Gelecek kimin olacak? Çağının gerçeklerini iyi okuyup tahlil edebilen, iman ve Kur’ân hakikatlerini özünde yaşayan, ilim ve teknoloji ile donanmış, hür fikirli gençlerin olacak. Her ne kadar, bu gün ümit kırıcı yüzlerce sebep olsa da; istikbal İslâm’ın olacak inşaallah. Ümitvarız, inanıyoruz ki, o günler de bir gün gelecek!..
Allah’ın arzu ve isteklerini bütün insanlığa ulaştırabilmek… Müslüman gençlere çok yüksek idealler ve ufuklar gösteren dinamik hedef: “İ’la-yı Kelimetullah.”
İ‘lâ-i kelimetullah tabiri, İslâm literatüründe “Allah’ın dininin ve tevhid inancının yüceltilip yaygınlaştırılması için gösterilen gayret ve faaliyetleri” kapsamaktadır. Cihad ve savaş kavramıyla yakından ilgilidir.
DEĞİŞEN ARAÇLAR
Her dönemin İ’la-i Kelimetullah tarzı farklıdır. Geçmişte taassubu kırmak, engelleri kaldırmak, saldırıları defetmek için savaş yoluna gidilmiştir.
Bu devirde ise; kılıçla mücadele dönemi bitmiş, kalemle mücadele dönemi başlamıştır. Nur Risaleleri bu konuda bir yol haritasıdır.
İnsanlık medeniyette belli bir seviyeye gelmiştir. Dolayısıyla artık “medenîlere galebe çalmak ikna iledir, icbar (zorlama) ile değildir.”
Aslında en büyük cihad, kişinin kendi nefsiyle yaptığı mücadeledir.
İSLÂM MEDENİYETİ
Bediüzzaman, bu zamanda İ’la-i Kelimetullah’ın ancak maddeten terakkî ve hakikî medeniyete girmekle mümkün olabileceğini söyler. Fen ve sanat silâhıyla, İ’la-i Kelimetullah’ın en müthiş düşmanı olan cehalet, fakirlik ve ihtilafa (bölünüp parçalanmaya) karşı cihad edilmesinin önemini vurgular. İ’la-i Kelimetullah’a, İslâm Medeniyeti anlamını yükleyerek bilim ve teknolojiye işaret eder.
Yeri gelmişken “maddeten terakkî”nin sadece kişi bazlı zenginleşme olmadığını söyleyelim.
Bu gün gıpta ile baktığımız Batı Medeniyetinin temeline baktığımızda, İslâm’ın Endülüs’te ışıklar saçan medeniyetini görürüz.
Geçmişte örnekleriyle kendini gösterip ispat eden İslâm Medeniyetini, günümüzde de inşa etmek mümkündür.
MEKKE DÖNEMİ ANLAŞILMADAN…
Bu iki aşamada gerçekleştirilebilir. Mekke ve Medine safhalarını idrak ederek. İman ve ameli birleştirerek. Mekke dönemi anlaşılıp yaşanmadan, Medine döneminin rahatlığına ulaşmak mümkün değildir.
Evet; meselenin iki boyutu var. Birincisi, Müslümanların içe dönük olarak İslâm’ı hazmedip kâmil mânâda yaşama boyutu. Sağlam itikad, iman ve ahlâkın elde edilmesi, bilgi ile donanmak, insana ve çevreye saygı, şefkat ve merhamet, adalet ve cesaret, iffet ve takva gibi hasletleri kazanıp yaşamak, salih ameller işlemek vb. içe dönük eylemlerdir.
İMAN, HAYAT, ŞERİAT
İkinci boyut ise, dışa dönüktür. Sosyal, siyasî, iktisadî, ilim ve teknoloji sahalarında ortaya çıkar. Dışa dönük safha, aslında içe dönük boyutta elde edilen güzelliklerin dışa yansıması, bu niteliklerin hayata geçirilmesidir. Yoksa, günümüzde örnekleri görüldüğü gibi; adaletsiz, şefkatsiz, iffetsiz ve hikmetsiz dışa dönük aksiyonlar hem “ruhsuz” olur, hem de uzun ömürlü olmaz. Öncelik Mekke dönemindeki “içe dönük” Nebevî ve Sahabî safhasıdır.
