Mihrâbâd Korusu’nda

Sonu âbâd ile biten yer isimlerinin her nedense ayrı bir duruşu, ayrı bir güzelliği var. Sadâbâd, Mihrâbâd, İslamâbâd, Cihanâbâd gibi… Sadâbâd kelimesi mesela; Osmanlı’nın Lale Devri’ni, Kâğıthane sefalarını ve kayık gezintilerini tek başına içinde barındırıyor gibidir. Kelimeyi telaffuzla birlikte zihinde hemen öylece bir sahne canlanıverir. Mihrâbâd da öyle, insan Mihrâbâd Korusu deyince mini bir cennetle karşılaşacağını az çok tahmin eder.

Ne sıcak ne de soğuk olmayan bir günde, ikindi vaktinin tatlı ışıkları altında Mihrâbâd korusunun yüksekçe bir tepesinde oturarak İstanbul’u seyretmek kişide muhakkak şairâne duygular uyandıracaktır. Büyük şehirde yaşamanın bir dezavantajı olarak uzakları göremeyen, görüş alanı daimî olarak nezaketsiz binalarla kesilen zavallı insanlar böyle yerlere çıktıklarında ancak; İstanbul’un yüzüne bakabilir, tarifi imkânsız mavi bir pırlanta gibi parıldayan denizi doyasıya seyrederek, belki gökyüzünün berraklığını ve bulutların beyazlığını fark edebilir. Hakikî zenginlik bu olsa gerek değil mi? Tüm kıymetli maden ve parıltılı taşlar sahiplerinden daha zengin olmalı; bu denizin sahibi, bu ağaçların, bu tatlı esen meltemin ve bu güzel saatin sahibi.

Âbâd kelimesi “Arapça ve Farsça isimlerin sonuna gelerek birinci kelimenin ifâde ettiği niteliğin fazlalığını, bolluğunu belirten birleşik kelimeler yapar”1mış. Böyle olduğuna göre Mihrâbâd; çok güneş gören yer demek olsa gerek. Farsça’da mihr; Güneş demek çünkü. Sadâbâd’ın ne demek olduğunu düşünürken ise Latin alfabesine aldanmamak lazım. Zâhirde “yüz (100) sayısı” anlamına gelen Farsça sad (صد) kelimesi ile bağlantılı gözükse de aslında Sa‘dâbâd (سعدآباد) imiş burası. Saadetin bol olduğu yer gibi yani. Yahut İslam Ansiklopedisi’nde geçtiğine göre “uğurlu, mâmur yer.”

Böyle yerleri görüp de hakkıyla “İstanbul şairi” ünvanını kazanmış Yahya Kemal Beyatlı’dan bahsetmezsek bir şeyler eksik kalır gibi. O yüzden buyurun “Bir başka tepeden”2 şiiri:

سكا دون بر تپه دن باقدم عزيز استانبول!

كورمدم گزمديگم سومديگم هيچ بر ير.

عمرم اولدقجه گوڭل تختمه كيفنجه قورول!

ساده بر سمتينى سومك بيله بر عمره يتر.

 

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!

Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.

Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!

Sade bir semtini sevmek bile bir ömre yeter.

 

Dipnotlar:
1) Kubbealtı Lugati, Âbad maddesi
2) Şairin kendi sesinden dinlemek için: Tıklayınız.

 

 

1 Trackback / Pingback

  1. Koşsam belki yetişirim | Genç Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*