Birlik için dil mi, duygu mu?

Toplum hayatına bakıldığında kişiler bazılarıyla iyi anlaşıyor, kimi insanlarla da anlaşma noktaları bulunmuyor.

İnsanlardaki anlaşma, birlikte olma, ittihad veya ittifak etmelerinin birçok sebebi olabiliyor.

Bunlar; aynı takımı tutmak, milletini, vatanını sevmek, aynı fikre, düşünceye sahip olmak, akraba olmak, aynı inanca sahip olmak vs. olarak sayılabilir.

Aynı fikre, düşünceye inanan kişilerin ittihad ve ittifak ederek birlikte çalışmaları, hareket etmeleri beklenir. Veya aynı dille konuşan daha iyi anlaşabilir (mi?).

Fakat İslâm toplumuna bakıldığında yıllardan beri bunların özellikle Müslümanlar arasında gerçekleşmediği görülmektedir. Bunun için de Üstada bununla ilgili Lem’alar kitabının 20. Lem’asında şöyle bir soru sorulmuş:

“Mühim ve müthiş bir sual: Neden ehl-i dünya, ehl-i gaflet, hatta ehl-i dalâlet ve ehl-i nifak rekabetsiz ittifak ettikleri halde, ehl-i hak ve ehl-i vifak olan ashab-ı diyanet ve ehl-i ilim ve ehl-i tarikat, neden rekabetli ihtilâf ediyorlar?”

Bu soruya Üstad Bediüzzaman 7 farklı sebep sayarak cevap veriyor. Bunlardan ikinci sebepte:

“Ehl-i dalâletin zilletindendir ittifakları; ehl-i hidayetin izzetindendir ihtilâfları. Yani, ehl-i gaflet olan ehl-i dünya ve ehl-i dalâlet, hak ve hakikate istinad etmedikleri için, zayıf ve zelildirler. Tezellül için, kuvvet almaya muhtaçtırlar. Bu ihtiyaçtan, başkasının muavenet ve ittifakına samimî yapışırlar. Hatta meslekleri dalâlet ise de, yine ittifakı muhafaza ederler. Âdeta o haksızlıkta bir hakperestlik, o dalâlette bir ihlâs, o dinsizlikte dinsizdarâne bir taassup ve o nifakta bir vifak yaparlar, muvaffak olurlar. Çünkü samimî bir ihlâs, şerde dahi olsa, neticesiz kalmaz. Evet, ihlâs ile kim ne isterse Allah verir.” diyor.

Bu güzel cevabın bir örneği Mesnevî’den alınan bir hikâyede şöyle belirtilmiş:

“Bir gün, bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında. Hayli merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir ‘yabancı’yı kendi kardeşlerine yeğlediklerini. Biri karga, biri leylek… O kadar farklıdır ki kuşlar. İhtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine. Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle. Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Tâ ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, birlikte yaşamaları beklenenlerin yanında tutunamayanlar. O zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakın kılan. Topal kuşlar birbirlerinin ‘arıza’larını bilir ve sömürmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine. En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır. Aynı şekilde zengin, aynı şekilde mesut olanların ortak paydaları sabun köpüğü gibidir, uçar, söner.”

Demek bu iki kuşu ortak hareket etmeye sevk eden, birbirine yaklaştıran, ortak acı, ortak hüzün, ortak arızalarıdır.

Müslümanlar da birlik içinde ittihad ve ittifak etmeleri için kısaca gereken özellikleri şu şekilde sayabiliriz:

Başta davranışlarımızı, işlerimizi ihlaslı yapmak, yani başkalarından aferin almak için değil sırf Allah rızası için davranmak.

İkinci olarak, eserin aynı yerinde(1) bahsedilen aşağıdaki maddeler sayılabilir:

1. Müsbet hareket etmek. Yani, kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Kısaca başka mesleklerin düşmanı olmamak ve onların hizmetlerini küçük veya eksik görmemek. Yani, başka meslek sahiplerini, metotları farklı olan grupları, cemaatleri, metotlarının noksan veya yanlış olduğunu ima edercesine davranmamak gerekir.

2. İslâmiyet dairesi içinde, hangi hizmet metodunu uygularsa uygulasın onlara muhabbet duymak ve kardeşlik duygularını geliştirmek.

3. Kendini haklı gören her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmeyerek “Mesleğim haktır” yahut “Daha güzeldir” demesidir. Fakat diğer mesleklerin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden “Hak yalnız benim mesleğimdir” veyahut “Güzel benim meşrebimdir” demeyerek insaflı davranmak.

4. Hak yolunda olanlarla ittifak etmenin Allah’ın yardımıyla olacağına inanmak.

5. Ehl-i dalâletin haksızlıklarını yerleştirmek için dayanışmayla bir şahs-ı manevî kurmalarına karşı hak taraftarlarının da bir şahs-ı manevî teşekkül ederek hakkı batıl şeylerin tecavüzünden korumak ve muhafaza etmek.

6. Her bir hak ehlinin kendi nefsini, enâniyetini, yanlış düşündüğü izzetini ve ehemmiyetsiz, rekabetkârâne hissiyatını terk etmekle ihlâsı kazanarak vazifesini hakkıyla ifa etmek.

Cenab-ı Hak bütün ehl-i imanı tam bir tesanüdle, samimi ihlasla ittifak ve ittihad etmeye muvaffak etsin.

Dipnot:
1) Yirminci Lem’a, İkinci Sebeb

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*