Âdâttan ibadete; deniyyâttan medeniyete

Bizler her türlü iyiliğe ve güzelliğe hem meftunuz hem de muhtacız. Her şeyimizin en iyi ve en güzel olmasını istediğimiz gibi toplumu oluşturan her bir ferdin de güzel bir ahlâk üzere olmasını isteriz. Böylece toplumun tamamında güzel ahlâk, huzur, saadet ve mutluluk hâkim olabilsin. İşte Peygamber Efendimiz (asm) en güzel âhlak ile ahlâklanmış, her bir hâli, fiili ve sözleriyle bütün insanlığa mükemmel bir rol model olmuştur. Zira Peygamberimiz (asm) sadece bir-iki kavme değil bütün insanlığa gönderilmiştir. Buna binaen bütün insanlar Peygamberimizi (asm) örnek almalı ve ona benzemeye çalışmalıdır. Çünkü insanlığın hem dünyevî hem uhrevî saadeti buna bağlıdır.

Evet, benzemek demek Peygamber Efendimizin (asm) Sünnetine ittiba etmek demektir. Yani yaptığı şeyleri yapmak, yapmadığı şeyleri yapmamak. Yeme, içme, uyuma, temizlik, ibadet, insanî ilişkiler gibi aklımıza gelen her ne mesele varsa Peygamber Efendimiz (asm) bizlere örnek olup ders vermiştir. Bunlar siyer ve hadis kitaplarında ayrıntılı olarak yer almaktadır. Bizlere düşen bunları sahih kaynaklardan okuyup öğrenmek ve hayatımıza tatbik etmeye çalışmaktır. Çünkü içinde bulunduğumuz zaman Süfyan ve Deccalın fitnesinin hüküm sürdüğü, her türlü dinsizlik akımının olduğu çok tehlikeli bir zaman. Hatta ümmetin dahi fesada düştüğü acib bir zaman. Böyle bir zamanda Sünnete ittiba etmek çok büyük önem arz ediyor. Zira Peygamber Efendimiz (asm) “Fesâd-ı ümmetim zamanında kim benim Sünnetime temessük etse (sıkıca sarılsa), yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir.”1 buyurarak Sünnete ittiba etmenin önemini ve mükâfatının ne kadar büyük olduğunu ifade etmiştir.

Peygamber vârisleri olan âlimler ve müceddidler Sünnet-i Seniyyeye çok önem vermiş ve ihyası için çok çaba sarf etmişlerdir. Hiç şüphesiz bunlardan biri de Bediüzzaman Said Nursî Hazretleridir. “Sünnet-i Seniyyeye ittiba, mutlaka gayet kıymettardır. Hususan bid’aların istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyyeye ittiba etmek daha ziyade kıymettardır.”2 buyuran Said Nursî, hayatı boyunca Sünnet-i Seniyyeye ittiba etmiş ve telif etmiş olduğu Risale-i Nur’da Sünnet-i Seniyyenin ne kadar kıymettar olduğunu izah etmiştir.

Peki, bid’aların istilâsı ve günahların her taraftan hücum ettiği bir zamanda Sünnete ittiba neden bu kadar kıymettar ve yüz şehit sevabı gibi çok büyük bir mükâfat kazandırıyor? Çünkü “Fesâd-ı ümmet zamanında Sünnet-i Seniyyenin küçük bir âdâbına mürâât etmek, ehemmiyetli bir takvayı ve kuvvetli bir îmanı ihsas ediyor. Doğrudan doğruya sünnete ittiba etmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselamı hatıra getiriyor. O ihtardan, o hâtıra, bir huzur-u İlâhî hâtırasına inkılâb eder.”3 Demek ki ümmetin fesada düştüğü bir zamanda Sünnete uymak bizlere takvayı kazandırıyor ve îmanımızın kuvvetlenmesini sağlıyor, ardından İlâhî bir huzura vesile oluyor.

Sünnete ittiba etmek ise çok basit. Nasıl mı? Her gün yaptığımız rutin şeylerde mesela yemek, içmek ve yatmak âdâbında hatta en küçük bir muamelede Sünnete göre hareket ettiğimiz dakikada, o âdi muamelemiz ve o fıtrî amelimiz sevaplı bir ibadet ve şer’î bir hareket oluyor. Peki, yaptığımız o âdi muamele nasıl ibadet oluyor? Cevabı Said Nursî’den dinleyelim: “Çünkü o âdi hareketiyle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselama ittibaını düşünüyor ve şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder. Ve şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve ondan, Şâri-i Hakikî [şeriatın asıl sahibi] olan Cenâb-ı Hakka kalbi müteveccih olur [yönelir]. Bir nevi huzur ve ibadet kazanır. İşte, bu sırra binaen, Sünnet-i Seniyyeye ittibaı kendine âdet eden, âdâtını [sürekli yapılan âdetler] ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar [meyveli] ve sevabdar yapabilir.”4 Ne mutlu o kimseye ki en küçük bir muamelede dahi Sünnete ittiba eder ve böyle güzel bir neticeyi elde eder.

Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Hakîmde “Hiç şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin.”5 buyurmaktadır. Aişe-i Sıddıka annemiz başta olmak üzere Sahabeler de Peygamber Efendimizi (asm) “Hulukuhu’l-Kur’ân” diye tarif etmişlerdir. İşte böyle bir zâtın ef’âl, ahval, akval ve harekâtının herbirisi bütün insanlığa birer model hükmüne geçmeye lâyıktır. Zira her bir hareketinde “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol”6 âyetinin emrine imtisal ettiği için istikamet üzerine gitmiş, ifrat ve tefritten kaçınmıştır. Sevgi, korku, akıl, şehvet gibi bütün duygularını ve yeme, içme, uyuma gibi fıtrî ihtiyaçlarında dahi ifrat ve tefritten uzak durarak istikamet üzere hareket etmiştir.

İşte insanlığın, önemini yeni yeni idrak ettiği ve bunun üzerine nice yasaların ve kanunların hazırlandığı, “güzel ahlâklı ve medenî bir toplum”un nasıl olması gerektiğini Peygamber Efendimiz (asm) 1400 sene öncesinden bilfiil göstermiş ve herkesin arzuladığı bir medeniyet inşâ etmiştir. Âdeta deniyyâttan medeniyete direkt geçiş yapmıştır. Yani kızların diri diri gömüldüğü ve her türlü ahlâksızlığın yapıldığı o cahiliye devrinde gayet ahlâklı ve medenî bir toplum meydana getirmiştir. Öyle ki Peygamberimiz (asm) zamanında “Yesrib” olan beldenin ismi daha sonra “medenîlerin yaşadığı yer” demek olan “Medine” olmuştur.

Her türlü menfîliğin kol gezdiği dünyamızda en büyük çözüm, her toplumu bu medeniyet seviyesine ulaştırmaktır. Güzel ahlâklı ve duygularını istikamet üzerine kullanan her birey hangi milletten ve dinden olursa olsun vatanına ve milletine faydalı biri olacaktır. Ne kendine ne de başkasına zarar vermeyecek, çünkü haddinden tecavüz etmeyecektir.

Dipnotlar:
1) Lem’alar, s. 127.
2) A.g.e., S. 127.
3) A.g.e., S. 127-128.
4) A.g.e., S. 128.
5) Kalem Sûresi, 4. Âyet.
6) Hûd Sûresi, 112. Âyet.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*