Kul hakkı

Ferdî ve içtimaî hayatı düzenleyen pekçok düstur vazeden İslâmiyetin en çok ehemmiyet verdiği hususlardan bir tanesi de “kul hakkı”dır.

İslâmiyette haklar; hukukullah ve hukuk-u ibâd olmak üzere ikiye ayrılır. Hukukullah; Allah’ın kulları üzerindeki haklarıdır. Çok genel olarak; “Allah’a ve Onun bildirdiklerine iman etmek, emir ve yasaklarına riayet etmek” şeklinde tarif edilebilir. Hukuk-u ibâd ise, “kul hakkı” olarak bildiğimiz “kulların birbirleri üzerindeki haklarını” ifade eder.

Kul hakkı denildiğinde ilk anda akla çoğunlukla insanların hakkı/hukuku gelse de aslında hayvanların, bitkilerin ve diğer yaratılmışların hukuku da kastedilmiş olmaktadır.

Kul hakkı, ferdî ve içtimaî hayatın bir temel taşı hükmündedir. Fertlerin ve toplumun huzur içinde varlığını devam ettirebilmesi için kul hakkına riayet ediliyor olması gerekir. Bunun için kul hakkı şuurunun ailede ve eğitim sisteminde yeni nesillere kuvvetli bir şekilde kazandırılması lâzımdır.

Kul hakkını maddî ve manevî olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. İnsanları beden ve mal bakımından zarara uğratmak, cemiyet hayatında fertlerin hukukuna temas eden kurallara uymamak maddî kul hakkına girerken; gıybet, iftira, suizan, mobbing (psikolojik şiddet ve taciz) gibi fiiller ise manevî kul hakkı ihlâli sayılmaktadır.

Kul hakkı ihlâli tek bir kişi için olabileceği gibi toplulukların da kul hakkına girmek mevzubahis olabilir.

Teknolojik araçlarla, özellikle internet ve sosyal medya ortamlarında yapılan paylaşımlarla farkında olmadan pek çok kişinin kul hakkına girme tehlikesi bulunmaktadır.

Ayrıca idareci ve memur konumunda olan kişilerin vazifelerini hakkıyla yerine getirmemeleri, ihmal etmeleri veya suistimalde bulunmaları gibi durumlarda, sorumluluklarını yüklendikleri kişiler adedince kul hakkına girmeleri söz konusudur.

Allah kendi hakkıyla ilgili meselelerde kulunu dilediği takdirde affedeceğini belirtirken, kul hakkı konusunda hak sahibinin affetmesini şart koşmaktadır.

Ahirette en çetin muhakemeler kul hakkı üzerinde olacaktır. Hatta “Boynuzsuz koyunun hakkı, boynuzlu koyundan alınacaktır” hadis-i şerifiyle, kul hakkı hesabının ne kadar hassas bir şekilde görüleceğine işaret edilmiştir. Ahiretteki hesaplaşma gününde hayvanlarla, hatta kâfirlerle bile helâlleşilecek, kimsenin hakkı kimsede kalmayacaktır.

Paranın, torpilin, iltimasın geçmeyeceği; “hak”kın “kul”dan ağır geleceği o günde, yarattığı bütün varlıkların –kâfirler de dahil– hukukunu Allah savunacaktır. Dünyadaki adalet sistemlerinden kaçmak ya da aldatmak mümkün iken, ahiretteki mahkemeden kurtulmak mümkün olmayacaktır. %100 hassasiyetle tartan o terazide kimsenin hakkı kimsede kalmayacaktır.

Bu sebeple başta Peygamberimiz (asm) ve onun yolundan giden kâmil insanlar, kul hakkı konusuna son derece önem vermişlerdir. İsmet sıfatını hâiz olan ve günah işlemekten korunan Peygamberimizin (asm), vefat etmeden önce kimin kul hakkı varsa gelip kendisinden almasını istemesi ve Ashabıyla helâlleşmesi kul hakkı meselesinin ne kadar ehemmiyetli bir konu olduğunu bize ders vermektedir.

Küçük-büyük bütün amellerin kayıt altına alındığı ve birgün hesabının görüleceği hiç unutulmamalı; kul hakkı hususunda hassas davranılmalı, eğer ihlâl edilmişse ahirete bırakmadan dünyada helâlleşmeye çalışmalıdır.

Kanunî Sultan Süleyman ile Ebussuûd Efendi arasında geçen şu meşhur mükâleme hiç akıldan çıkarılmamalıdır:

Meyve ağaçlarını sarınca karınca
Günah var mı karıncayı kırınca?
Yarın Hakkın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*