Sonsuz bir mutluluğa açılan kapı: Aile

İnsan dünyada mutluluğu değişik şekillerde tadabilir. Ancak insanı en çok mutlu eden hususların başında evlilik, yani bir aile kurmak gelmektedir. Bu mutluluk; temelinde bir yere ait olma içgüdüsü, dış dünyadaki hayatın ağır tekâlifleri altında bir sığınma yeri, keder ve sevinç anlarında kalbin tahammülünden fazlasını diğer bir hassas kalp ile paylaşma ihtiyacı, Üstadın deyimi ile “kalbine mukabil bir kalp” gibi ihtiyaçların doyumuyla mümkün olur. Ailede hakikî bir saadetin inşası için evlilik öncesinden hazırlıklara başlamak gerekir. Kişiler evlenmeden önce buna beden, zihin ve gönül olarak hazır olmalıdır. Bununla birlikte kişi kendine bazı sorular sormalı; “Ben evlendiğim insanın hayatına ne kazandırabilirim? Benimle evlenen kişinin hayatında hangi meziyetler artar ve ben kendi hayatımda hangi meziyetleri kazanmak isterim?” gibi… Çünkü evlilik bir simyadır. Değiştirir ve dönüştürür. 1+1’in sonucu bilimsel olarak ikiyken bu durum evlilikte 1+1 yine 1’dir. “Sen+Ben=Biz” bütünlüğünü oluşturur. Bu yüzden her yönden uyum çok önemlidir.

Modern çağda insan doğadan, dış dünyadan biraz daha elini eteğini çekip kendi âlemine gömüldü. Bunun beraberinde evliliğe fazla anlam yüklenmeye başlandı. Eskiler doğru dürüst tanışamadan evlenir ve bununla yetinir, her hâle şükretmeyi bilirlerdi. Fakat günümüzde TÜİK istatistiklerine baktığımızda boşanma oranlarının her geçen gün arttığını görüyoruz.1 Batı özentiliği ve televizyon dizi/filmlerinin etkisiyle birlikte “ruh eşi,” “hayatının aşkı” gibi romantik fenomenlerle evlilik öncesi duygusal manipülasyonlar oluşturuluyor ve evlendikten sonra büyük bir hayal kırıklığı ortaya çıkıyor. Geçici duygular üzerine inşa edilen evliliğin lezzeti de maalesef geçici oluyor. Bir psikiyatrist, latife yaparak “Aşk bir göz hastalığıdır, evlendikten sonra düzelir” demiştir.

Bir de evlilik üzerine, yaşadığımız coğrafya kaynaklı toplumsal yargılarla kişileri kadın-erkek diye sınıflandırıp çoğunlukla ona göre rol giydiriyoruz. Kişinin gerçekliğini, onun ifadelerinden değil, bizim ona yakıştırdığımız cinsiyet rolleri üzerinden kuruyoruz. Fakat evlilikte kadın-erkek ikililiğinden ziyade insan-insan diye ayırmak çok daha sağlıklı olacaktır. Zira cinsiyet rolleri de şahsiyetimize takılan rollerden sadece bir tanesidir ve bazen kişiliği örten bir perde görevi görür. Cinsiyeti ne olursa olsun karşımızdaki insanın da duygusal ihtiyaçları, zaafları, öncelikleri, hassasiyetleri, bizden bağımsız bir ailesi, kendine ait bir sosyal hayatı ve alanı olduğunu unutmamak gerekir. Bununla birlikte evlilik bir ortak yaşam alanı olup, sorumlulukların kişilerin istidatları nispetinde paylaşılması gerekir. Zira yılların geçmesiyle aşk ve sevgi ülfet peyda eder, geriye aynı yolda yoldaşlık duygusu kalır.

İslâm hukuku evlilikle alâkalı muhtemel tüm durumlarda kadın ve erkeğin haklarını tam bir adaletle güvence altına alır. Fakat ev içindeki sorumlulukların ya da rollerin durumuna ilişmez. İslâm hukukunun ulaşamadığı sınırlar içinde ahlâk hüküm sürer. Kişilerin bazı şeyleri kendi aralarında halletmelerine izin verir. Kur’ân’da da kadının ve erkeğin farklı fıtratlarda olmasına karşın asla birbirine karşı üstünlük ya da aşağılık durumunun söz konusu olmadığı, ancak tamamlayıcı oldukları ifade edilir. Bu durumda kadın ve erkek asla eşit değildir, fakat eş değerdedir diyebiliriz. Bakara Suresi 187. Ayette de bu konuyla alâkalı “Onlar sizin için elbisedir, siz de onlar için elbisesiniz” ifadesi kullanılmıştır. Burada libas, elbise kelimesinin kullanılmasının hikmetini düşündüğümüzde; elbise kişiyi örter, güzelleştirir, korur ve kişiye uyumlu olmalıdır. Salgın döneminde 20 yıldan fazla evli olduğu eşini bir anda kaybeden bir hanım komşumuz, “Eşim vefat ettikten sonra ilk kez dışarıya çıktığımda kendimi çıplak gibi hissettim” demişti. Bu sözü bana ayetin hikmetini daha da derinden hissettirmişti. Yine başka bir ayette “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de Onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”2 denilmiştir.

