Fâniyatı bâkiyata tebdil etmek

İnsanoğlu çok az mesele üzerinde birleşebilirken, bir konuda ise neredeyse tüm insanlık müttefik: İnsanın ve dünyanın fâniliği… Dünya hayatının ve insanın fânî olduğu hakikatine hemen hiç kimsenin itirazı yok…

Ömür takviminin yaprakları her gün birer birer sessizce dökülüyor. Akıp giden saatler, dakikalar, saniyeler her an ömür sermayesinin biraz daha azaldığını ihtar ediyor. Çevremizdeki ölümler, yıkımlar, zevale gidişler dünyanın ve insanın fânî oluşunu hatırlatıyor…

Yaşadığımız son deprem felaketinde yakîn derecesinde bu hakikate şahit olduk. “Evlerimiz, arabalarımız, annemiz, babamız, çocuklarımız…” dediğimiz ve sahip olduğumuzu sandığımız şeylerin aslında birer “fânî emanet” olduğunu gördük. Bu felakette pek çok insan birkaç dakikada neredeyse her şeyini kaybetti. Pek çoğu böyle bir şeyin olacağını aklına bile getirmezken ölüm hiç beklemedikleri bir anda geldi ve başta canları olmak üzere her şeylerini götürdü.

Bu sadece onlar için değil herkes için geçerli. Şu satırları okuduğunuz dakikalar içinde bile dünyanın pek çok yerindeki yüz binlerce insan çeşitli sebeplerden dolayı her şeyini bırakarak terk-i diyar eyledi…

Evet, dünya ve içindeki her şey fânî, insan fânî… Fakat insan bundan razı değil, hatırladıkça elem duyduğu sürekli kanayan bir yarası… “Fâniyatı bâkiyata tebdil etmek” insanın en büyük meselesi… Peki, yok mu tüm bu fânî varlıkları bakileştirmenin bir çaresi? Elbette ki var. Mülkü Malik-i Hakikîye satmak, yani Onun rızasına uygun kullanmak… Altıncı Söz’de bahsedilen o “güzel ve kârlı ticaret”i yapmak… İşte o zaman insan pek büyük bir kazanç elde edecek.

Aklı olan her insan hayatının her anında bu “muhasebe” içinde olur ve o şuurla hareket eder. Ramazan ayı da işte bu muhasebenin ve harekete geçmenin en önemli zaman dilimidir. O ticaretin en kârlı olduğu dönemlerin başında bu mübarek ay geliyor.

80 yıllık bir ömürde yapılacak ibadet sevabını kazandırma potansiyelini taşıması cihetiyle bin aydan daha hayırlı olan; her bir haseneye/Kur’ân harfine 30 bin sevap verilen Kadir Gecesini içinde bulunduran son derece kıymetli bir zaman dilimi Ramazan ayı.

Şeytanların zincire vurulduğu bu ayda nefsi oruçla gemlendirip hayırlı işlerde koşturmak,

Sadece mideye değil, göz, kulak, dil gibi diğer aza ve duygulara da oruç tutturup onları haramlardan ve malayani şeylerden uzak tutup veriliş gayelerine uygun faaliyetlerle meşgul etmek,

İndirilmeye başlandığı ay olması hasebiyle Kur’ân’ı lafzen ve manen çokça okumak ve dinlemek; hem de yeni nazil oluyor gibi okumak ve dinlemek; dinlerken Hz. Peygamberden, Cebrail’den, hatta Cenab-ı Hak’tan dinliyormuş gibi bir halet-i ruhiye kazanmaya çalışmak,

Namazlar, teravihler, mukabeleler ve dersler ile diğer Müslümanlarla omuz omuza gelerek “cemaat ruhvu”nu canlı tutmak ve feyzinden istifade etmek,

Manevî ve ebedî hayatımız için birer hastalık hükmünde olan günahlardan kurtulmaya çalışarak âdeta “melekiyet” kesbetmek,

Zekât, fitre, sadaka ve hibelerle muhtaçların yardımına koşmak, bir nebze de olsa ihtiyaçlarını gidermeye, onların yaralarına merhem olmaya çalışmak…

Hülâsa, bu dünyaya gönderiliş maksadına uygun bir ubudiyet haline bürünüp bir anlamda “fabrika ayarları”na, yani “fıtrat”a dönmek… Ve bunu bir yıl, hattâ bir ömür boyu sürdürmek… Dünya imtihanını yüz akıyla vermek… İnsan için en büyük saadet olsa gerek.

Ramazan ayının maddî manevî arınmaya ve güzel başlangıçlara vesile olması duasıyla…

Bayramınız mübarek olsun…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*