AHLÂK YOKSA…
Ahlâk yoksa ibadetin içi boştur. İslâm “güzel ahlâkı tamamlamak için” gelmiştir. Kula kulluk etmeyi yasaklayıp, her türlü istibdada karşı çıkarak adalet, hürriyet ve meşveret içinde insanların mutlu yaşaması için formüller getirmiştir.
Ahlâk ve fazilet abidesi şahısların oluşturduğu İslâm ümmeti, taklidî değil tahkikî bir surette kendi medeniyetini kurabilir. Dünya ölçeğinde ve hayatın bütün alanlarında son teknoloji ve medyayı kullanarak baskısız, dayatmasız, zorlaştırmadan, korkutmadan, kolaylaştırıp müjdeleyerek, sevgi ve barış içinde tüm insanlara İslâm’ı takdim etme vazifesini yerine getirebilir.
İSLÂM’IN İZZETİNİ KORUMAK
Ekonomik, sosyal, siyasî ve ilmî sahalarda, ilimde, teknolojide, ekonomide, kültürde, sanatta, edebiyatta, siyasette, ahlâkta, askerî alanda, ulaşım ve haberleşmede, kısaca hayatın her alanında yüksek bir seviyeye çıkabilir. Uluslararası ilişkilerde İslâm’ın güzelliklerini başka insanlara ulaştırmayı gaye hâline getirir.
Tevhid, adalet, marifet, şefkat ve ihsan gibi temel prensipleri tüm akıl ve şuur sahiplerine her an ve her fırsatta, sürekli ve etkin bir tarzda takdim etmeye çalışır ki; İ‘lâ-i Kelimetullah dediğimiz tam da budur. “İslâm’ın izzeti” ancak böyle korunabilir.
AHİRZAMANDA İ‘LÂ-İ KELİMETULLAH
İman, ilim, ahlâk, faziletle donanmış Müslüman gençler, çevresine şefkat ve merhametle muamele etmeye başlar. Çağının müsbet ilimleriyle donanır.
Ahirzamanda İ‘lâ-i Kelimetullah’ı gaye edinen gençlerin en belirgin vasfı fikir ve düşüncede alabildiğine hür olmalarıdır. Her konuyu derinliğine tartışır, değerlendirir ve eleştirir.
Zihin dünyalarında hiçbir “tabu”ya yer yoktur. Onlara zorla bir düşünceyi kabul ettirmek mümkün değildir. Hür düşünmelerini engelleyecek hiçbir sınırlayıcıyı kabul etmezler. Ümitsizliğe düşmeden, her engel ile mücadele ederler.
Onlar madde, makam, şan şöhret bağımlılığı gibi beşerî zaafları aşmışlardır. İç dünyalarını “peygamberî” vasıflarla imar ederek, “geri planları”nı iman ve Kur’ân hizmeti ile tahkim ederler. Doğru İslâm’ı ihlâsla yaşamayı ve İslâm’a lâyık doğruluğu muhtaç gönüllere ulaştırmayı hedef yapmışlardır. Bunu yaparken “Rıza-i İlâhî” dışında başka bir amaç gütmezler.
AHİRZAMAN VE GENÇLEŞEN KUR’ÂN
İnanıyoruz ki; geçmişteki başarılı iman hizmetiyle insanlık, küfr-ü mutlakın boğucu zulmünden nasıl kurtarıldıysa; gelecekte de, İ‘lâ-i Kelimetullah hizmetiyle insanlık zulümden, metalaşmadan ve köleleşmeden kurtarılacaktır.
İnanıyoruz ki; “Elbette nev-i beşer, âhir vakitte ulum ve fünuna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise ilmin eline geçecektir.”
“Akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tespit ettiren Kur’ân hükmedecek.”
Çünkü; “Zaman ihtiyarlandıkça Kur’ân gençleşiyor.”
İlk yorumu siz yazın