
Nazenin hürriyet, âdâb-ı Şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa, sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir; belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır, nefs-i emmareye esir olmaktır.
Hürriyet-i umûmî, efradın zerrât-ı hürriyâtının muhassalıdır. Hürriyetin şe’ni odur ki, ne nefsine ne gayriye zararı dokunmasın. […] Güneş gibi parlak, ruhun mâşukası ve cevher-i insaniyetin küfvü o hürriyettir ki; saadetsaray-ı medeniyette oturmuş ve marifet ve fazilet ve İslâmiyet terbiyesiyle ve hulleleriyle mütezeyyine olan hürriyettir. […]
Sual: “Nasıl hürriyet imanın hâssasıdır?”
Cevap: Zira rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinata hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye o adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi, başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi, o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz.
Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez. Bir bîçareye tahakküme dahi, o hizmetkâr tenezzül etmez. Demek, iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet… […]
Sual: “Gayr-i müslimlerle nasıl müsavi olacağız?”
Cevap: Müsavat ise, fazilet ve şerefte değildir, hukuktadır. Hukukta ise, şah ve geda birdir. Acaba bir Şeriat, “Karıncaya bilerek ayak basmayınız” dese, tâzibinden men etse, nasıl benî Âdemin hukukunu ihmal eder? Kellâ… Biz imtisal etmedik. Evet, İmam-ı Ali’nin (ra) âdi bir Yahudi ile muhakemesi ve medâr-ı fahriniz olan Salâhaddin-i Eyyubî’nin miskin bir Hıristiyan ile mürafaası, sizin şu yanlışınızı tashih eder zannederim.”
Tarihçe-i Hayat, Y.A.N., Lugatçeli-2022, s. 92
İlk yorumu siz yazın