Hazan değmiş güle döndüm…

Hazan değmiş güle döndüm…

İnsanoğlu mevsimleri tabiatın halleriyle anlar. Oysa gönül, ruhunun derinliklerinde sessiz ve sedasız yaşar. Tıpkı gecelerin sessizliği, karanlığın yalnızlığı gibi. Tabiat baharı yaşarken gönül hazanı, doğa kış mevsiminde karların altında üşürken gönül bir haberin muştusuyla yazın en sıcak gününü yaşar. Böyle bir gecenin kasvetine bir dirhem dert eskimeyen bir türküden geliyor perişan nakaratıyla.

“Hazan değmiş güle döndüm, dal perişan ben perişan / Mecnun denen kula döndüm, çöl perişan ben perişan”

Gül; derdi sana verene gül. Gül; dikene rağmen açarken, dikensiz olduğuna gül. Gülü kat kat yapan, hasretle seyre daldıran rengi mi? Yoksa kelebeğe, arılara, böceklere misafirperverliği mi? Ne kendini temaşa eden insan nazarına nefsini kabartır, ne de dalını koparan rüzgâra darılır.

Abdülkadir Geylânî Hazretleri; “Seven sevdiğinden başka bir şey istemez. Belâ bunların kalbinde bekçidir. Nefislerinin de bağıdır.” der.

Bir aşk adına mecnun denen kula dön. Öyle bir aşk ki adanmışların anlayacağı bir aşk olsun. Rahman’a (cc), iki cihanın Gülüne (asm) kavuşturan. Çöl de sen de perişan olsan katlanmaya değer olsun.

Ayrılık vakti geliyor. Sürgün sana göre yerinden, yurdundan zorla ayrılmak değil. Asıl sürgün doğrularından, dürüstlüğünden, idealinden uzaklaşmaktır. Tüm manevî değerlerini gönlünden sürenlere üzül. Doğrularından uzaklaşan zavallılara acı. Gittiğin yerlerde “ucu bucağı görünmeyecek kadar çok geniş” yürekli enginlere varırsın. Denizin uçsuz bucaksız yalnızlığını giderecek enginlikte sana kucak açan. Gönlüne sevgiyi, vefayı, dostluğu eken birini bulursun. Bu öyle bir vefa ki; zahmetini rahmetine tercih ediyor. Yolcunun duası olsun veya duası kabul olan bir âlimin dilinden olsun. Her sabah elleri semaya açılırken uçsuz bucaksız bir dua yolcudan hatıra olsun.

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*