Hakikaten de nikâhta keramet vardır. Nikâh kıyılana kadar iki yabancı olan taraflar, nikâhla birlikte dünyanın en yakın insanları olurlar. Bu, Rabbimizin âyet-i kerîme ile vaad ettiği bir muhabbettir. Kur’ân-ı Kerîm’de eşler arası ilişki; libas, sevgi ve merhamet kavramlarıyla ilişkilendirilir. Bu kavramları ailenin mutluluğunu besleyen damarlar olarak düşünebiliriz. Tüm bunlar birbirleriyle ilişkilidir. Örneğin sevginin olduğu yerde hürmet ve merhamet de olur. Risale-i Nur’a baktığımızda ise bu kavramların biraz daha detaylandırılarak işlendiğini görürüz. Üstad Hazretleri 9. Şua’da “Ve herkesin hanesi, küçük bir dünyasıdır. Ve o hane ve aile hayatının hayatı ve saadeti ise; samimî ve ciddî ve vefâdarâne hürmet ve hakikî ve şefkatli ve fedakârane merhamet ile olabilir ve bu hakikî hürmet ve samimî merhamet ise; ebedî bir arkadaşlık ve daimî bir refakat ve sermedî bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hudutsuz bir hayatta birbiriyle pederane, ferzendâne, kardeşâne, arkadaşâne münasebetlerin bulunmak fikriyle ve akidesiyle olabilir” demiştir.

Aile, içinde bulunduğumuz en küçük dünyadır. Ve o dünya, daha büyük bir dünya olan topluma açılan bir kapıdır. Ailedeki ilişkiler, roller, tavırlar, değerler ve yargılar mayalanarak topluma geçer. Devamında ise; “Meselâ der: ‘Bu haremim, ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta, daimî bir refika-i hayatımdır. Şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de zararı yok. Çünkü ebedî bir güzelliği var, gelecek. Ve böyle daimî arkadaşlığın hatırı için herbir fedakârlığı ve merhameti yaparım.’ diyerek o ihtiyâre karısına, güzel bir huri gibi muhabbetle, şefkatle, merhametle mukabele edebilir” der.

Ebediyete bakan güzellikler hatırına sevmek, sevgiyi de ebedîleştirir. Menfaatperestlikten kurtarıp samimî ve daimî duyguları ortaya çıkartır. Menfaatperestlikten kurtulamayan toplumlarda suç oranları artmış, toplumun insanları mutsuz olmuştur. Sürekli bir memnuniyetsizlik ve düzensizlik bu toplumlarda hüküm sürer. Ezcümle, toplumu ayakta tutan bütün dinamiklerin işleyişi bozulur. Bunun en büyük müsebbibi ise aile yapısındaki bozukluklardır. Ailede ahirete bakan duygular yitirilmiş ise bu durum toplum aynasına mahkeme-i kübrayı unutmuş menfaatperest insanlar olarak yansır.

Sokaklarda işlenen suçlardan, yönetimdeki yolsuzluklara kadar her türlü ahlâksızlığın ve menfaatin temelinde ahiretin unutulması ve dünyevî heves ve duyguların geçici tatminlerinin ön planda olması yatar. Hayata dair algımız, bakış açımız ailede şekillenir. Ailede kazandığımız o gözlükle dünyaya bakarız ve bizi asıl ayakta tutan da ahiret inancıdır. Bu noktada toplumu her yönden daha da iyiye taşımak için önce dar daire olan ailemizdeki çatlakları tamire çalışmalı ve ahirete bakan duygularla mutluluğa tutunmalıyız.

Son olarak; kâinattaki her oluş, geldiği kaynağa geri döner. Topraktan yaratılan toprağa, sonsuzdan gelen sonsuza ve Cennetten gelen yine Cennete ulaşır. İlk olarak Hz. Âdem ve Hz. Havva ile oluşan aile, dünyaya gelip nice ailelerin oluşmasına vesile olmuştur ve her aile Cennete ulaşmaya namzettir. Cennette ebedî saadete ulaşabilme duası ile…

Dipnotlar:
1)Tıklayınız.
2) Rum Suresi, 21.

1 Yorum

  1. yılların geçmesiyle aşk ve sevgi ülfet peyda eder, geriye aynı yolda yoldaşlık duygusu kalır.
    Öncelikle eline kalemine ve tertemiz dimağına sağlık hocahanım. Etrafımda neden evlen(e)miyorum diyen arkadaşlarıma vermeyi düşündüğüm en güzel cevap sizin yazınızda aşikar. Aynı fikirdeyim. Öncelikle halis niyetle yola çıkılıp Allahın emri koşuluyla ve nazarıyla yaklaşılırsa tüm bahsettiğiniz geçici hevesat ve de menfaatlerin akabinde ortada kalan şeydir devamını getirecek evliliğin.
    Bu minvalden uzaklaştıran bilinçli modern (!) uyaranların etkisine girmeden namütenahi yozluklardan kelamı Rahmanın yörüngesine kendimizi zi çektiğimizde işler yoluna girecektir biiznillah.
    Mezkur bakış açılarını biteviye Hatırlatmak gerekir. Bu yüzden teşekkür edıyorum sıze ve bu minvalde tefekkürlerin yeni nesillerde artması dileğiyle.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*