Ya kilit taşı düşerse…

Bir kısmımız yapılardaki kilit taşının ne işe yaradığını bilir. Bilmeyenler için kısaca söylemek gerekirse; kubbe, kemer gibi eğri yapıların tepe noktasında bulunan ve diğer taşların beraber baş başa verilip en son taşla birlikte bir araya gelerek sistemin yıkılmasını önleyen, o sistemi ayakta tutabilen önemli bir elemandır kilit taşı. Kilit taşını çıkardığın anda, inşa edilmiş olan taş köprü, kubbe, kemer yapısının taşları peş peşe düşer ve sistem çökebilir.

Madem bu ve buna benzer yapıları ayakta tutan kilit taşları var, o halde insanın da hayatında kilit taşları yok mudur?

Elbette var! Peki, bizim için çok önemli olan kilit taşlarımız neler olabilir acaba?

Misal, en başta var olma, hayat sahibi olma sebebimiz olan ruh bizim kilit taşımızdır. İnsan madde itibariyle anâsır-ı erbaa (dört unsur, element) kabul edilen su, toprak, hava ve ateşten oluşur. Bunları belirli ölçülerde bir araya getirsen bile beşinci unsur olarak kilit taşımız olan ruh olmazsa, o beden hayat bulamayacaktır. Başka bir deyişle ruh maddeye nüfuz etmedi mi madde manasız bir konumda yer alır. Sebepler itibariyle onu ayakta tutan, ruhtur.

Toplumda aile bir kilit taşıdır; aile yapısını bozarsanız toplum yavaş yavaş fesada uğrar.

Canlılar arasında sevgi kilit taşıdır ve onları bir arada tutar.

Devlette adalet kilit taşıdır. Adalet olmadı mı diğer bütün unsurlar; ekonomi, huzur vs… yok olur ve devlet güç kaybetmeye, yıkılmaya başlar.

İnsanların birbirleriyle olan ilişkilerinde saygı, ahlâk kilit taşıdır. Ahlâk, saygı olmadan birbirlerini ifsad eder, yok etmeye çalışırlar.

Sosyal düzende yardımlaşma, infak kilit taşıdır. O olmadan havastan avama tahakküm, avamdan havassa kin, hased, düşmanlık hisleri ortaya çıkar.

Mü’min için imanın esaslarından her biri kilit taşıdır. Birbirine dayanan imanın altı esasından birini kabul etmemek onu iman dairesinden çıkarır.

Müslümanlığın kilit taşı, emirlere ve yasaklara riayettir, teslimiyettir. Kilit taşı olan emir ve yasaklara itaat edilmediği, sınırsız, mutlak özgürlük fikrinde olunduğu ya da önemsiz, gereksiz görüldüğü takdirde teslimiyetin sınırlarından uzaklaşılır, bu durumda insan git gide ta nankör damgasını yiyip cezalandırılması gereken âsi, serkeş bir kul olur.

Savaşta direniş, mücadele kilit taşıdır. Teçhizatın çok iyi olsa da hiçbir şey yapmaman, onu kullanmaman mağlubiyet getirir. Teçhizatın iyi olmasa da direniş, mücadele olursa zafere yaklaşırsın, belki de muzaffer olursun.

Aslında mihenk oluşturacak bu ve benzeri kavramlar üzerinden yola çıkarak neleri hedefimizde/ana gündemimizde tutacağımıza ve neleri tutmayacağımıza karar verebiliriz; olaylara temkinli yaklaşıp durumun ciddiyetinin farkına varıp fiilî olarak daha aktif bir vaziyet takınma şuurunu kazanabiliriz.

Peki ya kilit taşı düşerse…

İşte bunun ehemmiyetini iyi bilen ve niyeti kötü olan ifsat komiteleri kilit taşlarımızı hedef alıp onlarla oynuyor; durmadan yorulmadan onları sökmek için çalışıyorlar. Çünkü onlar biliyorlar ki bir yapıyı, sistemi, devleti, toplumu, canlıyı, insanı, mü’mini, Müslümanı yok etmek, yıkmak, yenmek için kilit taşlarının çıkarılması veya en azından yerinden oynatılması yeterlidir. Denge bozulunca diğer parçalar peşinden yıkılacaktır, bozulacaktır zaten.

O halde bizler de var gücümüzle çalışıp, sabrederek, Allah’tan yardım isteyerek asrımızın Kur’ân rehberi Bediüzzaman Said Nursî’nin dediği gibi;

“… Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!’’ demeliyiz.

Olaylar karşısında savrulmadan, tökezlemeden, asıl kilit taşına odaklanıp dar fikirlere, küçük hadiselere kapılmadan yolumuza devam etmeliyiz.

Vesselâm…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*