Çeşme yapılmasındaki gaye nedir? Şehrin kimliğine katkı sağlar mı? Mimarî ve sanat vecihlerinin kıymetini nasıl anlamak gerekir? İçtimaî hayata nasıl tesir etmiştir? Çeşmenin sebille ayrılan özelliği nelerdir? gibi uzayan soruların cevaplarını bu yazımızda bulmaya çalışacağız.
Çeşmeleri sadece temiz suyun içildiği mimarî yapılar olarak görmemeliyiz. Şehirlerin estetik dokusuna, sosyal yatırımına, dinî inanışına ve kültürüne olan tesirini de hesaba katmalıyız.
En eski örneği İzmir’deki Smyrna arkeolojik alanda bulunan ve 3000 yıl öncesine kadar giden çeşmeler toplum hayatında kritik rol oynamıştır. “Her canlıyı sudan yarattık.”1 ve “Rableri onlara tertemiz bir içecek sunar.”2 ayetleri suyun tüm canlılar tarafından kıymetini ve ehemmiyetini izhar eder.
Suyun tüm canlılar için kritik öneme haiz olması dinlerde de kutsal sayılmasıyla neticelenmiştir. İslâmiyet de suya büyük önem vermiş ve insanlara su sağlamanın sevabı çok olan hayır işlerinden biri olduğunu kabul etmiştir. “Sadakanın en faziletlisi su teminidir.”3 hadisinin teşvikiyle yüzyıllardır malî durumu iyi olanlar tarafından toplumun su ihtiyacını karşılamak için çeşme, sebil gibi yapılar inşa edilmiştir. Su ile ilgili vakıflar bilhassa Türk topluluklarında ön planda olan bir hayır sayılmıştır.
Çeşmenin insanların yaşamındaki kritik önemi, dile ve edebiyata da tesir etmiştir. Ma, ab ve bunlardan türetilmiş kelimelerin canlılık, hayat, sonsuzluk gibi anlamlar ifade etmesi manidardır. Örneğin, âb-ı hayat tabiri, içene ebedî hayat veren su manasına gelirken, âb-ı kevser, Cennetin güzelliğinin su kavramı ile tanımlanmasıdır. Özellikle kendisine su getirene söylenen “Su gibi aziz olasın.” duası ise kişiye de suya gösterildiği gibi saygı göstermenin bir ifadesidir.
Kültürleri şekillendirdiği bilinen su musikiye, resme ve şiire de ilham kaynağı olmuş, her yetkin sanatkâr suya dair eser vermiştir. Resim alanında ise Türk kültürüne has olan ebru sanatı başlı başına suyun zarafete dönüşmesidir.
Kentlerin fizikî yapısında çeşmeler önemli bir yere sahiptir. Mahalle dokusunun oluşumunda ve gelişiminde çeşmeler belirleyici unsurlardan birisidir. Bu yapılar özellikle şehir merkezlerinde mahalle ve sokakların oluşmasında belirleyici rol oynamışlardır.
Çeşmelerin inşasında doğada bol miktarda bulunan taş ve mermer malzemelerden yararlanılmıştır. Plan açısından çeşitlilik arz eden çeşmeler; kare, dikdörtgen, daire, yarım daire, elips ve çokgen planlı olarak inşa edilmiştir. Çeşmeler yapıldığı döneme göre değişmekle birlikte genel olarak hazne, ayna taşı, lüle, kitabe, tekne, saçak, dinlenme nişleri, maşrap, alık ve bardaklık gibi bölümlerden oluşur.
Çeşmelerde belgeleme amaçlı yerleştirilmiş olan kitâbeler oldukça önemlidir. Genellikle niş içinde veya kemerin üzerinde alınlık denilen bölgeye yerleştirilen, çeşmenin yapım tarihi ve yaptıran kişi hakkında bilgi veren bazen de yalnızca Kur’ân’dan alınmış su ile ilgili ayetler işlenmiştir. Kitabelerin dili genelde Osmanlıca olup arada az sayıda Farsça ve Arapça kitabeli çeşme de görülmüştür. Sülüs, talik, hatt-ı müsenna gibi yazı türleri kullanılmıştır. Kabartma olarak yazılan bu kitâbeler, hat sanatının en güzel örnekleri arasında ayrıcalıklı bir yerde değerlendirilmelidir.
