Mutluluk nerede?

İnsanların en büyük problemlerinden bir tanesi de doğru şeyi yanlış yerde aramaları, çoğu zaman da bunun farkında olmamalarıdır.

Anlatılır ki; Nasreddin Hocayı bir gün yerde bir şey ararken görürler ve ne aradığını sorarlar. Hoca da iğnesini kaybettiğini ve onu aradığını söyler. Köylüler de Hocayla birlikte aramaya başlarlar fakat bir türlü bulamazlar. Hocaya iğneyi nerede kaybettiklerini sorduklarında samanlığın içinde kaybettiği cevabını alırlar. Köylüler “Samanlıkta kaybettiysen niye burada, dışarıda arıyorsun?” diye kızınca Hoca hemen tebessüm ettiren ve düşündüren o tarihî nüktelerinden birini patlatır ve “İçerisi karanlık, o yüzden burada, dışarıda arıyorum.” der. Yani “doğru şeyi doğru yerde aramak” ve “meseleyi, problemi mahallinde halledip çözmek” gerektiğine dikkat çekmek ister.

O dönemdeki insanların bu dersi çıkarıp çıkarmadıklarını bilmiyoruz fakat o günden bugüne fazla değişen pek bir şey yok… Hâlâ insanlar pekçok şeyi yanlış yerde aramaya devam ediyor ve bu arayışları da bir türlü bitmiyor. Mutluluk arayışı da bunlardan bir tanesi.

Mutluluk, insanın en önemli ihtiyaçlarının başında geliyor. İnsanlar mutlu olmak istiyor ve mutluluğu arıyor. Kimisi evde, kimisi arabada, kimisi karşı cinste, kimisi gezmede, kimisi işinde, kimisi de eşinde çocuğunda… Herkes mutluluğu farklı yerlerde arıyor. Bu uğurda pekçok zorluğa katlanıyor, pek çok bedeller ödüyor. Bu arayış bazen kısa sürüp mutluluğa ulaşılıyor, bazen de bir ömür boyu hasreti çekiliyor.

Mutluluğu bulanlardan bazıları bir süre sonra kendilerini mutlu kılan şeyin ellerinden çıkmasıyla mutluluklarının geçici olduğunu anlıyor. Muhafaza etmeye çalışanlar da pek başarılı olamıyor. Çünkü kendisinde mutluluğu yakaladıklarını sandıkları şeyler fânî, geçici…

Aslında insanın kendisi de fânî… Herşeyin bir sonu var. Bu âlemde fânî varlıklara bağlı olarak elde edilecek mutluluğun da bir sonu var. İnsan ne kadar mutlu olduğunu düşünse de, mutluluğunun bir gün elinden çıkacağını düşünmesi bile büyük bir acı veriyor.

Mutluluğu bulduğunu zannedenlerin içinde bir tatminsizlik hissi varlığını devam ettiriyor hep. Her türlü imkâna sahipken bunalıma giren, çeşitli bağımlılıklara müptela olan, hattâ intihar eden insanlar bunun delili olsa gerek…

Bir de dünya hayatının sıkıntıları, musibetleri, imtihanları var ki mutlu olmayı zorlaştırıyor. Keyif ve lezzetleri, insanın elde ettiği mutluluğu acılaştırıyor. Kısacası, mutluluk dış faktörlere bağlı olduğu zaman kırılgan ve kısa ömürlü hâle geliyor.

Peki, gerçek mutluluk nerede? Doğru şeyi doğru yerde mi arıyoruz, yoksa Nasreddin Hoca misali mi davranıyoruz? Maalesef birçok meselede olduğu gibi bu konuda da “işin kolayına kaçma” tuzağına düşüyoruz. Mutluluğu dışarda, fânî şeylerde arıyoruz, bir türlü içimize yani kalbimize bakmayı akıl edemiyoruz. Çünkü yeterince aydınlık olmadığı veya aydınlatamadığımız için oraya girip aramak bize zor geliyor. Halbuki iman meşalesi bir yakılsa ve yeterince parlatılsa işte o zaman gerçek ve kalıcı mutluluğun içimizde, tam merkezimizde, yani hiçbir şeye sığmayan Rabbimizin sığdığı o yerde, kalbimizde olduğu görülecek.

Zirâ, “Onu tanıyan ve itaat eden, zindanda dahi olsa bahtiyardır. Onu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.” Hakikî zevk, elemsiz lezzet, kedersiz sevinç yani gerçek ve saf mutluluk Ona (cc) iman ve itaattedir.

Hülâsa değerli okurlar, bu sayımızda mutluluk konusunu ele aldık ve farklı boyutlarını nazara vermeye çalıştık. Sizleri dergimizle başbaşa bırakıyor, istifadeli okumalar diliyoruz.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*