Kindar nesil

Gençler ne istiyor? Gençleri dine nasıl ısındırabiliriz? Yeni nesil neden dinden uzaklaşıyor?

Kendisini dindar olarak tanımlayan ve özellikle belirli bir yaşın üzerindeki kesimin en çok sordukları sorular ve bu sorular ekseninde dönen çeşitli “dindarlaştırma” çalışmalarına zaman zaman şahit oluyoruz. Diğer taraftan sosyal medyada karşımıza çıkan ateist/deist olan genç videoları artık normalleşti. Çoğunun gerekçeleri aynı kapıya çıkıyor. Dinin dünyevîleştirilmesi ya da dinin dünyevî işler için basamak haline getirilmesi. Bunun en şiddetlisi ise dinin siyasîleşmesi/siyasete alet edilmesi.

Din elbette insan hayatının her alanına sirayet eden bir olgu. Özellikle İslâmiyet sosyal hayata dair kuralları olan bir din ve aynı zamanda sosyal/siyasî hayatta kötüye kullanmaya açık. Bu kötüye kullanımın tarihi üzerine yapılmış araştırmalar ve kaleme alınan yazılar oldukça fazla. Bu yazının konusu ise söz konusu kötüye kullanmanın yukarıda bahsi geçen genç kesim üzerindeki olumsuz etkileri.

Bu konuyu iki farklı boyuttan ele alabiliriz. İlk olarak “zorlamanın olmadığı” bir dini insanlara baskı yapma aracı olarak kullanmak, kendi içinde bir çelişki barındırmaktadır. İslâmiyet hürriyete önem veren, aklın ve sorgulamanın öne çıktığı bir dindir. Ancak yasal olarak dinî kurallarla yönetilmeyen ve tamamı dindar olmayan bir halkı dinî söylemlerde bulunarak, dinî topluluk/cemaatleri kullanarak, insanları çeşitli şekillerde dine/dinî kurumlara mecbur ederek, dini idarenin bir aracı haline getirerek dindarlaştırmaya ya da Müslümanlaştırmaya çalışmak özellikle gençlerin dinden giderek uzaklaşmasının sebeplerinden biridir. Bir Müslüman olarak dinimizi sevmek, diğer insanların da sevmesini ve benimsemesini istemek elbette suç değil. Ancak bunun yolunun bizim din anlayışımıza uymayan yaşam tarzlarını yasaklamak ya da zorlaştırmak olmadığını bugün çok daha iyi anlıyoruz.

İslâm sorgulama dini ve her nesil kendinden öncekine göre daha çok soru soruyor. Dinî hassasiyetlere sahip olan bir aileye sahip olmak, dinî hassasiyetleri olan bir genç olmak için yeterli bir sebep değil. Kendi sorularını soran ve ancak tatmin edici cevaplar aldıktan sonra benimseyen bir nesil giderek daha çok söz sahibi oluyor ve bu yeni nesil dini ile dünyası arasında tercih yapmaktan yana değil.

Tercih hakkına ve özgürlüğüne düşkün olan bu nesil “büyükleri” için de korku sebebidir aynı zamanda. Bu durum aile ve toplum hayatında benzerlik göstermektedir. Evin içinde isyankâr hâlleri ile anne babası için endişe kaynağı olan “genç birey” toplum nezdinde de ne yapacağı belli olmayan ve kontrol altına alınması gereken bir kitlenin parçası olmaktan öteye gidememektedir. Aile içinde “Bu çocuğa nasıl kendi inancımıza uygun bir hayatı benimseteceğiz?” sorusu, siyasetçiler için “Bu kitleyi kendi çizgimize nasıl çekeceğiz?” sorusuna evrilmektedir. Son yıllarda Z kuşağının bu denli öcüleştirilmesinin ve genel olarak genç kitlelerin siyasetin hedefi hâline gelmesinin sebebi belki de bu. Ancak gençleri bir yerlere yönlendirmeye girişmeden önce belki de şu soruyu sormak gerekiyor: Gençler dindar bir toplumda mı yaşamak istiyor, yoksa inancın özgürce yaşandığı bir toplumda mı? Dinî eğitime mecbur bırakılmayı mı istiyor, yoksa herkesin inancına uygun özgürce eğitim alabilmesini mi? İslâm’ı doğru yaşamaya çalışan bir genç diğer tüm gençlere kendi inancına uygun yaşam tarzının dayatılmasını mı ister, yoksa yaşam tarzlarına saygı gösterilmesini mi?

Konunun ikinci boyutu ise dinî söylemleri ya da dindarlığı ile öne çıkan kişilerin hatalarının dine mal edilmesi. İslâm’ın sosyal hayata dair düzenlemeleri ile de öne çıktığını belirtmiştik. Mesela, dinen alkol nasıl yasaklanmışsa yalan söylemek de, hak yemek de yasaklanmıştır. Ancak dinin ahlâkî yönünün bir tarafa bırakılıp şekilden ibaret bir din anlayışına yönelinmesi zihinlerdeki dindar insan imajını oldukça olumsuz etkilemektedir. Dindar kimliği ile öne çıkan ve yaptığı işi dinî söylemler ve hareketlerle “süsleyen” biri, kendi hatalarının dine mal edilmesini de göze almış demektir. Bu bağlamda dindar bir nesil yetiştirmek isteyen, ancak sosyal/siyasal alanda dinin bu şekilde kullanılmasında bir sakınca görmeyenlerin şu soruyu cevaplaması gerekir: Dindar kimliği ile ön plana çıkan insanların birçok kötülüğü ve ahlâksızlığı yaptığı bir yerde, gençlerin dini/dindarlığı sevme ihtimalleri yüzde kaç? Müslüman denilince insanların aklına “besmele çekerek hırsızlık yapanlar(!)”ın gelmesi yeni neslin İslâmiyet’i sevmesini sağlayacak mı?

Yıllar önce siyasî mecrada hedeflenen “dindar ve kindar bir nesil” söz konusuydu. Bu nesil hem muhafazakâr kimliği ile ön plana çıkacak, hem de yaşanan haksızlıkların kinini içinde tutacaktı. Bugün bu hedefin kısmen gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Ancak bir farkla, dindar olanlarla kindar olanlar aynı kişiler değil. Üstelik kin her geçen gün büyüyor. Kimi dindarlara, kimi benimsediği dini siyasetin aksesuarı haline getirenlere, kimi dine… Yani kindar nesil hedefi bir anlamda gerçekleşti.

Bir doğruyu başkasına nasihat etmenin, kendi hayatımıza geçirmekten daha kolay olduğu bir gerçek. Ne yazık ki dine yaklaşımımız, dolayısıyla toplumun ve siyasetin gençleri dine “yönlendirme” şekli de yaşamak değil yaşatmak üzerine kurulu. “Çocuğum gelecekte dinini rahatça yaşayabilsin” düşüncesi ile din üzerinden siyaset yapılmasına izin vermek, İslâm’ı daha güzel yaşamaya çalışmaktan belli ki daha kolay. Bunu yalnızca siyasî mecra ile sınırlamak doğru olmayacaktır. Şu bir gerçek ki; gençleri İslâm’a yaklaştırmak için harcanan enerji, İslâmiyet’i doğru yaşamak için harcansaydı bugün belki de bu konuyu tartışıyor olmayacaktık.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*