Acı: Çok bilinmeyenli bir imtihan sorusu

Neden İmtihandayız Deme

Hastalık, musibet, şer esasen asık suratlı, çok bilinmeyenli bir imtihan sorusudur.

Esasen dünya, imtihan dünyasıdır. Yerleşme, rahat etme ve keyif sürme dünyası değildir! Yerleşeyim, rahat edeyim, keyif süreyim derseniz yanılırsınız. Onlar bu dünyaya sığışmaz! Onların yeri başka diyardır.

Dünya bize keyif veremez! Dünyanın acı yüzü de vardır. Acı yüzü ağzımızın tadını çabuk bozar. Bediüzzaman bu yüzden, “Hususan benim gibi nefs-i emmareyi taşıyanlara şu dünya çok gaddardır, mekkârdır. Bir lezzet verse, bin elem takar, çektirir. Bir üzüm yedirse, yüz tokat vurur.”1 der.

Neden imtihandayız demeyin.

Allah beni bilmiyor mu, Cehennem’de yakmak için mi beni imtihan ediyor? Hiç demeyin.

Allah seni senden iyi biliyor. Esasen bildiği için seni hastalıklarla, acılarla imtihan ediyor. Çünkü dereceni düşük buluyor. Senin, güzel dereceleri elinin emeği ile, alnının teri ile almanı istiyor. Senin bunu başarabileceğini biliyor.

Uzun bir sefere çıkacaksın. Başka fırsatın olmayacak! Derece almak için gelmişsin bu diyara; ama doğru dürüst bir derece elde edememişsin! Edindiğin derece sana yakışan, senin gayretine layık bir derece değil! Daha çok gayret etmen ve dereceni yükseklere çıkarman için sana fırsat sunuldu. Bu bir lütf-u İlâhîdir. Buna kızma!

Derece edinmen için bu acıyı senin başına sardı.

Allah seni ahirete bir sultan gibi, bir kral gibi, bir padişah gibi almak istiyor.

Sabredersen, o derecelere yükseleceksin!

Neden Derecemi Yükseltiyor Deme!

Neden derecemi yükseltmek istiyor, düşük olsa ne olacak, deme!

Sebep mi arıyorsun? Şefkatinden… Sevgisinden… Senin için takdir ettiği yüksek dereceye seni ulaştırmak isteyişinden. Rabbimiz olduğundan. Sana düşük dereceyi yakıştırmadığından… Seni çok sevdiğinden!

Öğrencilikte, askerlikte imtihan yok mudur? Bilakis vardır! Öğrencinin ve askerin hayatı imtihandır! Öğrenci, ‘Öğretmenim beni bilmiyor mu, neden beni imtihan ediyor?’ diyor mu? Bir asker, nefer olarak girdiği ordu kademelerinde terfi almak için sürekli imtihana tabi tutulur. General oluncaya kadar, hatta mareşal oluncaya kadar zorluklarla savaşır. Zorlukları aşmazsa makamı yükselmiyor.

Son kademede bile mareşal olması için bir meydan harbinde muzaffer olması isteniyor. Meydan harbinde birden fazla cepheyi yönetir ve muzaffer olursa, bu çetin zorluğu başarmasına karşılık, alnının akıyla, elinin pakıyla mareşal rütbesi kazanıyor.

Şimdi soruyorum: Allah’ın huzuruna er olarak mı ulaşmak istersin, manevî mareşal olarak mı?

Sen Mareşal Rütbesine Lâyıksın

Yüce Allah her bir kulunu mareşal olarak huzuruna almak için birden çok cephede meydan harbine tabi tutuyor. Acıların her biri bir cephedir. Hastalıkların her biri bir cephedir. Ömür sürdükçe cepheler bitmez. Derecemizin yükselmesi için bitmesini de istememek lazım. Bitse dereceni nasıl yükselteceksin? Bir tek cephe ile o uzun ebediyet seferi için yeterli azık edinemeyiz. Birden fazla cephe olduğunda ise yoruluruz, kırılırız, üzülürüz, ama sabredersek, metin durursak gerekli dereceyi inşaallah alırız.

