İbnü’l-Cevzî Kitabü’l-Ezkiyâ (Zekiler Kitabı)

Zekiler Kitabı

Selamlar efenim. Bir itiraf ile başlamak istedim. Bildiğiniz üzere dergimizin bu bölümünde aramıza Ebrar arkadaşımız da katıldı. Bir de buradan “Hoş geldin!” demek isterim kendisine. Malum artık üç kişi olmamızdan mütevellit “Bana pek de ihtiyaç olmasa gerek” ve bir de -daha- gençlere meydan vermek (bir parça yaşlı olduğumu da öğrenmiş bulunuyorsunuz) hasebiyle “Acaba ben artık yazmasam mı?” diye düşündüm. Sonra her insanda olduğu gibi bende de olan nefsimin beka arzusu mahalli ‘bu dünyada iz bırakma’ isteği baskın gelince devam etmeye ihtiyaç duydum. Dolayısıyla; işte, yine buradayım.

Bu ayın kitabının benim duygu durumumla pek bi alâkası yok ama bu duygu durumumun neticesi olan “Bu dünyada ne yapıyorum?”, “Bana verilen aklı nasıl değerlendiriyorum?”, “Eskiler nasıl değerlendirmiş?” vs. sorularının eğlenceli bir cevabı niteliğinde. Eğlenceli diyorum çünkü içerisinde daha çok kıssadan hisse anekdotlar var. Girişte kısa bir bölüm akıl tarifi, mahalli verilmiş. Sonrasında Peygamber Efendimiz (asm) başta olmak üzere Ashab, Tâbiîn, Tebe-i Tâbiîn, velî zatlar, hükümdarlar-vezirler gibi pek çok kimsenin hayatından hikâyecikler verilerek zekâ örnekleri sunulmuş. Bazı yerlerde verilen esprili olaylardaki “komikliğin ne olduğu”nu anlamasam da genel olarak kitabı beğendim. Sizinle de aşağıda zekâ parıltısı birkaç kısmı paylaşmak isterim. Daha pek çok yerin altını çizmiştim ama işin büyüsünü bozmamak için kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ederek az bir parça paylaşacağım. Kitabı okursanız en beğendiğiniz zekice vakanın ne olduğunu benimle de paylaşırsanız sevinirim 🙂

Altını çizdiklerim

  • Ebû Zekeriyâ’nın, “Kişi Cennette aklı ölçüsünde zevk alır.” dediği aktarılmıştır.

Aklın Yeri:

