“Etkileyici” insanlar

“Solunan hava, yüzülen su, oturup kalktığın insan, yürüdüğün yol seni değiştirir.”1 demiş Mustafa Kutlu.

Doğru demiş. “Oturup kalktığımız insan” muhakkak bizi değiştirir. Acaba biz kimlerle oturup kalkıyoruz? Tüm gün kimlerle muhatabız? Tespit etmeye çalışacak olsak, bir gün içerisinde kendisinden haberdar olduğumuz kişiler kimler olurdu? Sabah kalkar kalkmaz ve akşam yatarken farkında olmadan sürekli takip ettiğimiz, ilgi odağımızı oluşturan hayatlar kimlerin hayatları? İdollerimiz, her şeyiyle kendimize örnek kabul ettiğimiz kişiler kimler?

Böyle sorunca aklıma hemen sosyal medya platformları, onların içerisinden Instagram, orada da ifluencer dediğimiz “etkileyici” insanlar geliyor aklıma. Sanki sürekli onları görüyor, onları izliyor ve onları takip ediyoruz. Peki, onlar kim?

Öyle ya da böyle, suretlerin nihayet derecede önemli olduğu bir devirde yaşıyoruz. Samimî ve gerçek olmasa da göze hitap eden şeyler bir şekilde kabul görüyor. Kameralar önünde başka, kimseler görmezken başka bir hayat. Kim, kimi etkilemeye çalışıyor ve niçin? Ya da şöyle soralım; kim, kimi kandırmaya çalışıyor ve niçin?

Bir şeyin güzel yahut çirkin olduğuna mesela, kim karar veriyor? Diyelim ki siz kabak yemeye bayılıyorsunuz, arkadaşınız ise böyle bir şeyin fikrine dahi tahammül edemiyor. Kabağa karşı iki farklı hissiyat… Acaba hakikatte hangisi doğru? Kabak gerçekte güzel mi, yoksa çirkin mi?

Hakikatte hangisi daha iyi? Kaşların birleşik olması mı, ayrı olması mı? Kemerli burun neden hokka burundan daha kötü? Kıvırcık saç ya da düz saç, hangisi daha makbul? Uzun boylu mu olmalı, kısa mı?

Sosyal medyada paylaşılan Kaçar Hanedanı hanım üyelerinin fotoğraflarına denk gelmişsinizdir belki. Dönemin güzellik anlayışıyla paralel olarak bıyıkları olan bu hanımlar, günümüz dünyasında niçin güzel kabul edilmiyor? İran’a gitmiş Batılı bir kadın olan Carla Serena’nın günlüğünde (1877) “… prenseslerden Ismat al-Dawlah’nın Serena’ya yaptığı makyajdan bahsedilir. Ismat Hanım, konuğuna yaptığı bu makyajı, bıyıksız Avrupalı konuğunun dudaklarının üstüne ince bir bıyık kondurmadan bitirmez. Serena günlüğünde, bıyıkların, aynen kaşlara rastık çekmek, kirpikleri boyamak, yanaklara pudra ve allık sürmek gibi bir güzellik alâmeti olduğunu belirtir.”2

Bir kadının makyaj yaparken kendisine bıyık çizdiğini düşünebiliyor musunuz? Bir zamanlar çizmişler… O halde “güzel” nedir? Hakikatte hangisi güzeldi, hangisi çirkin? Yazarın dediği gibi: “Güzellik algısı bir kültürel kurgudur ve neredeyse diğer bütün kültürel kurgular gibi toplumdan topluma, mekândan mekâna ve zamandan zamana farklılık gösterebilir.”3 Şimdinin yapay “idol”leri ve yaptıkları da istikbalin insanlarına böyle komik gelecek mi acaba? Influencer denilince aklımıza gelen tipleme, hakikatte insanların kendilerinden “etkileneceği” salâhiyette mi?

Garip. Bediüzzaman yıllar önce Muhakemât adlı eserinde suretlere verilen lüzumsuz ehemmiyetten bahsetmiş: “Lafızperestlik nasıl bir hastalıktır öyle de suretperestlik… şimdi filcümle, ileride ifrat ile tam bir hastalık ve manayı kendine feda edecek derecede bir maraz olacaktır.”

Suret deyince ilk akla gelen şeylerden fotoğrafın dahi çok nadir bulunduğu yıllarda “suretperestlik” kavramını kullanıp, ileride büyük bir hastalığa dönüşecek “-mış gibi görünmek” illetini teşhis edebilmek nasıl bir ileri görüşlülüktür?

Daha sonra 25. Söz’de Kur’ân’ın şebabeti (gençliği) bahsinde Üstad, yine suretlerden bahseder: “Sanemperestliği şiddetle Kur’ân men ettiği gibi, sanemperestliğin bir nevi taklidi olan suretperestliği de men eder. Medeniyet ise, suretleri kendi mehâsininden sayıp Kur’ân’a muâraza etmek istemiş. Halbuki, gölgeli, gölgesiz suretler, ya bir zulm-ü mütehaccir veya bir riyâ-yımütecessid veya bir heves-i mütecessimdir ki, beşeri zulme ve riyâya ve hevâya, hevesi kamçılayıp teşvik eder.”

İnsan bu dünyaya boş yere gelmedi. Kaybedecek vakti de yok, ömrü kısa. Bu kısa ömürde ne yapacak? Kimleri takip edecek? Suretler fânî, onlarla uğraşmaktan fayda gelmez. Hem kimi kandıracak? Herkes ve her şey onu bırakıp gidecek bir gün. Öldüğü gün ne giydiğinin, neye bindiğinin, başkalarının onu ne kadar beğendiğinin bir kıymeti olacak mı? Her gün ölmek ihtimali de mevcut olduğuna göre ne yapmalı? Cebini kontrol etse, kendisine emanet edilen bin altını ve hesap pusulasını görecek. Bin altın kıymetinde istidatlar ve o istidatları inkişaf ettirmesine yarayacak talimatların yazılı olduğu pusula…

Bilmiyorum, örnek almak istesek çok mükemmel insanlar var gibi önümüzde. İnsaniyet kavramının kendisinde hayat bulduğu insanlar. Bütün zâhirî ve bâtınî duygularını, akıl ve kalb ve his ve lâtifelerini mükemmel inkişaf ettirmiş ve Cennete liyakat kesb etmiş insanlar…

Başta Peygamberimiz (asm), bütün peygamberler var. İhlâsın ve mahviyetin zirvesinde yaşayan müthiş büyük insanlar. Hani peygamberimiz mahluk olduğu, yaratıldığı halde; yaratıcısıyla kab-ı kavseyn makamında görüşmüş. Bir sanat eserinin kendisini yaratan sanatçıyla böyle muhatap olabilmesi nasıl bir seviyedir? Hz. Süleyman’ı (as) düşünün mesela. Şaka değil, rüzgâr onun emrindeydi. Hani esip giden, bir haddi hududu olmayan rüzgâr… Bütün Sahabeleri, aktab ve evliyayı düşünün. Her biri ayrı bir hasiyetiyle imtiyaz etmiş mükemmel insanlar. Kendilerine uyulacak, takip edilecek insanlar onlar olsa gerek.

Dipnotlar:
1) Mustafa Kutlu, Uzun Hikâye
2) Tıklayınız.
3) age

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*