Yazarlık nazarla başlar

İçinde yazma isteği olan, iyi bir yazar olmak isteyen gençlerin en çok sordukları soru, “Nasıl iyi bir yazar olabilirim?” şeklindedir. Ben de böyle bir arayış içinde olan gençlere âcizane, “İyi bir yazar olabilmek için iyi bir nazara sahip olmak gerekir” demek istiyorum. Yani insanın önce kendisine, sonra çevresine, dünyaya ve kâinata bakarak bunları okumakla başlaması lazım. Böyle bir nazarla bakan insan, kendisinin de, kâinatın da, Cenab-ı Hak tarafından kudret kalemi ile yazılan bir mektup olduğunu görür. Bu mektupları okuduktan sonra, yazmak için de, söylemek için de önünde hiç bir engel kalmaz. Her şeye bu nazarla bakan Yunus Emre, “Ben bir kitap okudum, kalem onu yazmadı, / Mürekkep eyler isem, yetmeye yedi deniz” demiş. Yani, kâinat kitabını kudret kaleminden başka hiç bir kalemin yazamayacağını ifade ediyor ve bu kitabın yazılması için denizler mürekkep olsa, yetmeyeceğini ifade ediyor. Önümüzde böyle bir kitap varken, onu okumak, yazarlar için en büyük ilham kaynağıdır.

Kâinat kitabını okumak için yıllarca mektep medreselerde tahsil yapmaya lüzum yoktur. Akıl gözüyle bakan herkes, bu kitabı okuyabilir. Buna “mana-yı harfî ile okumak” diyoruz. Kâinatta her maddenin bir manası vardır. Bir ağaç, sadece kökü odun olan, yeşil yapraklı bir bitkiden ibaret değildir. Yaprağıyla, çiçeğiyle, meyvesiyle, sahibini zikreden bir sanat eseri, insanlara sağladığı bir çok faydaları ile de bir nimettir. Her varlığın bunun gibi manası ve vazifesi vardır. Her şeye bu nazarla bakan insan, yaratılmışları mana-yı harfî ile okur. İşte o zaman yazmak için de bolca malzeme bulur.

Malumdur ki, okumadan yazılmaz. En iyi yazarlar, en çok okuyanlardır. Kendini ve çevresini çok okuyan bir insan, çok yazmaya başlar, çok yazdıkça da yazma arzusu artar. Ondan sonra anladıklarını yazarak veya sözle ifade edebilir. Okuduklarını ne kadar iyi ve doğru anladıysa, o kadar başarılı bir yazar olur.

Eskiden yazmak isteyen gençler için uygun zeminler daha fazlaydı. Genç kabiliyetlerin ellerinden tutmak isteyen eller daha çoktu. Çeşitli dergiler ve gazetelerin gençlik ilaveleri yazmak isteyen gençlere çok yardımcı oluyordu. Şiir, hikâye ve makale yarışmaları ile genç istidatlar teşvik ediliyor, istidatlarının inkişaf etmesi sağlanıyordu. Özellikle Yeni Asya Gazetesi ve neşriyatı, genç yazarlar için bir fidanlık vazifesi görüyordu. Bugünkü gibi teknolojik oyuncaklar da olmadığından, genç beyinleri meşgul edecek fazla bir şey yoktu. Onun için gençler daha çok okumaya ve yazmaya vakit bulabiliyordu.

Bugün yeni fidanlar bulmak ve yetiştirmek dünden daha zordur. Çünkü gençleri gerçeklerden ziyade hayal ve sanal bir dünyanın içine çeken teknolojik oyuncak mevcut. “Akıllı âletler” denilen bu oyuncaklar, çocuk yaştan itibaren onların zihinlerini meşgul ediyor, nazarlarını sanal dünyanın geniş dairesine dağıtarak gerçeklerden uzaklaştırıyor. İstidat tohumlarının gerçek bir zeminde filizlenmesi mümkün olmuyor.

Elinizdeki âletler ne kadar akıllı olurlarsa olsun, siz onlardan daha akıllısınız. Çünkü o âletlerin beynini sizin gibi akıl sahibi insanlar yaparken, sizin beyninizi Cenâb-ı Hak yaratmış ve içine akıl denilen insanlık alâmetini yerleştirmiştir. Unutmayın ki, siz eşref-i mahlûkatsınız. Yaratılmışların en şereflisisiniz. Basit bir teknolojik âletin elinde, ondan daha basit bir âlet olmayın.

“Ben de yazmak istiyorum, ama acaba yazabilir miyim?” diye tereddüt edenler! Yazmaya başlamazsanız yazıp yazamayacağınızı bilemezsiniz. Parmaklarınızı klavyeye dokundurun bakalım, ondan sonrası kendiliğinden gelecektir.

“Yazmak istiyorum, ama yazdıklarım acaba nasıl karşılanır?” diye endişe edenler. Hiç kimse doğuştan şair ve yazar olarak dünyaya gelmemiştir. Herkes bir yerden başlayarak, sonra kendini geliştirerek bir yerlere gelmiştir. Siz de yazmaya başlayın, yazdıklarınızı güvendiğiniz tecrübeli yazarlarla paylaşın, belki sizin beğenmediğiniz, bir yazı, ufak tefek dokunuşla güzel bir yazı olarak ortaya çıkacaktır. “Göz kendisini görmez” misali, bazen insan kendi yazdığını doğru değerlendiremeyebilir. Onun için yazdıklarınız farklı bir gözle gözden geçirilsin, değerlendirilsin. Böylece sizlere de özgüven gelecek ve güzel yazılara imza atmış olacaksınız.

Bu arada bir kaç kelam da şiir ve şairlik üzerine serdedelim. Kendi hayatımızdan biliyoruz ki, her genç, hayatının bir döneminde şiir yazmıştır. Yani duygularını dile getirmek için zemin aramıştır. İyi bir zemin bulanlar ve bunu iyi kullananlar yazmaya devam etmiş, şair olmuş, yazar olmuş, fikir adamı olmuştur.

Şairlik, kelimelerle bir sanat eseri inşaa etmektir. Her kelime bu inşaanın bir tuğlasıdır. Tuğlalar ne kadar düzenli, insicamlı, intizamlı ve ahenkli bir şekilde yerleştirilirse, şiir denen eser de o kadar sanatlı olur. Şiirde kafiye önemlidir ama, safiyeyi kafiyeye feda etmeye lüzum yoktur. Kafiyesiz de pek âlâ güzel şiirler yazmak mümkündür.

Ben şiiri tarif ederken, “Şiir, gönül dili ile konuşmak san’atıdır” diye tarif ederim. Gönül dili çok hassas, çok içten, çok manalı bir dildir. Konuşması çok zevkli, yazılması zor, okunması çok kolaydır. Şiiri inşaa ederken, kelimeleri çok dikkatli ve yerinde kullanmak gerekir. Şiir yazarken, kelime israfından uzak durmak gerekir.

“Marifet iltifata tâbidir” sözü meşhurdur. Genç istidatların inkişaf etmesi için onların takdir ve teşvik edilmeye ihtiyaçları vardır. Böylece gençler daha çok gayret edecekler ve bunun sonunda daha başarılı olacaklardır.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*