Evlilik dedikleri

Evleneceğim gün kendi odama çekilmiş, olanları tefekkür ediyorum. Memleketin farklı illerinden sırf benim nikâhım için gelen teyzemler ve onların çocukları ve yakın, uzak bir sürü akraba. Küçücük eve doluşmuş telaşlı bir heyecanın kalabalığı. Gelin olduğum için bana bir iş yaptırmıyorlar. Evlenmek sanki benimle ilgili bir iş değilmiş gibi düşünüyorum. Çevremdekiler koşturuyor, ben seyrediyorum. Beyaz nikâh kıyafetini giyecek olmak ise kefeni hatırlatıyor bana. Öldüğümde de ben hiçbir şey yapmıyor olacağım, üzerimde sade beyaz kefen. Çevremde insanlar koşuşturacak. Belki uzaklardan akrabalar gelecek cenazeme ve tüm sevdiklerim beni -inşaallah- Cennet bahçelerinden bir bahçe olmasını ümit ettiğim kabrime tevdi edecek. Bu dünyadan daha güzel bir âlemin kapısı o gün açılacak…

Malum, büyük bir gün. Her duanın da bir vakti var. Muhtemel aksiliklerden uzak, sekinet ve suhulet üzere bir nikâh olması için sabahtan Meryem Suresi’ni ve Sekine dualarını okumuş, Cevşenimi boynuma takmıştım. Ondan mıdır bilinmez, heyecanım mutedil seviyedeydi. Derken damat bey geldi. Herkese açılan kapı damatlara açılmaz, bilirsiniz. Fakat kapının da anladığı bir dil var. O dilden konuşunca açılıverdi birden. Ve baba evinden dışarıya ilk adım atış. Apartmanın önüne indiğimizdeyse bizi çevrelemiş insanlar ve pencereden bakan komşular eşliğinde yapılan nikâh duası… Bu yazı biraz da o duanın vesilesiyle yazıldı. Duayı yapan amcam Cevat Bey, nikâhın hayır ve bereketi yanında kalemime kuvvet için de dua etmişti çünkü. Artık yazmamak ayıp olurdu.

Sonra nikâh salonuna gidiş. Heyecanla nikâh saatinin gelmesini bekleme ve basit iki -aslında şahitleri de sayarsak altı- “evet” kelimesi neticesinde hayatının bayağı bir değişmesi… Hani soyadım falan değişti. Gerçi arkadaşlarımın da dediği gibi, soyadım benim için markalaşmıştı. O yüzden yazılarımda Çakır soyadını kullanmaya devam edeceğim inşallah. Fakat aslında bir Gönüllü’yüm artık.

Her ne ise… Üstad Hazretlerinin Sünuhat’ta geçen çok sevdiğim, bir taraftan da beni güldüren bir ifadesi var. O ifadelerle birlikte yazımızı sonlandıralım, hem köşemizin adına uygun olarak eskimez yazıdan birkaç parça bir şey okumuş olalım:

أوْلنمه لى

بكارلق بى كارلرك كاريدر

باكره ايكي ثلث قادين، بر ثلث ارككدر.

بكار ايكي ثلث اركك، بر ثلث چوجقدر.

إزدواج تصفيه تهذيب ايدر.

“Evlenmeli

Bekârlık, bîkârların kârıdır.

Bâkire, iki sülüs kadın, bir sülüs erkektir.

Bekâr, iki sülüs erkek, bir sülüs çocuktur.

İzdivac; tasfiye, tehzib eder.

(Sünuhat)”

bîkâr: kârsız, işsiz.
kâr: iş.
sülüs: üçte bir.
tasfiye: temizleme, arındırma.
tehzib: ıslah etme, düzeltme.

Umum evlenmiş yahut evlenecek kardeşlerimin izdivaçlarının tasfiye ve tehzibe medar olması duası ile…

3 Yorum

  1. Tefekkurane bu güzel yazı için teşekkür ederim… Kaleminize kuvvet…

  2. Nikah ve cenaze benzetmesi ne kadar doğru bir tespit. Kaleminize sağlık Emine Hanım, siz hep yazın biz okuyalım. Rabbim yuvanızı bereketlendirsin.

  3. Nikahında rabıta-ı mevt yapan ilk kadın olma özelliği taşıyor olabilirsiniz Aymine hanım:). Nikahınıza gelemediysekte cenazenizde muhakkak orda oluruz:).

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*