Demokrasi

Yunanca demos (halk) ile kratos (iktidar, yönetme) kelimelerinin birleşiminden oluşan demokrasi halkın iktidarı, halkın egemenliği, halkın yönetime katılması, yönetim erkini belirlemesi gibi anlamlara gelir.

İlk başta eski Yunan’da site devletlerinde halk yönetime doğrudan iştirak ederken daha sonraları şehirlerin büyümesi ve nüfusun artmasıyla doğrudan demokrasi zorlaşınca 1800’lerden itibaren temsilî demokrasiye geçilmiş ve bu yönetim şekli tekrar popüler hale gelerek Batı’dan tüm dünyaya yayılmıştır.

Ülkemizde demokratik diyebileceğimiz ilk gelişmeler ise; Osmanlı dönemindeki “meşrutiyet” talepleriyle başlamıştır. Meşrutî idare sonrası bu süreç, özellikle büyük sıkıntılar yaşanan “tek parti rejimli bir cumhuriyet(!)” dönemiyle devam etmiş ve 1950 yılında ise “çok partili demokratik hayat”a geçilmesiyle oluşan hürriyet ortamında bir nebze rahatlama sağlanmıştır.

Sonrasında ise, siyasî idamlar, ihtilâller, muhtıralar gibi sancılı süreçlerden geçilerek ve büyük mücadeleler verilerek bugünlere gelinmiştir. Bu anlamda Birinci Meşrutiyet’ten itibaren takribî 150 yıllık bir “demokrasi mücadelesi” ile genç bir ülke sayılırız.

Gelişmiş demokratik yönetimlere baktığımızda ise şunları görürüz:

“Katılım” ve “eşitlik” iki temel prensip olarak görülür. Âdil ve özgür seçimler vardır. Seçimler güven içinde yapılabilmektedir, şartları haiz herkes katılabilmektedir.

İfade ve gösteri hürriyeti mevcuttur. Muhalefetin organize olabilmesine imkân tanınmıştır. Sivil toplum kuruluşları, sendikalar rahatça faaliyet göstermektedir. Siyasete katkı yapacak diğer tüm araçlar serbestçe faaliyette bulunabilmektedir.

Temel hak ve hürriyetlere saygı esastır. Başta mülkiyet olmak üzere diğer anayasal haklar korunmaktadır. Azınlık hakları güvence altındadır. Hürriyetlere alan açılırken suistimali engelleyecek tedbirler de alınmıştır.

Meclis ve diğer kurumlar açıktır. Yasama, yürütme ve yargı arasında kuvvetler ayrılığı sağlanmıştır ve uyumlu şekilde işlemektedir. Kanun hâkimiyeti sağlanmıştır. Siyasîler ve kamu görevlileri birer hizmetkârdır, denetlenebilir ve hesap sorulabilir konumdadır.

Batılı devletlerin çok imrenilen refah içindeki demokratik sistemlerinin bir günde kurulmadığı, “demokratik kültür”ün oluşmasının ve yerleşmesinin zaman aldığı, uğrunda bedeller ödedikleri unutulmamalıdır.

Nazenin demokrasiyi ve demokratik kültürü geliştirmek ve muhafaza etmek için bizlerin de aynı çabayı göstermesi gerekir. Bunun en önemli ayağını şüphesiz eğitim oluşturmaktadır. Adalet, eşitlik, hürriyet, katılım, saygı gibi demokratik değerlerin küçük yaşlardan itibaren yeni nesillere kazandırılması; başta gençler olmak üzere toplumun bütün kesimlerinin demokratik haklarını bilmesi ve kullanması son derece önem arz etmektedir.

Hülasa; bu sayımızda demokrasi ve demokratlık konusunu farklı boyutlarıyla ele aldık. ‘Demokrasi nedir, nerede nasıl çıkmıştır, gelişim süreci nasıl olmuştur? Demokratik bir rejim/idare nasıl olmalıdır? Demokrasinin sınırları nedir? Başta oy verme olmak üzere demokratik usullerin İslamiyete uygunluğu nedir? İslam âlemi ve ülkemiz demokrasi konusunda ne durumdadır? Demokrasiye neden karşı çıkılır? Nasıl demokrat olunur? Demokratlık sadece politik bir duruş mudur yoksa şahsî, ailevî, içtimaî hayatta da yansımaları var mıdır? Demokratlık ile otoriterlik arasındaki farklar nelerdir?’ gibi sorulara cevap aradık.

Seçim sath-ı mahalline girdiğimiz şu dönemde dikkatleri “demokrasi” konusuna çekmemizin faydalı olacağı kanaatindeyiz. 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerin -sonucu ne olursa olsun- ülkemiz, milletimiz ve demokrasimiz için hayırlara vesile olmasını diliyoruz.

Bu vesileyle 14 Mayıs 1950’de “Yeter! Söz milletindir!” diyerek iktidara gelen ve demokratik sürece geçişimize vesile olan başta Adnan Menderes olmak üzere tüm demokratları rahmetle anıyoruz.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*