Kısa Yorum sayfamızda sizden gelenleri yayınlamaya devam ediyoruz. Yazısı yayınlanan arkadaşlarımızı tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyoruz…
İNANMAK NİMETİ
İnanç, Cenab-ı Allah’ın fıtratımıza koyduğu en mühim kanunlardan biri olup büyük nimetlerden biridir. Cenab-ı Allah bu kanunu, varlığının ve birliğinin sınırsız delilleriyle Ona inanıp itaat ve ibadet etmemiz için vermiştir. İnanç, yaşadığımız imtihan hayatında insanın temel yaşantısını ayakta tutan, her mevzuda insana güç veren, ümit veren, sabır ve gayrete getiren güçlü enerji kaynağıdır. Bir mevzuya niyet ederken, o mevzuya ne kadar inanır isek o nisbette ümitli oluruz, gayretimiz artar, vücudumuz galeyana gelir. Hatta niyetlendiğimiz yolda kendimize veya insanlara hayırlar getirecekse, -iman hizmeti gibi- inancımız daha da artacağı gibi Cenab-ı Allah da yardım eder. Bizler de inanma nimetini evvela yaradılış sebebimiz olan Rabbimize iman ve ibadet için sarf etmekle beraber, imtihan dünyasında kendimize ve herkese fayda verecek konularda kullanıp Rabbimizden muvaffak olmak için dua etmek gerekir.
Yakup ÇETİNER
ÜÇ AYET HAKKINDA TEFEKKÜR
Çok güzel olduğunu düşünüyorum: Sana ibadet etmenin huzuruyla yürüyorum. Çimenin yeşili daha güzel görünüyor gözüme. Hava neredeyse yağmur yağacak gibi. Bu durum daha güzel görünüyor gözüme. Ben İlâhî aşka kavuştuktan sonra güzel daha güzel, gül daha gül, çiçek daha çiçek. Çünkü İlâhî aşk dünyaya bakış açımı değiştiriyor. Örneğin daha büyük bir şefkatle bakıyorum güvercine. Merhamet ediyorum. “Bu soğukta üşümesin” diyorum. Kıyamıyorum karıncaya. “İbadet kötülüklerden alıkoyar” ayetine işaret ediyorum.
Kim İlâhî aşka kavuşursa hazineye kavuşmuş olur. O kişiye dünyayı verseler umursamaz. İlâhî aşk hazinesiyle huzurludur. O kişinin bütün mülkünü elinden alsalar yine umursamaz. İlâhî aşk hazinesiyle huzurludur. Ben mutlu olmak için villaya, arabaya ihtiyaç duymuyorum. Ben günahlardan uzak durmayla, İlâhî aşkla, ibadetle mutluyum. “Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” ayetine işaret ediyorum.
İslam’ın verdiği bilinçle dostluğa değer veriyorum. Dostumu görünce tebessüm ediyorum. İyi davranıyorum. “Mü’minler ancak kardeştir” ayetine işaret ediyorum.
Ali KOCAER
KALPLERİN TERCÜMANI
Okumak bir arayıştır, bir keşfetme halidir. Bazen yeni bir bilgi, bazen başka bir perspektifle bakabilme, bazen tefekkür haliyle manayı görebilmektir. Neden Risale-i Nur, Risale-i Nur okumanın ne ehemmiyeti var? Çünkü Risale-i Nur bekaya âşık kalplerin tercümanı, iman nuruyla aydınlanmayı bekleyen akılların yoludur.
Şevval ŞİRAN
SIKINTI SEFAHETİN MUALLİMİDİR
Sefahet; yasak zevk ve eğlencelere düşkünlük, budalalık… Sıkıntılar beşere bu minvalde talimatlar veriyor.
Beşer her durumda kendine bir tahassungâh / sığınak arıyor. Bazen bulur, bazen buldum zanneder. Ancak çoğu zaman başına bela bulur.
Musibete giriftar olan, hayatında bir problemle karşılaşan, istemediği bir sonuçla yüz yüze gelen insan; ya bunların hakikî mahiyetini, kimden geldiğini bilecek, anlayacak ve sabredecek… Ya da meseleyi idrak edemediğinden yanlışlara kayacak.
Yanlışa kayan insanın bu sorunlarla başa çıkma yöntemleri nakıs ise; ekseriyetle kendini avutma, uyutma yollarına tevessül ediyor. Sefahet yollarına düçar oluyor. Hatta bu sefahetleri mehasin zannederek, etrafına, arkadaşlarına da telkin ve tavsiye ediyor.
Evet sefahetini başkasına da kabul ettiren, bir nevi muallimlik yapmış oluyor…
Beşer maneviyattan tecerrüd ettikçe, maddiyatla haşir neşir oldukça sıkıntılarına çözüm bulamıyor. Çözüm olarak buldum dediği ise; çoğunlukla kısa bir an kendini problemden uzaklaştırmak ve uyuşturmak oluyor. Tabiî ki hakikî manada bir kurtuluş yolu olmuyor bu.
Peki, sadece maddiyatla tevaggul edenlere mi sıkıntı hali arız olur? Tabiî ki hayır.
Elbette maneviyat iklimiyle hemhal olan insanlar da; sıkıntı, problem ve bir takım sorunlar yaşar. Fakat onlar meselenin mahiyetini, nereden geldiğini idrak ederler. Sebeplere, Müessir-i Hakikî olan Yaratıcı zaviyesinden bakarlar ve mânâya daha çabuk nüfuz ederler.
Yani bu sıkıntı veya problem onları yine dergâh-ı İlâhiyeye vasıl ediyor.
Maneviyat ehli sıkıntı halini de, başka olayları ve musibetleri de Allah’tan bilir. Her şeyde rahmet-i İlâhiyenin izini, özünü, yüzünü görmeye çalışır. Her hadisede kemal-i hikmeti ve cemal-i adaleti hayret ve muhabbetle seyreder. Sıkıntı ve kabz hallerinden uzaklaşmaya çalışır. Bu açıdan sıkıntı sefaheti değil, tevekkülü netice verir… Ki olması gereken de bu dur.
İnsana yakışan eşyaya ve mahlukata mana-yı harfiyle bakıp tevekkülle Ona rabtolmaktır. Çünkü; “Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.”
Bilal BOZKURT
İlk yorumu siz yazın