Ferdî ve içtimaî hayatın bir temel taşı: Kul hakkı

Evet değerli okurlar, bu ayki röportajımız da yine kapak konumuzla alâkalı. Gençlerimize, “Kul hakkı konusunda ne düşünüyorsunuz? Bu konuda hassas mısınız, riayet eder misiniz? Bu hassasiyeti nereden, kimden kazandınız?” diye sorduk.

İşte aldığımız cevaplar:

Beyza Yılmaz
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. Sınıf öğrencisi

Son derece hassas bir konu olarak değerlendiriyorum. Allah’ın yarattığı her türlü canlının hakkını gözetmek ve onlara şefkat gerekir. Allah katında affedilmeyecek tek günah kul hakkına girmektir. Zira kendine karşı değil kendi yarattığı bir kuluna karşı ortaya konan bir haksızlık ancak kulunun isteği doğrultusunda affedilebilir.

Elimden geldiğince kul hakkını muhafaza etmeye ve âdil olmaya çalışıyorum. Özellikle iftira, herhangi birine baskı uygulama gibi somut konularda ya da daha kolay fark edilebilir haksızlıklarda tepki göstermeye çalışıyorum. Ama fark edilmesi daha zor ve normalleşmiş birtakım olgular için aynısını söylemek zor.

Kul hakkı bilincim temelde aileden geliyor. Fakat içinde bulunduğun çevrenin de sana kattığı ahlâkî değerler de son derece önemli bir paya sahip.

Esmanur Erdem
Düzce Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Öğrencisi

Kul hakkı çok geniş bir kavramdır. Sorumluluk bakımından insanların Allah’a, insanlara ve kendilerine karşı birtakım görevleri vardır. Bu görevler sırasında haklar oluşur. Meselâ; Allah hakkı, kul hakkı, nefis hakkı vb. Şirk hariç, Allah kendi hakkını affedebileceğini beyân etmekte, ama kul hakkını, ilgili kişinin rızası olmadıkça bağışlamayacağını belirtmektedir. Necm Suresi 38. âyet-i kerimesinde Allah Teâlâ “Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez.” buyurmuştur.

Risale-i Nur’da Onbeşinci Mektub’da izah edilen “Bir masumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir ferd dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenab-ı Hakkın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez.” şeklinde kesin ve net bir şekilde ifade edilmiştir.

Risale-i Nur’un her bir eserinde verilen Allah’a ve ahirete kuvvetli iman dersleri ile, hakperestlik şuuru ile ve Risale-i Nur’un tamamına yayılmış olan şefkat ve insan sevgisi dersi ile kul hakkına karşı saygılı insanlar yetişir. Bu konudaki bizim düsturumuz Kur’ân-ı Kerîm’in emrine riayet edip Sünnet-i Seniyyeyi yaşam tarzı yaparak kul hakkına karşı hassas davranıp, yaratılmış olan tüm canlılara sevgi ve muhabbetle yaklaşmaktır.

Hasan Hüseyin Uçar
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. Sınıf öğrencisi

Kul hakkı İslâmiyetin temel esasları arasında yer alıyor. Bilindiği üzere halk arasında yaygın bir şekilde kullanılan bir ifade vardır: “Allah her günahı affeder ama kul hakkını affetmez, onu hakkı yenene bırakır.” Toplumda bu ifadenin yaygın olmasının sebebi bizim geçmişten getirdiğimiz, İslamiyetten beslenen bir aile terbiyesi kültürümüzün olmasıdır. O yüzden bizde aile terbiyesi almakla kul hakkına riayet etmek yakın manada kullanılır. Örneğin sağa sola bir şeyler atıp kirleten veya insanları rahatsız eden kişiler için “aile terbiyesi almamış” deriz, aslında bu kişinin yaptığı aynı zamanda kul hakkına girmektir.

