Mutluluk hormonları ve Asr-ı Saadet’ten yansımalar

İnsandaki her duygu gibi mutluluk duygusu da insan vücudunda meydana gelen birtakım değişiklikler sonucunda hissedilir. Duyguların oluşumunda akıl, kalp, ruh gibi manevî faktörler kadar fizyolojik olarak açıklanabilen maddî faktörler de söz konusudur. Bu yazımızda vücudumuzda üretilen hormonların etkisiyle oluşan mutluluk duygusunu tetikleyen hâl ve davranışları ve mutluluk asrı manasına gelen Asr-ı Saadet döneminde Peygamberimizin (asm) yaşantısını inceleyerek mutluluğa dair kazanımlar elde edeceğiz.

Öncelikle mutluluğun oluşumunda DOSE kısaltmasıyla bilinen dopamin, oksitosin, serotonin ve endorfin hormonlarının yanı sıra geceleri serotonin yerine devreye giren melatonin hormonlarını ele almak gerekir. Mutluluk dozunu ayarlayan DOSE hormonlarına geçmeden önce ise vücudumuz için çok önemli ve mutluluğa dolaylı yoldan katkı veren melatonin hormonundan bahsetmek istiyorum.

Melatonin’in gün içindeki işleyişine baktığımız zaman en önemli üretim zamanının gece 23.00 ila 03.00 arasında ve uyku esnasında olduğunu görmekteyiz. Uyku, gün içindeki enerjimizi ve verimliliğimizi ve dolayısıyla mutluluk düzeyimizi belirleyen en önemli faktördür. Peygamberimizin (asm) uyku düzenine baktığımız zaman ise gecenin ilk yarımında uyuduğunu ve ikinci yarımında uyanıp ibadetle meşgul olduğunu ve dolayısıyla Peygamberimizin uyandığı vaktin melatonin hormonunun üretiminin durduğu vakit olduğunu görmekteyiz. Psikolojik ve fizyolojik olarak vücudu düzenleyen ve biyolojik saatimizi kaliteli bir uyku ile ayarlayan melatonin hormonu, mutlu ve huzurlu bir gün geçirmemizde önemli rol oynamaktadır.

Oksitosin hormonuna bakacak olursak bu hormona halk arasında “sevgi bağı hormonu” da denmektedir ve hissedilen sevgi düzeyiyle orantılı olarak oksitosin üretimi artmaktadır. İnsanlara iyilikte bulunmak, hediyeleşmek, paylaşmak, ikram etmek, kucaklaşmak, tebessüm etmek gibi fiillerin oksitosin üretiminde önemli bir payı vardır. Zikredilen fiiller Peygamberimizin (asm) hayatında sıkça görülmekte ve insanlara da tavsiye edilmektedir: “Kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır.”1 Bununla birlikte bir Kurban Bayramı’nda Peygamberimiz (asm) ile Aişe (r.anha) validemiz arasında geçen şu konuşmayı aktarmak istiyorum: “Ya Aişe, kurbanı ne yaptın, ondan geriye ne kaldı?” Aişe validemiz cevap verdi; “Kalan, bir kürek kemiğidir.” Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (asm) gayet mutlu bir ifade ile şu karşılığı verdi: “Desene kürek kemiği dışında hepsi bizim oldu.”2

Bilindiği üzere insanın yeme-içme ve barınma gibi maddî ihtiyaçları olduğu gibi duygusal anlamda sevgi, saygı, şefkat, arkadaşlık gibi manevî ihtiyaçları da mevcuttur. İşte serotonin hormonunun üretimi bu gibi duygusal ihtiyaçların karşılandığı ölçüde artmaktadır. Asr-ı Saadet dönemine baktığımız zaman ise Müslümanlar arasında mükemmel bir uyum ve duygusal ihtiyaçların karşılandığı eşsiz bir ortam olduğunu görürüz.

Abdest almanın da serotonin hormonunun seviyesini yükselttiğini Plastik Cerrahi Uzmanı Dr. Ahmet Arslan’ın şu ifadelerinden okuyalım: “Günde en az 4-5 sefer yüzünüzü soğuk suyla yıkayın. Sadece soğuk suyla yüze yapılan masaj kanlanmayı arttırıcı bir özelliğe sahiptir. Abdest bizi ferahlatır derler ya; aslında ferahlatıcı etkisi hassas bölgelerimizden kaynaklanır ve bizi yeniler. Mutluluk hormonu yani serotonin hormonu salgılatır. Seratonin hormonu salgılandığı için kendimizi huzurlu ve mutlu hisseder, ferahlarız.”3  Peygamberimizin (asm) ise her namazdan önce abdest aldığını, öfkelenildiğinde abdest alınmasını tavsiye etttiğini, evden abdest aldıktan sonra çıktığını, yani abdeste hayatında önemli bir yer verdiğini hadis-i şeriflerinden öğrenmekteyiz.

