Satranç Oynayan Derviş

Satranç Oynayan Derviş

Son zamanlarda sıklıkla dinlediğim bir parça tavsiyesi ile başlamak istiyorum Emel-Holm. Sanatçıyla Filistin’e yaptığı bir şarkı vesilesiyle tanıştım. Biraz sarsıcı bulmakla birlikte güne kendisi ile uyanıp yine kendisi ile bitiriyorum bu aralar. Sizinle de paylaşmak istedim.

Gelelim bu ayki kitabımıza. Aslında aramızda hiyerarşik bir düzen olmasa da bu köşede sıra ile yazıyoruz ve benim sıram değildi. Aklımda üç kitap vardı ama ne yazık ki hepsi beni hayal kırıklığına uğrattı. Bazen oluyor böyle, değil mi? Beklentiyi yükseltmemiz ile mi alakalı yoksa içinde bulunduğumuz duygu hali mi, bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey var, bu yazma işi bana farklı bir okuma bakışı kazandırdı.

Tanıtacak olduğum kitabı daha ahlâkî boyutta değerlendirmeye gayretim arttı. Öncesinde farklı bakış olsun, alanımla da ilgili olsun ben her şeyi okurum diyerek (bilhassa ödüllü yazarları sıkı takip ederdim) pek çok kültüre ait yazarları okuyor, anlamaya çalışıyordum. Fakat artık “Ömür kısa, lüzumlu işler pek çok” ve “Nur Talebesine her şey okutulmaz, alnında dikkat yazar” düsturunca daha seçici olmam gerektiğini görüyorum.

Kitabımız Ali Ural’ın “Satranç Oynayan Derviş” kitabı. Adını Şems’in hikâyesinden alıyor. Yazar, tarihe iz bırakmış çeşitli coğrafyalardan zatların tablosunu çizmiş. Ve kendi tabiriyle bu tablolar/portreler “Sizin portrelerinizdir” demiş.

Yazarın başka kitaplarını da okuyan biri olarak diyebilirim ki kendinden beklendiği ölçüde edebî yazmış. Edebiyatla arası pek iyi olmayanların sıkılabileceğini düşünüyorum. Fakat portre okumayı severler için alıntılar ile keyifli hâle getirmiş.

Kendinizi o zatların söylediği cümlenin bir kelimesi veya bir harfi olarak buluyorsunuz. Hiç tanımadığınız insanlarla hemfikir oluverdiğinizi görüyorsunuz. Ben en çok Mimar Sinan’ın ve Voltaire’in bölümünü beğendim.

Altını çizdiğim yerler çoğunlukla alıntılar oldu ama yazarın o alıntılara yorumu bir bütün hâlinde olduğu için paragraf ya da satırı bölümden bağımsız tutamadım. Bu nedenle altı çizili satırlardan bağımsız, okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.

Selam ve dua ile…

Altını çizdiklerim

Öğrenci “Öyleyse,” diyordu, “ölümün ne olduğunu sormama izin veriniz.” Üstat şöyle cevap veriyordu: “Hayatın ne olduğunu kim bilebilir?”

(Konfüçyüs)

* * *

“O’nun, fakirleri fakir olduğu için unutup, zenginleri de zengin olduğu için hatırlayıp yardım ettiğini mi sanıyorsunuz! Mademki Rabbim hâlimi biliyor, benim hatırlatmama ne lüzum var. O, öyle istiyor, biz de O’nun istediğini istiyoruz.”

(Rabia el-Adeviyye)

* * *

O’nun istediğini istemek, dile kolay. Zira nimetlerin sevildiği gibi sevilmek istiyor belalar.

* * *

“Bugün bilgi hakîr oldu. İlde fena insanlar arttı. Akıllı kişiler ağız açamıyorlar… Eskiden cemaat çok, camiler azdı. Şimdi camiler çoğaldı, cemaat azaldı!”

(Yusuf Has Hâcib)

* * *

“Sözünü iyi söyle! Aklın süsü dil, dilin süsü söz, insanın süsü yüz, yüzün süsü gözdür. İnsan sözünü diliyle söyler; sözü iyi olursa yüzü parlar.”

(Yusuf Has Hâcib)

* * *

“Birbirinizin gönlünü kırmayın. Çünkü mü’minin gönlü Kâbe’ye benzer, lâkin gönül ondan da yeğdir. Zira Beytü’l-Ma’mur göktedir. Orayı melekler tavâf eder. Halbuki gönül Tanrı’nın nazargâhıdır. Tanrı’yla gönül arasında perde yoktur. Kâbe nasıl dokunulmaz, harim ve mübarekse gönül de Tanrı’nın tecelli ettiği yer olduğu için mübarektir, ona dokunmayın.”

(Hacı Bektâş-ı Velî)

* * *

“Allah’ım bana rahmet kapısını aç,” diye dua eden birine, “Yüce Allah’ın rahmet kapısı kapalı mı ki açmasını istiyorsun? Rahmet kapısı her zaman açık. Kalp kapın açık mı, sen ona bak!” demişti…

(Rabia el-Adeviyye)

* * *

“En geniş zihinlerin bile sığlıkları vardır,” diyorsa bir bilge çatışma kaçınılmazdı. Dinde bulunmadığı halde ona sonradan giren aşırı inanış ve uygulamalar tamamıyla, imanı akla aykırı bir alan olarak kabul etmenin bir sonucuydu.

* * *

“Tanrı’nın varlığı, aklın bize bildirdiği en açık bir gerçektir ve aklın bildirdiği bu gerçek matematik kesinliğe sahiptir. Fakat tutkuları insana öylesine hâkim olur ki, insan Tanrı’nın var olduğu bilgisine ulaşamaz ve vahyin yardımına ihtiyaç duyar.”

(John Locke)

* * *

“Her şeyin bir sanatçı tarafından yapıldığını anlamak için yalnız bir böceği, bir sümüklüböceği, bir sineği inceleyin yeter; her böcekte, hiçbir insan zekâsının taklit edemeyeceği sonsuz bir sanat eseri görürsünüz; bunun için de son derece usta bir sanatçı lazım; işte bilgeler bu sanatçıya, Tanrı diyorlar.”

(Voltaire)

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*