Ben ailemden hep konuşarak istişare etme kültürünü gördüm, öyle büyüdüm. İstişarelerde, meşveretlerde herkesin bir fikri, söz hakkı oluyor. İstişare ettiğimiz kişiler yani aile fertlerim bu hakka hep riayet ettiler, beni dinlediler, hakkımı yemediler. Aynı şekilde bu beraber aldığımız kurallara da herkesin uymaya çalışması, diğerinin hakkına girmemek demek oluyor. Günlük hayatımızı şekillendiren kurallar örneğin kanunlar, trafik kuralları gibi kurallar da geniş çerçevede bu şekilde istişareler ile alınmış kurallardır, bunlara uymak da yine kul hakkına riayet etmektir. Çok şükür ailem hem ev içinde hem de sosyal hayatta bana bunları açıklayarak aşıladığı ve yanlış yaptığımda uyardığı için bu konuda hassasiyet kazanabildim. Ailemin bana bu konuda telkinleri, terbiye etmeleri de tabiî ki dinî hassasiyetten geliyor. Dediğim gibi Cenab-ı Hakka kul hakkı ile gitmemek konusuna çok dikkat ediliyor, o yüzden bu iş sadece maddî haklar değil manevî haklara da dokunuyor. Örneğin birinin arkasından kötü söz söylememek, gıybet etmemek de kul hakkıyla alâkalı, çünkü ayette de geçtiği gibi ölü kardeşinin etini yemek gibi çirkin bir hakka girmektir. O yüzden dediğim gibi bu dinî hassasiyetler ailenin bu terbiyeyi vermesinde çok önemli rol oynuyor. Ailem de Risale-i Nur gibi eserleri okudukları için bu konularda beni de, diğer kardeşlerimi de çok şükür gayet dikkatli yetiştirmeye çalıştılar.

Ömer ALAN
Kocaeli Üniversitesi

Bence kul hakkının anlaşılabilmesi için önce kul sıfatının idrak edilmiş olması gerekir.

Yani insan önce kul olduğunu kabul etmelidir veya fark etmelidir. Çünkü ancak bu şekilde insan kime kul olduğunu bilebilir ve kendisinin de kul olduğu o Zatın (cc) kullarından ancak birisi olduğunu anlayabilir. Böylelikle kendisi gibi diğer kulların da yaratıcısının bir olduğunu bilmekle Yaratıcının her bir kuluna daha fazla saygı duyabilir.

Öte yandan; Yaratıcı tarafından bir insanın kendisi için verilen haklar diğer insanlar için de verilmiştir. Bir hadiste; “Mazlumun, haksızlığa uğramış kimsenin duasından sakın. Çünkü onun duası ile Allah (cc) arasında perde yoktur.” buyuruluyor. Bir de meseleye bu yönden baktığımızda Cenab-ı Hak da kullarına karşı herkesin saygılı davranmasını ve onların haklarının herkesçe gözetilmesini istiyor.

Dolayısıyla Yaratıcıya duyulan saygının bir gereği de aslında diğer kulların haklarına saygı duyup, bu hakları gözetmektir.

Yani kul hakkı deyince çok da afakî şeyler aranmamalıdır bence. Örneğin bir insanı yalan ile aldatmak da kul hakkını çiğnemektir, bir insana karşı kibir göstermek de kul hakkının ihlâlidir. Kibir hep kendini olduğundan daha büyük görmek olarak anlaşılıyor fakat kibir aynı zamanda muhatabını da olduğundan aşağıda görmektir. Yani muhatabına hak ettiği değeri vermemektir.

Yine mesela ihtiyaç sahibi bir insana yardımda bulunmak veya birisine karşı şefkat etmek de o kulların Cenab-ı Hakkın kulları olduğunu bilip onlara hak ettiği değeri bu bilinçle vermek, yine onlara bu yönüyle saygı duymak olarak anlaşıldığında bu da kul hakkı kapsamında değerlendirilebilir.

Bu konuda hassasiyet sahibi olmak da başta ifade ettiğim gibi bence insanı anlamak, kulluğu idrak etmek ile mümkün olabiliyor.  Bu noktada da bizleri olumlu yönde etkileyen insanlarla vakit geçirmek, bu hassasiyeti kazanmamız yolunda ufkumuzu açan eserleri sıkça okumakla mümkün olabilir, diye düşünüyorum.

Röportaj:
Fethiye Akay
Nurullah Özer
Şükrü Kalı

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*