Asırlık beyanname

Devletlerin ve milletlerin hayatlarında büyük inkılâplara yol açan dönüm noktaları vardır. Bu noktalarda atılan adımlar uzun yıllar etkisini gösterir ve milletlerin istikballerini şekillendirirler.

Bundan tam yüzyıl önce de büyük bir değişim ve dönüşüm yaşandı. Ömrünü tamamlayan bir cihan devletinin külleri arasında Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.

Birinci Dünya Harbinin ardından mağlup cephede yer alan Osmanlının toprakları üzerinde başlatılan işgal hareketi Anadolu’ya dayanınca dünya harbinin yorgunluğunu üzerinden atamayan Anadolu halkı şehamet-i İslâmiye ile yeniden ayağa kalkıp işgalcilere karşı direnişe başladı.

Verilen mücadele kısa sürede muvaffak oldu ve düşman Anadolu’dan def edildi. Bu zaferde farklı kesimlerden pek çok kişinin katkısı vardı.

Bu muzafferiyet halkın kıymetli bildiği devlet adamlarının ve askerlerin çevresinde kenetlenmesiyle, pek çok değerli âlimin ve hocanın da mücadeleye destek vermesiyle elde edilmişti.

O âlim ve hocalardan biri de Bediüzzaman Said Nursî idi. Birinci Dünya Harbinde Doğu cephesinde talebeleriyle birlikte Rus ve Ermenilere karşı mücadele eden Said Nursî birkaç sene sonra da işgal altındaki İstanbul’da işgalci İngilizlere karşı mücadele veriyordu.

Kendisinin bu mücadelesini takip eden Ankara hükümetinin ısrarlı davetlerine icabet eden Bediüzzaman mecliste resmî bir hoşamedi ile karşılandı ve büyük alaka gördü.

Daha Ankara’daki o ilk günlerinde dinden uzaklaşma ve gaflet halini görmüş ve çok üzülmüştü. Özellikle milletvekillerinin namaz ve şeair-i İslamiye konusundaki ihmalleri onu endişeye sevk etmişti. Çünkü meclis, millet tarafından ya tenkit ya da taklit edilecekti ki her iki durumda da bu büyük bir zarar demekti.

İşte Bediüzzaman bu hususa dikkat çekmek için Cumhuriyetin kuruluşunun arefesindeki o çok önemli günlerde 10 maddelik bir beyanname neşretti. Beyannamenin etkisiyle 50-60 mebus namaza başladı. Maneviyata yöneliş anlamında müsbet bir hava oluştu.

19 Ocak 1923’te Mecliste dağıtılan ve Kâzım Karabekir Paşa tarafından M. Kemal’e okunan bu 10 maddelik beyanname yüzünden, devleti seküler esaslar üzerine tesis etmek fikrinde olan M. Kemal ile aralarında tartışma yaşandı. Fakat Bediüzzaman geri adım atmadı. Aksine başta namaz olmak üzere beyannamede bahsettiği hususların ehemmiyeti ve gerekliliği konusunda ısrar etti.

Ankara’da kaldığı 6-7 aylık süre içerisinde M. Kemal ile birkaç defa daha görüştü. Fikrî ayrılığın daha da belirgin hâle gelmesi üzerine Ankara’dan ayrılma kararı aldı. M. Kemal’in birlikte çalışmaya yönelik dünyevî cazip tekliflerini de kabul etmeyerek Van’a geçti ve inzivaya çekildi. Sonrasında ise, bilindiği gibi, vefatına kadar sürecek ve Risale-i Nur’un telifini netice verecek olan sürgün hayatı başladı.

Bugün bulunduğumuz noktadan 100 yıllık süreçte yaşananlara ve İslam âleminin hâl-i hazırdaki ahvaline baktığımızda beyannamenin bugün bile güncelliğini koruduğu ve bu beyannamedeki temel esaslara sadece ülkemizin değil tüm İslam âleminin ihtiyacı olduğu anlaşılmaktadır. İşte, bu yüzden biz de, 100. yılında, millet ve idareciler için önemli mesajlar içeren bu beyannameye dikkat çekmeye çalıştık.

Bu ay kapak yazılarımızda beyannamede değinilen hususların yanında, yine 100 yıl öncesine dair çok önemli başka meselelere de değindik. Bediüzzaman’ın beyannamede namaz üzerinde durmasının hikmeti; vatansever ve mücahid bir âlim olarak millî mücadeleye verdiği destek; ehl-i imanın fikirleri içerisine dessasane giren zındıka fikri; Bediüzzaman’ın cumhuriyet tasavvuru, medenîleşme ve batılılaşmaya dair fikirleri; Ankara reislerinin birlikte çalışma tekliflerini kabul etmemesi gibi konuları ele aldık.

İstifadeli okumalar diliyoruz.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*