Resulullah (asm) buyurdu ki:

“Allah’ın mü’min kuluna belâ ve acı vermesi, o kulunun Kendi katındaki yüksek değerinden dolayıdır. Allah ona öyle bir derece takdir etmiştir ki, o dereceye kendi ameliyle ulaşması mümkün olmaz. Allah ona belâyı verir ki, sabretme sevabıyla o dereceye ulaşabilsin.”2

Bir peygamber torunu olarak Hazret-i Hüseyin Efendimizin (ra) ömrünün son deminde başından geçenler ne kadar acı ve ciğerleri ne kadar yakıcı idi. Normal şehit edilişin çok ötesinde zulümle, hunharca, vahşice katledilişi hâlâ gözlerimizi karartır. Hazret-i Hüseyin Efendimizin (ra) bu denli ezaya reva görülmesini anlamakta zorluk çekeriz.

Fakat bir Peygamber torunu olan Bediüzzaman Hazretlerinden bu feci hadise için şu enfes yorumu okuyunca, o acıların rahmete döndüğünü anlıyoruz, Allah’a şükrediyoruz. Acıların ne denli rahmete gebe olduğunu da öğrenmiş oluyoruz:

“Madem Ehl-i Beyte zulmedenler şimdi ahirette cezasını öyle bir tarzda görüyorlar ki, bizim onlara hücumla yardımımıza bir ihtiyaç kalmıyor. Ve mazlum Ehl-i Beyt, muvakkat bir azap ve zahmet mukabilinde o derece yüksek bir mükâfat görmüşler ki, aklımız ihata etmiyor. Değil şimdi onlara acımak, belki onları o hadsiz rahmete mazhariyetleri noktasında binler tebrik etmek gerektir ki, birkaç sene zahmetle, milyonlar mertebeler ve bakî saadetler ahirette kazandıkları gibi, dünyada da kaldıkları zamanda, ehemmiyetsiz, dünyanın fânî saltanatı ve muvakkat hâkimiyeti ve karışık siyasetine bedel manevî birer sultan ve hakikat âleminde birer şah, birer manevî padişah makamını kazandılar. Valiler yerine, evliyalar, aktablara kumandan oldular. Kazançları bire bin değil, milyonlardır.”3

Tedbir Almak Bizdendir

Birçokları zannediyor ki, bir Müslüman başına bir acı geldiğinde bunu Allah’tan bilince, Allah’a teslim ve tevekkül gösterince, Allah’a dayanıp güvenince, bu işle ilgili hiçbir önlem almıyor, hasta ise doktora gitmiyor, bir acı ise çaresine bakmıyor.

Yok böyle bir şey! Böyle bir dünya yoktur!

İnanç hiçbir zaman tedbire mani değildir ve olmamıştır.

Esasen bu önlemleri almayı zaten inancımız gerektiriyor, dinimiz de önlem almayı emrediyor. Ama önlemleri alırken tesiri önlemlerden değil, doğrudan Allah’tan biliyorlar. Sebepleri çiğnemiyorlar, yok saymıyorlar; ama neticeyi Allah’tan biliyorlar.

Müslüman, “Tedbir de ne oluyor? Allah isteseydi beni hasta etmezdi!” demiyor, tedbirini alıyor. Tedbiri de, tedbir alma imkânını verenin de, tedbirin tesirini halk edenin de Allah olduğunu biliyor.

Dipnotlar:
1) Mesnevî-i Nuriye, s. 185.
2) Mecmau’z-Zevâid, II, 293.
3) Emirdağ Lahikası, s. 245.
Avatar photo
Süleyman Kösmene hakkında 13 makale
1963 Mersin Gülnar doğumlu olan Süleyman Kösmene, ilköğrenimini doğduğu köy olan Yarmasu köyünde yaptı. 1981 Mersin İmam-Hatip Lisesi; 1986 Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. Milli Eğitimin çeşitli kademelerinde öğretmenlik ve idarecilik yaptı. Yeni Asya Gazetesi Fıkıh Günlüğü köşesinde günlük yazılar yazmakta olan yazarımız, İstanbul’da yayın yapan Bizim Radyo’da ve EuroNur.tv’de programlar yapmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.

1 Yorum

  1. kalu belada sınav için evet derken nasıl bir ortam vardı korku varmıydı tek bir noktaya mı odaklanmıştık evet’in dışında başka bir seçenek varmıydı orda kabul ettik dünya da gorerek ve yaşayarak kabul etmek istemiyoruz sınav zor ve ağır

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*