kalmadığı için geri dönemezler.

Sağır olan arıların karanlık bir ortam olan kovanda çeşitli danslar yapması ve bu dansta güneşin yer değiştirmelerini hesaba katması, en küçük bir hesap hatasının geri dönemeyeceğinden hayatını kaybetmesi ile sonuçlanması, yatay düzlemdeki kaynağı düşey düzlemde anlatması gibi tespit edilen ilmî hakikatlerden ne sonuç çıkarmamız gerekir? Kör tesadüflerle açıklamaya çalışmak ilmî, dinî ve vicdanî düsturlara tezat teşkil etmez mi?

Üstadımızın: “Uyan, aklını başına al! Nasıl ki yıldızböceği, kendi ışıkçığına itimat eder, gecenin hadsiz zulümatında kalır; balarısı kendine güvenmediği için gündüzün güneşini bulur, bütün dostları olan çiçekleri, güneşin ziyasıyla yaldızlanmış müşahede eder.”3 ikazlarını hatırlama zamanı. Kendine güvenmeyen arı, ilhama mazhar olarak harika bir faaliyet gerçekleştiriyor. İnsan da acz ve fakrının farkına varmalı, haddini aşmadığı ölçüde ilhama mazhar olacağını bilmelidir vesselâm…

Dipnotlar:
1) Mektubat, s. 405.
2) Emirdağ Lâhikası, s. 122.
3) Sözler, s. 243.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*