Okurun niyeti

Descartes’e atfedilen bir söz var: “İyi kitaplar okumak geçmiş yüzyılların iyi insanlarıyla sohbet etmek gibidir.”

Peki bir kitabın iyi olup olmadığını nasıl anlarız? Kapağına bakarak mı, sayfalarını rastgele karıştırarak okumalar yaparak mı, aldığı ödüller üzerinden değerlendirerek mi? Yıllardır yaptığı baskılar ya da kırdığı satış rekorları mı cevabı verir bize?

Bu saydığım kıstasların her biri ama az ama çok etkilidir benim okuma serüvenim esnasında. Özellikle yıllara yayılan bir okuma yelpazesinde kendi kendime keşfettiğim bazı noktalar var. Eskiden elime geçen her şeyi okurdum. Herkesçe okunması mutlak surette tavsiye edilen klasikler, reklamı bolca yapılan bestseller, çok satanlar, öğrencilerimin ellerinde gördüğüm vatpedler ve dahası… Zaman geçtikçe bu kitap oburluğum, farklı bir seyre doğru yol aldı. Okudukça her metni basit, iyi, kötü, idare eder, leziz, çarpıcı gibi ibarelerle tanımladığımı fark ettim. Ve okuduğum her metnin tatmin edici gelmediğini. Üstelik bu fark ediş ilerleyen yaşımla beraber her kitabı okuyamayacağım gerçeğini gösterdi bana. Sessiz bir testereymişçesine çalışan zaman ilerliyordu. Daha seçici olmalıydım. Daha dikkatli. Zamanı iyi olana ayırmalıydım. Üstelik iyi yazma ve edebiyatta ustalaşma arzusunun baskın çıkması artık ciddi bir yol ayrımına getirmişti beni. Bu yol, her şeyin karman çorman olduğu bir alanda iyi edebî metinleri gerekirse koklaya koklaya aramaktı.

Bir zamanlar her türden kitabı okumanın bana faydaları olmuştu elbette. Neyin iyi neyin kötü olduğunu birkaç sayfa okuyarak artık anlayabiliyordum. Fakat tuttuğum bu yol uzun bir yoldu, kabul edelim. Ben size daha kısa olanını göstermek istiyorum. Böylece çok vakit kaybetmez, dolambaçlı yollarda kaybola kaybola ilerlemek yerine direkt ana yoldan ilerleyebilirsiniz.

Bediüzzaman Said Nursî’nin de dediği gibi kelamların hüsnünü arttıran ve güzelliğini fazlaca parlatan belagat metinle aramızdaki bağı kurmada ilk sırayı alır. Okuduğumuz kitap iyi yazılmamışsa, inandırıcılıktan uzaksa şansını kaybetmiştir bir kere. Zira edebî olan belagata da sahiptir özünde. Bu yüzden raflarda sergilenen her kitaba biz “eser” demeyiz, diyemeyiz. Bir kitabın eser, hem de “nitelikli bir eser” olabilmesi için sadece belagat sahibi olması yetmez. Fesahat de olmazsa olmazımızdır. Heyecan verici, etkileyici olmazsa, kim dönüp bakar o sayfalara.

Ben tam da burada şunu savunurum: Yazarıyla kavga ettiğimiz kitaplar da iyidir. O nasıl oluyor diye soracaksınız.

Beni kışkırtan, zihin dünyamı harekete geçiren, karşı argümanlar sunarak yazarıyla söz düellosuna girmemi sağlayan her kitap iyidir. Dünyayı farklı yerlerden görsek de sırf beni heyecanlandırdığı için, kalıplaşmış düşüncelerimden sıyırıp sarstığı için, kendi doğrularımı gözden geçirttirdiği için. Hattâ huzursuz ettiği için. Sonunda yazara katılırım ya da katılmam, fark etmez. Önemli olan devinimin başlamasıdır. Aslında bu tarz kitaplar bizi tefekküre davet eder. Kur’ân’ın bizden isteği de budur. Farklı surelerde Allah, pek çok defa “Düşünmüyor musunuz?”, “Tefekkür etmiyor musunuz?” diye sorar.

Son sayfasını çevirip arka kapağına ulaştığımda, hâlâ o kitaptan sesler, düşünceler, hisler varsa bende, iyi bir kitapla mutlu zaman geçirmişimdir. Günler geçtiği halde gözlerimi kapatmama rağmen metinden parça parça sahneler geliyorsa karşıma sahiden iyi bir kitaptır o. Özellikle edebî metinlerin sinematografisi güçlüyse okurunu etkilememesi imkânsızdır. Her şeyin görselliğe dönüştüğü bu çağda.

Mesaisi okumak ve yazmak olmayan bir yazar beni besleyemez. Böylelerinden hasta insanlardan uzak durduğum gibi uzak durur, arama derin mesafeler koyarım. Yazarla yapılmış röportajlar, kullandığı kelimeler, özgeçmişi bana bu anlamda yardımcı olur. Kalemini ve beynini sürekli işlek tutan bir yazar keşfettimse eğer, kendisi başucu yazarlarımdan olur. Merakla diğer kitaplarına ulaşmaya çalışırım ya satın alarak ya kütüphanelerden ödünç alarak.

Ödüller de iyi kitaplara ulaşmada güzel bir aracıdır. Ben cımbızla arayıp bulana kadar, eleştirmen yahut profesyonel okurların hazır listeler sunması işimi kolaylaştırır. Günümüzde milyonlarca kitabın basıldığı hummalı bir evrende, bizim için seçim yapan birilerinin olması hem çok güzel hem çok rahatlatıcı. Belki ödüllü her kitap bize, tarzımıza hitap etmez; ama iyi kitapları göstermede kolaylık sağlar.

Eskiden yazarlardan kitap tavsiye etmeleri istenirdi. Onlar da genelde iş birliği yapmışçasına aynı kitapları ağıza alır dururdu. Oysa şimdi işler değişti. Nitelikli her okur sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla bloglar, Instagram sayfaları, Youtube üzerinden güzel/iyi kitapların duyurusunu yapıyor. Ben de bu sayede birçok iyi kitabı keşfediyorum.

Sözün özü okurun niyeti iyi bir edebî metnin peşinde koşmaksa ufak tefek araştırmalar ile muradına erer. Bu bazen ödüllü eserleri incelemekle olur, bazen kitap avcılarının izinde ilerlemekle. Bazen meraklı bir gözle metinden ayaküstü okumalar yaparak, bazen yazarların peşinde koşarak. Okur biraz da bal arısına özenmeli bu nedenle.

Herkese keyifli okumalar…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*