  • Fazl b. Ziyad, Ahmed b. Hanbel’den aklın yerinin dimağ -beyin- olduğunu nakletmiştir; Ebû Hanîfe de aynı görüştedir. Bizim mezhebimizden bir grupsa aklın kalbde bulunduğunu söylemiştir; ki bu aynı zamanda İmam Şâfiî’nin de görüşüdür. Bunlar kalbin akıl anlamında kullanıldığı; “Şayet yeryüzünde dolaşsalardı düşünecek -akledecek- kalbleri olurdu.” (Hacc/46), “Şüphesiz ki bunda kalbi -aklı- olanlar için bir öğüt vardır.” (Kaf/37) âyetlerini delil getirmişlerdir. Bu da aklın yerinin kalb olduğunu gösterir.
  • Zihnin sınırı; nefsin, düşünceleri almaya yönelik gücüdür. Anlayışın sınırı, bu güce olan hazırlığın iyi olması; zekânın üst sınırı da bu gücün kısa zamanda ve hızlı bir şekilde kullanılmasıdır. Zekî insan, sözü duyduğu anda mânâsını anlar. Bazıları, “Zekânın üst sınırı anlama gücüdür; anlayışsızlık ise zayıflığıdır.” demişlerdir.
  • Şehr b. Havşeb, Ebu’d-Derdâ (ra)’nın şöyle dediğini rivâyet etmiştir: “Size akıllılığın alâmetini bildirmemi ister misiniz? Akıllı kimse üstündekine tevâzu gösterir; altındakini ise hor görmez. Boş yere konuşmaz, insanlara huylarınca muamele eder. Rabbine olan imanını güçlendirir…”
  • Vehb b. Münebbih, Hz. Lokman’ın (as) şöyle dediğini rivâyet etmiştir: “Ey oğlum! On haslet bulunmadıkça insanın aklı tam olmaz: Kibirden emin olmalı ve olgunlaşma istidâdı göstermeli. Dünyadan ihtiyacı kadarını alıp, malının fazlasını infak etmeli. Tevâzuyu, şeref ve zûlden daha fazla sevmeli. Hayatı boyunca fıkıh talep etmekten bıkmamalı. İhtiyaçlarını gidermeyi küçümsememeli. Başkasının yaptığı iyiliği büyütüp kendi iyiliklerini azımsamalı. Kişiyi yüceltip hayırla anılmasını sağlayacak onuncu hasletse, bütün dünyadakileri kendinden üstün görmesidir. İnsan, kendinden daha üstün birini görünce sevinmeli ve ona erişmeyi temenni etmeli. Kendinden kötüsünü de görünce “Umulur ki o kurtulur; ben helâk olurum.” demeli.
  • Muhammed b. İshak’ın rivâyetine göre Lokman (as) oğluna, “Ey oğlum! Birini arkadaş edinmek istediğinde önce onu kızdır. Kızdığı zaman sana karşı insafı elden bırakmazsa arkadaş ol; aksi takdirde ondan sakın!” diye nasihat etmiştir.
  • Ebû Hâkim İbrâhim b. Dinar anlatıyor: “İbni Nisevî’ye, hırsızlıkla itham edilen iki kişi getirilmişti. Her ikisi de inkâr ediyordu. İbni Nisevî bir bardak su istedi ve içerken bardağı kasten düşürüp kırdı. Bardak kırılınca adamlardan biri irkildi, diğeri ise hiç etkilenmedi. İrkilene gitmesini, diğerine de çaldıklarını getirmesini söyledi. ‘Bunu nereden anladın?’ diye sorulunca da, ‘Hırsızın kalbi kuvvetli olur, irkilmez. İrkilense mâsumdur; çünkü böylesi, evde fare hareket etse korkar ve hırsızlık yapamaz.’ dedi.”
  • Halife Hârun Reşid, bir gün Ebû Yusuf’a iki yemek ismi söyleyerek hangisinin daha tatlı olduğunu sordu. Ebû Yusuf’un, “Ey Mü’minlerin Emîri! Tatmadan hüküm veremem” demesi üzerine de her birinden birer kap getirtti. Ebû Yusuf bir lokma birinden, bir lokma diğerinden yemeye başladı. Böylece yemekleri yarıladıktan sonra Halifeye dönüp, “Ey Mü’minlerin Emîri! Ben böyle çetin hasım görmedim. Birini birinci ilân edeceğim zaman öteki hemen delil takdim ediyor” dedi.
  • Enes b. Malik anlatıyor: “Adamın biri binek istemek üzere Hz. Peygambere gelmişti. Rasûlullah (asm), ‘Seni deve yavrusuna bindireyim’ dediler. Adam ‘Deve yavrusunu ne yapayım?’ deyince de, ‘Yavrular büyüdüğünde deve olmaz mı?’ (Her deve, bir devenin yavrusu değil midir?) buyurdular.”
  • Mâlik b. Süleyman anlatıyor: “İbrâhim b. Tahman’a beytülmalden bir câriye tahsis edilmişti. Bir gün halifenin meclisindeyken bir şey soruldu ve ‘Bilmiyorum’ dedi. ‘Beytülmalden her ay şu kadar alıyor ve bir meseleyi dahi bilmiyorsun?’ denilince, ‘Aldıklarım bildiklerimin karşılığıdır. Bilmediklerimin karşılığını alacak olsaydım hazine tamtakır kalırdı.’ cevabını verdi.”
  • Adamın birinin kirada oturduğu evin tavan tahtaları çok ses çıkarıyordu. Ay sonunda ev sahibi kirayı istemeye geldiğinde, “Tavanı onar, çok ses çıkarıyor.” dedi. Ev sahibi, “Daha ne istiyorsun? Allah’ı tesbih ediyor. Böylesini nereden bulacaksın?” karşılığını verince, “İşte ben de bundan korkuyorum; ya bir de aşka gelip secde etmeye kalkarsa!” dedi.
  • Adamın biri, kendisine dört gün boyunca oğlak eti yediren bir arkadaşına, “Bu oğlağın ölü olarak geçirdiği günler sağ olarak geçirdiğinden daha uzun oldu.” dedi.
  • Adamın biri doktora karın ağrısından şikâyet eder; doktor da sorar:

– Ne yedin?

– Yanık ekmek!

– Sana göz damlası veriyorum!

– Ben gözümden değil, karnımdaki ağrıdan şikâyetçiyim doktor bey!

– Ben de onun için veriyorum ya! Gözünü tedavi edelim ki, iyi göresin ve bir daha yanık ekmek yemeyesin!

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*