Dopamin hormonu ise başarı hormonudur ve yeni başarılar kazanan insanlarda bu hormon düzeylerinin arttığı görülmüştür. Ancak nice başarılar kazanan ve nice değerlere sahip olan insanların buna rağmen hayatta mutluluğu yakalayamadığı günümüzde, aslında sahip olduğu kazanımların farkına varan ve bunların kıymetini bilen, böylece şükür ve kanaat getiren insanların hayatta daha mutlu olduğunu görmekteyiz. Peygamberimizin (asm) hayatına baktığımız zaman ise şükür ve kanaat kavramlarının hayatının merkezinde olduğunu, “Şükreden bir kul olmayayım mı?”4 diyerek gecelerini ibadetle geçirdiğini görürüz.

Bir diğer mutluluk hormonu olan endorfin hormonundan bahsetmek istiyorum. Endorfin, morfinden çok daha kuvvetli bir ağrı kesici olarak işlev görmektedir. Herhangi bir ağrı, sızı, stres ve üzüntü gibi durumlarında üretilmeye başlanan endorfin bu gibi durumlardan sonra vücudun rahatlamasını ve gevşemesini sağlamaktadır. Aslında bizler için musibet gibi görünen olaylar ve sonucundaki stres düzeyi endorfin üretimini artırması sebebiyle büyük bir nimettir. Çünkü her bir musibetten sonra insan kendini daha dinç hissetmekte, her kayıptan sonra yenilenmekte, her acıdan sonra güçlenmektedir. Musibetlere bu açıdan bakıldığında mutluluk düzeyine uzun vadede katkı verdiği görülmektedir. Ayrıca bu dünya şartlarında kesintisiz bir mutluluk hakikatte mutluluk değildir ve mutluluğu kıymetsizleştirmektedir. Bediüzzaman bununla ilgili olarak “Zulmetsiz, daimî bir ziya bilinmez ve hissedilmez. Ne vakit hakikî veya vehmî bir karanlıkla bir hat çekilse, o vakit bilinir.”5 der. Bu da musibetlerin huzurlu, mutlu ve rahat bir hayatı insanlara hissettiren bir özelliği olduğunu göstermektedir.

Bediüzzaman Hazretleri hakikî zevk ve elemsiz saadetin yalnız iman dairesinde olduğunu vurgulamıştır.6 Kısa vadeli, geçici ve anlık mutluluklar hızlıca tükendiği için insana sonradan üzüntü getirecektir. Bu açıdan bakıldığında Bediüzzaman’ın “elemsiz saadet” vurgusu dikkat çekmektedir ve sonunda acı ve keder getirecek anlık mutluluklar hakikatte mutluluk sayılmamaktadır. Peygamberimiz (asm) ise iman odaklı bir hayat yaşadığı, anlık his ve heveslerin peşinde olmayıp hakikî mutluluğun aslında dünyada değil ahirette olacağı ve iman esaslarının mutluluğa ulaştıracak en önemli vasıta olduğu gerçeğini hakikatiyle bilip, buna kâmilen mazhar olduğu için en mutlu insandır ve onun yaşadığı döneme Asr-ı Saadet denmiştir. Böylelikle mutluluk hissinin Sünnet-i Seniyye odaklı bir hayat tarzıyla doğrudan ilişkili olduğu görülecektir.

Dipnotlar:
1) Tirmizî, Birr, 36.
2) Tirmizî, Sıfatu’l-kıyâme 35.
3) Tıklayınız.
4) Buharî, Teheccüd 6.
5) Sözler, Y.A.N., s. 606.
6) Sözler, Y.A.N., s. 175.

1 Yorum

  1. Çok beğendim istifadeli bir yazı olmuş yazarımızın kalemine sağlık. Hazır bir dirhem lezzeti ilerideki batmanlarla lezzete tercih eden kör hissiyatı ikna yolundan gitmiş son derece isabetli.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*