Kralların oyunu: Satranç

Satranç, çoğu insan tarafından beyin jimnastiği olarak kabul edilen, spor dalı olarak kayıtlara geçen en eski ve en popüler masa oyunlarından biridir. Bazı oyunların sonu, mağaza raflarında birkaç yıl geçirdikten sonra belirsizliğe düşerken, satranç zaman sınavını geçmeyi başardı. Peki, satranç hangi ülkede nasıl ortaya çıktı? Tarihsel serüveninde ne gibi hadiseler ve değişimler oldu? Günümüzde yeri ve önemi nedir gibi sorulara cevaplar arayacağız sevgili okur.

Piramitlerin içerisindeki kabartmalarda, zamanımızdan en az 4000 yıl önce Mısır’da kralların satranç benzeri bir oyun oynandığına dair bulgulara rastlanmıştır.

Satrancın, Çin’de, Mezopotamya’da ve Anadolu’da da oynandığına dair bulgular farklı zamanlarda yapılan arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkmıştır.

Oyunun bugünkü adına yakın isim hâli, MS 3.-4. Yüzyıllarda yaşamış Hint Hükümdarı II. Chandragupta zamanında Sanskritçe yazılmış metinlerde “Çaturanga” olarak geçmektedir.

Satranç hangi ülkenin oyunu diye araştırma yaptığınızda karşınıza ilk çıkacak kayıtlar arkeolojik kazılardaki veriler olacaktır. Lakin bunlara rağmen satrancın bulunuşu hakkında farklı efsaneler mevcuttur. Bu efsaneler arasında en popüler olanı Zalim Hint kralı Shahram ile âlim bir adam arasında geçen efsanedir.

Efsaneye göre Hint kralı Shahram, zalim bir kralmış. Hindistan’da yaşayan ve savaşı çok seven birisiymiş. Halkı, bu savaşlardan çok çektiği için, barışı çok seven bir âlim adama gidip ondan yardım istemişler. Âlim adam düşünmüş, taşınmış en sonunda, en cahil, en zalim insanların bile hoşuna gidebilecek şahane bir çözüm bulmuş. Zekânın savaştığı bir oyun icat etmiş. Ve krala hediye etmek üzere yola koyulmuş, saraya varmış ve huzura çıkmış. Âlim adam demiş ki:

Kralım, siz savaşmayı çok seviyorsunuz o yüzden ben de size dilediğiniz gibi savaşabileceğiniz bir oyun getirdim. 64 kareden oluşan bir tahta üzerinde taşları hareket ettirerek oynanan bu oyunda, şu ufak taşlar sizin askerleriniz, iki tane atlı, iki tane de filli birliğiniz var. İki tane de kaleniz. Siz tabiî ki oyunun en önemli taşı şahsınız, yanınızda da yardımcınız yani veziriniz var. Artık dilediğiniz kadar savaşabilirsiniz demiş.

Oyunun amacı, düşman kralı öldürmekmiş. Kral bu oyunu çok beğenmiş ve âlim adama büyük bir ödül vermek istemiş. Kral, âlim adama altınlar, mücevherler, evler teklif etmiş.

Âlim adam, tok gözlü olduğunu belirterek, isteğinin buğday olduğunu söylemiş. Buğdayın miktarının da oyun tahtasında bulunan ilk kareye tek bir buğday tanesi koyulmasını, diğer karelere de iki kat artacak şekilde buğday tanesi koyularak belirlenmesini istemiş. Yani ilk kareye bir tane, ikinci kareye iki tane, üçüncü kareye dört, dördüncü kareye sekiz… Kral kendisi gibi yüce ve kudretli birinden “şu kadarcık” bir şey istenmesine çok sinirlenmiş. ”Hesaplayın ve istediğinden bir tane bile fazla bir şey vermeyin” demiş. Ve hesaplamışlar. Daha 15. kareye geldiklerinde verilmesi gereken buğday miktarının bir buçuk kiloya denk geldiğini görünce, şaşırıp biraz endişelenmeye başlamışlar. Nitekim 25. karede bir buçuk ton, 31. karede doksan iki ton olduğunu hesaplamışlar. Daha 49. kareye gelindiğinde verilmesi gerek buğdayın ağırlığı 24 milyon ton olmuş. İlk başlarda az sayıda tanecik olsa da 64. kareye yaklaşıldıkça askerler şok olmuş. 64. Karede âlim adama verilmesi gereken buğday tanesinin sayısı yaklaşık olarak 18 kentrilyonu bulmuştur. Askerler, bu sayının krallığın ambarında bulunan buğdayların çok üzerinde olduğunu görünce, krala gidip “Âlim adamın isteğini yerine getiremiyoruz.” demişler.

Kral kızgın bir şekilde: “Neden getiremiyoruz?” diye sorunca askerler “Krallığınızın tüm buğdayları ve diğer krallıkların bütün buğdayları bu dileği yerine getirmek için yeterli değil” demişler. Kral, âlim adamın kendisine bir ders verdiğini fark etmiş.

Âlim adam krala “hayattaki küçük şeyleri asla küçümsememesi gerektiğini” söyleyerek oradan ayrılmış.

Bu efsane dilden dile aktarılarak günümüze kadar farklı varyasyonlarıyla gelmiştir. Bu olaydan sonra satranç Hindistan’da soylular arasında yaygınlaşmıştır.

Satranç tarihine göre Hindistan’ın kuzeyinden başlayıp, sonra da İran’a varmıştır. İran’da satranç, soyluların saray eğitiminin bir parçası olmuş ve oyunun adına Farsça’da krala ölüm anlamına gelen şahmat adını vermişler. MS 10. Yüzyıldan sonraki kayıtlara göre satranç oyunu hızlıca Asya, Avrupa ve Ortadoğu’ya yayıldığı görülüp 15. Yüzyıla gelindiğinde ise çoğu Avrupa ülkesinde kraliyet oyunu olarak soyluların oyunları arasında yer almıştır. Zamanla oyunun kurallarında, taşların şekillerinde, taşların dizilişlerinde ülkeye, bölgeye ve zamana göre çeşitli değişiklikler olmuştur. Son halini 19. Yüzyılda almıştır. 1924’de Dünya Satranç Federasyonu (FIDE) kurulmuştur. 19. Yüzyılda ilk resmî satranç turnuvası yapılmıştır. İlk resmî Dünya şampiyonu Wilhelm Steinitz olmuştur. 20. Yüzyıla doğru satranç romantik çağdan, dijital çağa geçmiştir. Sonra dijital çağın içerisinde çevrimiçi çağa geçiş yapmıştır. Bir oyunun gelebileceği son noktaya gelmiştir.

Birleşmiş Milletlerin, dünya çapında yapmış olduğu araştırmaya göre 605 milyona yakın insanın yani dünyanın nüfusunun yüzde 8’inin düzenli olarak satranç oynadığını söylüyorlar.

Ülkemizde Guinness Rekorlar Kitabı’na girmiş; tescilli ilk ve tek satranç koleksiyonu müzesinin olduğunu biliyor muydunuz sevgili okur?

Gökyay Vakfı Satranç Müzesi, Ankara’nın Altındağ ilçesinde bulunmaktadır. Bu müzede yaklaşık 1.000 metrekarelik bir alan içerisinde kurulu 111 ülkenin kültürel özelliklerini yansıtan, çizgi film ve film karakterlerini, tarihî ve politik olayları yansıtan 748 satranç takımı sergilenmektedir. Satranca bakışınızı değiştirecek bir yerdir.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*