Ahlâkî eğitim ve mutlu bir hayat

Mevzu bahis insan olduğunda, onu çevresinden ayrı düşünmemiz neredeyse imkânsız bir durum. Hücrelerin vücutta iç muhite gömüldükleri gibi insan da sosyal muhit içine dalmış bulunuyor.1 Mevcûdât âleminde ise medeniyet inşa edebilen, kültür oluşturabilen ve bunu yaşadığı zamana göre evirebilen tek varlık insanoğlu. İnşa ettiği bu medeniyetin içinde intizamı, asayişi, emniyeti ve huzuru sağlayabilmesi için davranışları düzenleyici kurallara ihtiyaç duymuştur.

Sosyologlara göre; insanlar bu sebeplerle, bazı ahlâk ilkeleri geliştirmek zorunda kalmışlardır. Ahlâkî ilkeleri anlayabilmek için “ahlâk”ın ne olduğunu anlamamız faydalı olabilir. “Ahlâk” kelimesinin etimolojisine baktığımızda yaygın olarak “seciye, tabiat, huy” gibi mânâlara geldiğini, “insanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan manevî nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlar bütünü” şeklinde tanımlandığını görürüz. Bunun yanı sıra “ahlâk” kelimesinin, h-l-k kökünün temel anlamının takdîr yani “bir nesneyi düzgün/ölçülü bir biçimde oranlamak ve ölçümlemek” olduğu konusunda açık bir görüş birliği olduğu da görülmektedir.2

Dolayısıyla sosyal bir varlık olarak yaratılan insanın fıtratına, Yaratıcısı tarafından iyiyi, güzeli, düzgün ve ölçülüyü arama ve buna münasip şekilde yaşama meyli verilmiştir. Bu doğrultuda düşündüğümüzde ahlâkî olmayan her şeyin insan fıtratına da aykırı olduğunu söyleyebiliriz. Bu sebeple ahlâkın bozulduğu yerde insan da bozulur. İnsanın bozulduğu yerde de ahlâkî olandan bahsimiz bir hayli zorlaşır.

İnsanlık tarihi boyunca da bozulan ahlâkı yeniden onarmak ve insanı insanlığına, hulkuna geri döndürmek için peygamberler tabir caiz ise bir eğitimci olarak tavzif edilmişlerdir ve peygamberler, iyinin ne olduğu üzerinde durarak hayatın her alanını içine alacak şekilde insanlara model davranış biçimleri sunmuşlardır. Nitekim Son Peygamber olan Efendimiz Hz. Muhammed de (asm) “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyurarak hayatın tüm alanlarını kuşatan bir değerler sistemi sunmuştur.3 Böylece insanın fıtratında var olan iyiye, güzele, ölçülülüğe olan meylini, iyinin, güzelin, ölçülünün ne olduğunun somut karşılığını vahiy vasıtasıyla öğrenmiş ve öğrendiklerini vazifeli olduğu insanlara tebliğ etmişlerdir.

Buradan bakınca toplumda; iyinin, güzelin, huzurun, doğrunun, ölçülünün somut şekilde karşılık bulabilmesi için ahlâk eğitiminin doğru şekilde yapılmasının şart olduğunu görebiliriz. Bu şartı yerine getirmemiz için de ilk olarak ahlâkî olanı, fıtrat ekseninde tebliğ eden vahiy kaynağına başvurmamız gerekiyor. Günümüz modern (m)edeniyetine baktığımızda ise kendimizi büyük bir ahlâkî dejenerasyon içinde buluyoruz. Ahlâkî yaşamayı dert edinmiş olan insanların  -hangi kesimden olursa olsun- bu yaşayışın, bu işleyişin bir yerinden muhakkak şikâyetçi olduğunu görüyoruz.

Vahiyle ilişkimiz ne kadar azalırsa fıtrattan da o kadar uzaklaşıyoruz ve nihayetinde ortaya çürük bir sistem ve bu çürük sistemin ürettiği ahlâksız insan modelleri çıkıyor ve bu insan modelleri de sözüm ona dağdan inip gelmiyor, sistemin kendi içinden, kendi eğitim kurumlarından çıkıp geliyor.

Mutluluğu kendine gaye edinen medeniyetin çıktısı hedonist, merhametten, tevazudan uzak mutluluk hedefine kilitlenmiş(!), hedefine ulaşmak için de her yolu mübâh gören insanlar oluyor. Ancak yine de modern toplumda gelişen bilim ve teknoloji ile birlikte insanın mutluluğunun da doğru orantılı olarak arttığını söyleyemiyoruz. Bunun en bâriz kanıtına ise yıllık antidepresan kullanım verilerini incelediğimizde ulaşabiliyoruz.

Bunun aksine, Antik Yunan düşünürü Sokrates (MÖ 399) kişinin kendisiyle uyumlu olmasını sağlayan erdemli ve bilge olmayı, gerçek mutluluğun kaynağı olarak görmüştür.4 Ona göre gerçek mutluluk kişinin iyi ve kötü ayrımının yapılabilmesiyle alâkalıdır. Buna göre iyi yani erdemli olan bilgi, insanı mutluluğa götürecektir. Dolayısıyla mutluluğa ulaşmanın yolu da ahlâklı olandan geçmektedir. Ahlâklı davranış ise vahyin emir ve yasaklarına uymakla fıtrî olana uygun hareket ederek kemaline ulaşacaktır. Bu kemale ulaşma ise ancak taallümle mümkündür.5 Bu taallüm için muallimler dört elle İslâmiyete sarılmalı, İslâmiyeti anlamalı, İslâmiyeti uygulamalı ve İslâmiyete göre bir eğitim anlayışı geliştirmelidir. Ancak böyle olduğunda yani İslâmiyet parladığında ahlâklar güzelleşecek, ahlâklar güzelleştiğinde elemsiz saadete erişmek mümkün olacaktır.

Dipnotlar:
1) Alexis Carrel. İnsan Denen Meçhul (İstanbul: Hayat Yayınları,1997), 115.
2) Koca, S. “Ahlâk Kavramı Üzerine Etimolojik ve Semantik Bir Araştırma”. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 57 (2016): 121-136
3) Köprü Dergisi, Ahlâk 126, 2006.
4) Bedia Akarsu, Ahlâk Öğretileri 1 Mutluluk Ahlakı (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1965), 13-14, 26-27.
5) Said Nursî, Sözler.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*