Çeşmelerde kitâbe gibi, sultânın imzâsı olan tuğra da belgeleme açısından önemlidir. Dönemin ünlü hattat veya tuğrakeşlerinin elinden çıkan bu tuğralar, kitâbeler gibi hat sanatı açısından da güzel örnek oluşturur. Çeşmelerdeki kitâbe ve tuğralar, belgeleme işlevi yanında aynı zamanda yapıyı süsleyici unsurlardır.
Kabaca klasik, lale, barok-rokoko, ampir ve neoklasik dönemlerde inşa edilen çeşmelerin birbirinden çok farklı estetik, mimari ve sanat anlayışına sahip olduğu görülür. Bu uslûp özellikleri hatırı sayılır bir sanat zenginliğinin ifadesidir.
Çeşme ile gelişen su kültürü zamanla sebil kültürünü oluşturmuştur. Sözlük anlamı “yol” olan sebil kelimesinin İslam toplumunda halkın yararına, Allah rızası için hizmet etmek anlamına gelen “fî sebîlillâh’’ kavramından geldiği düşünülmektedir. Bu kavramın oluşması bizatihi kültürümüzün vakfetmeye dayalı bir kültür olduğunun göstergesidir. Sebiller, tek bir pencere şeklinde veya üzeri kubbe ile örtülü, içinde ve dışında çeşmeleri olan anıtsal bir mekân olarak tasarlanmışlardır. Sebillerde bayram veya tatil günleri ile açıldıkları ilk günler şerbet veya meyve suyu dağıtılmıştır.
Çeşmelerden evlere saka adı verilen kimseler su taşırdı. Kaç-göç zamanı olduğundan, yabancı bir adamın eve alınmaması için her evin önünde “saka deliği” denilen taştan küçük bir teknecik bulunurdu. Sakalar getirdikleri suyu evin içine girmeksizin bu tekneye boşaltırlar ve bu su, su tekneciğine bağlı bulunan bir borudan avludaki küplere dolardı. Her ne kadar sakalık su taşıma mesleği de olsa, bu işi gönüllü olarak yapan sakalar da vardı. Bunlara derviş sakalar denirdi. Bu sakalar sadece sevap kazanmak için atlı veya yaya olarak su dağıtırlardı. Din ayrımı yapmadan su dağıtan derviş sakalar, aynı zamanda din ile ilgili uyarılar ile tebliğ görevi yapmaktaydı.
Bazı olayların halka benimsetilmesinde ve moda hâline gelmesinde de çeşme ve sebiller önemli yapılar olarak kullanılmışlardır. Örneğin, küre motifine dünyanın kıtaları, meridyen ile paralel çizgileri ve ekvator çizgileri; Batılılaşma, Osmanlı aydınlanması ve Tanzimat ideolojisi vurgulanmıştır.
Çeşme ve sebiller suya, temizliğe ve hayırseverliğe verilen önemi gösterirken; gelenek ve kültürlerin devam etmesinde önemli bir kilometre taşıdır. Bu yapılar şehrin gelişmesinde ve Batılılaşma başta olmak üzere birçok yeniliğin öncüsü olmuştur. Gravürlerde yer alan çeşme ve sebilli insan manzaraları, sakaları, tulumbacıları, su dolduran kadınlarıyla toplumsal iletişimi ve sosyal birliği sağlamada çeşme ve sebillerin işlevsel bir fonksiyona sahip olduğu görülür. Netice itibariyle hadis teşvikiyle hızla yayılan çeşmeler iki cihanın mamur edilmesine hizmet etmiştir.
İlk yorumu siz yazın