Demokrasiyi tanımak

Kavramlara yüklediğimiz anlamlar vardır. Bununla birlikte her insan kendi penceresinden bakar dünyaya. Bu yüzden herkes için geçerli olacak kavramları tanımlarken doğru bir yerden başlamak önemlidir. Kavramları doğru sözcüklerle ifade etmek, onları daha iyi anlayıp hayatımızda var olması gereken noktalarda hak ettikleri yerde konumlandırmamız açısından daha doğru olacaktır. Meşrutiyet, cumhuriyet, demokrasi kavramları da doğru tanıma ihtiyaç duyan, teorik alana sıkışıp kalmış istikbalin inşasında ihtiyacımız olan yapı taşlarıdır. O yüzden bilmemiz gereken ilk şey İslâm’ın demokrasiye nasıl baktığından ziyade, bizim İslâm’ı doğru anlayıp, yorumlayıp onun çerçevesinden demokrasiye nasıl baktığımızın önemli olduğudur. İnsan bilmediğinin cahilidir. “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır…”1 Bu nedenle doğru yaşamak için, doğru öğrenmek borcumuzdur. Çünkü kişide fert duygusunun gelişmesi her bireyin kendi hak ve sorumluluklarını bilmesi demokratik bir toplumun oluşması için temel şarttır.

Bakara Suresi 30. Ayette Rabbimiz meleklerle diyaloğunda, yaratacağı insanı onlara önce tanıtmış, sonra da onu yeryüzüne halife yapacağını bildirmiştir. Bu olay istişarenin önemini Adem’e yani bizlere apaçık göstermektedir. Burada hilafet yetkisi insana verilmiş ancak insan bu yetkiyi, Allah’ın rızasına uygun hareket, amel ve davranış şartlarıyla sırtlanmıştır. O halde tercih edilecek yönetim biçimi bu şartlara uygun olmalıdır. Hürriyetin insanın varoluşu için ne kadar önemli olduğu buradan anlaşılmaktadır. Âl-i İmran Suresi 159’da “Onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış.” buyrulmuş ve demokrasinin çoğulculuk prensibi bu ayetle kesin hale gelmiştir. Hz. Peygamber (asm) Sahabeler ile istişare eder, Sahabeler alınan kararın Kur’ân emri mi yoksa Peygamberimizin (asm) kendi düşüncesinin sonucu mu olduğunu sorarlardı. Kur’ân emriyse kabul edilir, Peygamberimizin (asm) fikriyse Sahabeler de kendi fikirlerini ortaya koyarlardı.

“Allah Resûlü (asm), hayatı boyunca bireyin ve toplumun huzuru için, dünya ve ahiret mutluluğu için çalışmıştır. Açık, hesap verebilir, hukuk ve adalete dayanan, halkın onayından meşruiyetini alan bir yönetim anlayışını asırlar önce hayata geçirmeye ve tüm insanlara örnek bir model bırakmaya gayret etmiştir. Bu gayreti insan haklarının korunması ve hukukun üstünlüğünün sağlanması, insanların huzur, güven ve özgürlük ortamında sağlıklı ve bilinçli bir şekilde var olması için olmuştur.”2

Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ebubekir ve sonraki üç halife devletin başkanlığına seçimle gelmişlerdir. Bediüzzaman On İkinci Şua’da bu konu hakkında şöyle demiştir: “Hulefa-i Raşidîn hem halife hem reis-i cumhur idiler. Sıddık-ı Ekber (ra) Aşere-i Mübeşşere’ye ve Sahabe-i Kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler…” Peygamber Efendimizden örnek aldıkları gibi istişareye dayalı demokratik temelli bir şekilde vazifelerini yerine getirmişlerdir.

Hulefa-i Raşidin dönemi sonrası seçime dayalı olan bu hilafet Peygamber Efendimizden rivayetle otuz yıl3 sürmüş sonra ise ısırıcı bir saltanata4  dönüşmüştür.

