Mânâ-i harfî penceresinden hamamlar

Antik Roma’ya kadar uzanan tarihiyle hamamlar yüzyıllardır insanlığa temizlik hususunda hizmet eden mimarî yapılardır. Roma döneminde katı bir kast sistemi olduğundan hamamlarda asiller ile kölelerin, giriş kapıları ve yıkandıkları yer ayrıydı. Roma hamamları alttan ısıtmalı mimarîleri, iç süslemeleri ve ölçülerinin büyük oluşu ile dünya sanat tarihinde ayrı bir yere sahiptir. Ülkemizdeki antik kentlerin en büyük yapılarının başında Roma hamamlarının olması tesadüfi değildir.

Türk hamamlarında kast sistemi yoktu. Sınıf farklılığı olmadığından ayrı kapı ve yıkanma yerlerine ihtiyaç duyulmamıştır. “Kardeşlik” anlayışı mimariye de aksetmiştir.

Türk hamamları soyunma, yıkanma ve ısıtma olmak üzere üç ana bölümden oluşur. Külliye tarzı inşa edilen yapılarda hamamlardan elde edilen gelirler külliyedeki yapıların (cami, medrese, imarethane gibi) giderlerini karşılamada ehemmiyetli bir rol oynardı. Ecdadın bu anlayışı yüzyıllar boyunca dünyaya hüsn-ü misal olmuştur. Böylece hem cami cemaati başta olmak üzere toplumun temizlik ihtiyacı en iyi şekilde karşılanmış hem de elde edilen gelirin eğitim, din ve sosyal alanda faaliyet gösteren hayır eserlerinin ihtiyaçlarına aktarılması sağlanmıştır. Bu pozitif neticeler ecdadımızın hikmetle iş görerek “Hakîm” ismini hamamlarda apaçık okumamıza imkân tanımıştır.

Hamamlar İslâm’ın temizlik anlayışının mücessem eserleridir. Altı İsm-i Azam’dan biri olan “Kuddüs” ismi hamamlarda maddî ve manevî vecihleriyle açık bir şekilde okunur. “Temizlik, imanın yarısıdır.” mealindeki hadis-i şerif bu eserlerin vücuda gelmesinde teşvik edici rol oynamıştır. Bu teşvik Avrupa başta olmak üzere Hristiyan dünyasına da olumlu tesir etmiştir. Ortaçağ cehalet karanlığını yaşayan Avrupa’da yıkanmak günah sayılmıştır. Bu da çok sayıda sârî hastalığın önünü açmıştır. Bu durum o kadar kötü bir safhaya ulaşmıştır ki, kaynaklarda hastalık geçiren insanların içine şeytan girdiği gerekçesiyle yakıldığı malumdur. Yine çoğu insanın bildiği üzere Avrupa’da parfüm kullanımının yaygın olmasının en önemli sebebi yıkanmaktan uzak duran bu insanların kokmamak için bu kokulara başvurmasıdır.

Bu tablonun değişmesinde Osmanlı hamam kültürü en önemli rolü oynamıştır. Bilhassa İstanbul’un fethinden sonra Osmanlıdaki hamamları ve temizliği gören Avrupalılar bundan etkilenerek hamam inşa etmeye ve temizliğe dikkat etmeye başlamışlardır. Üstad Bediüzzaman Hazretlerin üç büyük düşmandan birini cehalet olarak ifade etmesi Ortaçağ Avrupasına ve günümüz İslâm toplumlarına bakıldığında son derece manidardır!

Hamam ile kaplıca sıklıkla karıştırılır. Hamam, suyun ısıtılmasıyla insanların yıkanması için yapılmış tesistir. Kaplıca ise yer altından fışkıran, içinde kimyevî maddelerin varlığı sayesinde bazı hastalıklara karşı şifa verici özellikleri bulunan suların kullanıldığı yapılardır. Ayrıca, kaplıcaları hamamlardan ayıran en önemli özellik büyük yıkanma mekânının ortasında bulunan geniş havuzdur.

Hamamlar temizliğin yanında sağlığa da müspet yönde tesir eder. Hamam sıcaklığı vücuttaki seratonin ve endorfin adı verilen mutluluk hormonlarını etkiler. Ölü deriyi vücuttan atarak vücudun yenilenmesini ve derinin nefes almasını sağlar. Soğuk algınlığı gibi mevsimsel hastalıklara karşı tesirlidir ve mikroplara direnci artırır. Eklem ve kasları gevşeterek rahatlatır. Sinüsleri açar ve rahat nefes aldırır. Rahat nefes alımı, stresi de uzaklaştırır. Görüldüğü üzere hamamlar Rabbimizin “Şâfî” ismine ayna olan mekânlardır.

Hamamların benzersiz sosyal ortamı beraberinde evlenme, kutlama, lohusalık ve sünnet gibi etkinliklere de ev sahipliği yapmıştır. Dost, akraba, meslektaş gibi çeşitli sosyal gruplar bir araya gelirdi. Bu sayede bağlar kuvvetlenir, dostluklar canlanır ve en son haberler paylaşılırdı.

Kadınlar genellikle gündüz, erkekler de akşam ve gece hamama giderdi. Yakın zamanlara kadar devam eden birlikte hamama gitme âdeti, kadınların görücü usulüyle erkek çocuklarını evlendirmek için kız beğendikleri yer olarak hizmet görmüştür. Erkekler arasında ise perşembe geceleri, cuma sabahları, ramazan ve bayram arifelerinde hamama gitme âdeti vardı.

Hamamlar büyük yerleşim yerlerinde şairlerin, özellikle kış aylarında bir araya geldikleri ve şiir üzerine sohbet ettikleri yerlerdendi. Klasik Türk şiirinde hamamın konu edildiği bu şiirlere de “hammamiye” denilir. Tek başına eser oluşturanlar ise “hammamnâme” olarak anılmaktadır. Hammamiyelerle ilgili örnek olarak elimizde; İstanbul Çinili Hamam’da yer alan duvar çinileri üzerindeki yazılar gösterilebilir.

Mezkûr metinler hamamların sosyal hayatta ne kadar tesirli olduğunu gösterir. Rahmân, Rahîm, Vedûd,  Mü’min, Latîf, Raûf, Nâfi başta olmak üzere pek çok esmâya ayna olan hamamlar kültürümüzün ve tefekkürümüzün ayrılmaz bir parçasıdır.

Bu eserlere emek veren atalarımızı rahmetle ve Fatihalarla yâd etmeli, Hristiyan dünyasına hüsn-ü misal olmalarını düşünmeli ve yazımız boyunca işaret ettiğimiz esmalar penceresinden tefekkür ederek hamamları gezmeliyiz vesselâm…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*