Osmanlı devletinde süre gelen padişah saltanatına ilk sınırlama 1808 Sened-i İttifak ile getirilmişse de Sultan II. Murat bu sınırlamayı kaldıramayıp etkisini kırmıştır. Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı ve “Şeriata uygun anayasalı monarşi” isteyen Yeni Osmanlılar Cemiyeti (Ziya Paşa, Namık Kemal, Ali Suavi…) ile zemini hazırlanan I. Meşrutiyet’in (1876-1878) etkisi Osmanlı-Rus Savaşı bahanesiyle kısa sürmüştür. II. Meşrutiyet ise 1908-1922 yılları arasında var olma mücadelesi verdiyse de pek etkili olamamıştır. Meşrutiyet Arapça “şart” kökünden türetilmiştir ve Osmanlı literatüründe “anayasalı ve meclisli saltanat-hilafet rejimi” anlamında kullanılmıştır. Böylece meşrutiyet istibdat döneminden kurtuluşun en önemli aşaması olmuştur.

Said Nursî baskı döneminde, meşrutiyeti isteyen, meşrutiyet döneminde açıkça cumhuriyetten bahseden bir âlim olmuştur ve bu yönetim biçimlerinin mutlaka demokrasi ile temellendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.5

İslâm insanlara dünyada ve ahirette gerçek mutluluğa giden yolları gösteren İlâhî bir din olarak “teslim olmak” ve “barış” anlamlarına sahiptir. İslâm’ın istediği en önemli şey insanlar arasında eşitlik, adalet, bireysel olarak hukukun dokunulmazlığını sağlamaktır.

Bu pencereden bakıp demokrasiyi ele alırsak, eğer demokrasi insanların sahip olması gereken temel hak ve özgürlükleri koruma altına alan, halkın taleplerini karşılayan bir yönetim biçimi ise o zaman İslâm dini demokrasiye olumlu bakar ve demokrasinin Müslümanın hayatında yeri olabilir. Cumhuriyet de bu demokratik hakları bünyesinde barındıran bir devlet biçimi ise İslâm dünyasında kabul görebilir.

Cumhuriyet kavramının anlamı ise “hükûmet ya da devlet başkanının, halk tarafından belli bir süre için ve belirli yetkilerle seçildiği yönetim biçimidir. Egemenlik hakkının belli bir kişi veya aileye ait olduğu monarşi ve oligarşi kavramlarının karşıtıdır.”6 Bu çerçevede Said Nursî yaşadığı ömrü boyunca insan hak ve hürriyetini ihtiyaçların en önünde tutan, din ve vicdan hürriyetine saygılı, bireyin hakkını devletin eline bırakmayan, çoğulculuğa ve meclise dayalı bir sistemi içinde barındıran bir devlet anlayışını benimsemiştir. Bu anlamda rejimin isminin bir önemi yoktur. Kur’ân ve Sünnet çerçevesinde İslâm dinine ve bir Müslümanın yaşamına en uygun “manasız isim ve merasime” gerek bırakmadan teoriden pratiğe geçmiş olup uygulanan yönetim şekli en iyisidir. Günümüzde de bu devlet biçimi, demokratik yönetim kanunları temeline dayanan, hukukun gerçek anlamda uygulandığı, bünyesinde meclisi yani halkın sesini barındıran cumhuriyettir.

Dipnotlar:
1) Nursi, Said, Divan-ı Harb-i Örfi, Yeni Asya Neş. İstanbul 1995, s.24
2) Hadislerle İslam, Cilt 6, s.307
3) “Benden sonra hilafet -veya nübüvvet hilafeti- otuz yıldır.”(bk. Ebu Davud, Sünnet, 8; Tirmizî, Fiten, 48; Ahmed b. Hanbel, 4/272; 5/220, 221)
5) (bk. Ahmed b. Hanbel, 4/273).
6) SorularlaRisale, Bediüzzaman’a Göre Cumhuriyet ve Demokrasi
7) Tıklayınız.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*