Gerçek yolunda hoşgörü

İstanbul’da üniversite yıllarımda iken Göztepe Köprüsü’nde tam iş çıkışı saatlerinde -bilenler bilir ziyadesiyle kalabalık bir yerdir- otobüse bindim ve tahmin edileceği üzere otobüs iğne atsan yere düşmeyecek bir hâldeydi.

Mesai saatini tamamlayıp köprüden otobüse binen modern görünümlü bir hanımefendi sitemkâr ve yüksek bir sesle “Bu nasıl bir kalabalıktır böyle, İstanbul’a artık elini kolunu sallayan herkes gelmesin, vize uygulansın, bu ne böyle, bütün köylüler İstanbul’u doldurdu.” sözleriyle tüm otobüs halkı duyacak şekilde konuştu.

Bunun üzerine otobüsteki vatandaşlardan bir kısmı “Biz de köylüyüz ne olmuş köylü isek ekmek parası için İstanbul’a geldik, biz çok mu mutluyuz, her gün bu kalabalıkla yolculuk etmeye neden üstten bakıyorsunuz?” diye hanımefendiye yanıt verdiler ve böylece bir tartışma başlamış oldu.

Ardından hanımefendi “Benim sözüm sadece size değil, görmüyor musunuz toplumun sağlığı ne kadar da bozuluyor, her yer insan kaynıyor, ne olacak bu şehrin hâli?” diye aynı tonda konuşmasını sürdürmekte iken arka taraflarda kitabını okumakta olan bir genç, kitabını kapattı ve hanımefendinin yüzüne bakarak sakin bir sesle: “Peki hanımefendi sizin şu an bu otobüste bu kadar yüksek sesle konuşarak bozduğunuz toplumun sağlığı ne olacak?” diye sordu ve yine aynı sakinlikle kitabını okumaya devam etti.

Hanımefendi bu söze bozulmuş görünüyordu ve meseleyi daha fazla uzatmadan sessiz kaldı. Olayın üzerine düşündüğümde hanımefendinin rahatsız olması oldukça anlaşılır geldi. Aslına bakılırsa aynı kalabalıkla her gün yolculuk yapmak benim için de çok zorlayıcıydı ama herkes zaten benim gibi diye düşünüp o kalabalıkta bir yer bulup gideceğim yere ulaşabildiysem kendimi kârda sayıp işime baktım.

Fakat hanımefendi zannımca o gün “Herkes zaten benim gibi” görüşünden uzak bir yerde duruyordu. Bu görüşten uzak olmanın da esasında bir yerde kendini insanlardan daha farklı bir yerde konumlandırmak anlamını taşıdığını düşünüyorum. Bu konumdan etrafa bakmanın kişi için onu pekiştirici bir konforu olsa da aslında bulunduğu yerden baktığında, gördüğü pek çok şey kişi için sorunlu, tenkit edilesi ve hatta küçümsenesi durumda olabilir.

Peki, bu konfor gerçekten de beklenmedikliği, kaçınılmaz acıyı, her anlamıyla kendimizden farklı insanları, kültürleri, güzelliği ve zorluğu içinde barındıran hayatın kendisinin doğal akışında yaşamayı kolaylaştırırır mı?

Soruyu bizzat kendime sorduğumda “Elbette hayır!” cevabını veriyorum. Cevabın ardından zihnime yeni bir soru daha geliyor: O halde bu kadar zorlu hayatın ve ilişkilerin içinde kendimizi rahatlatacak konforu nasıl sağlayabileceğiz?

Verilebilecek pek çok cevap olabilir fakat benim aklıma gelen ilk cevap “hoşgörü” ile sağlayabiliriz cevabı oluyor. Hoşgörünün güvenilir limanına sığınmanın ilk adımının da “Ben de herkes gibiyim” penceresinden bakmak olduğunu görüyorum.

Bu pencereden bir de kendimize baktığımızda insan olmamızı anlamamız hasebiyle kendimize de merhametle yaklaşabilmemizin kolaylaştığını görebiliyorum. Böylece kendiyle barışan kendimiz, etrafındaki insanlarla da barışmaya, birlik rabıtalarını daha fazla görüp daha sağlıklı zeminde ilişkiler kurmaya başlıyor.

Bunları düşününce hoşgörünün güzelliğine dair sevdiğim bir şarkının şu sözleri aklıma geliyor:

Bakışım bencil gibi oysa insancıl özüm

Bir umut çiçek açtı sanki gözlerimde

Yarınlara dostça güldü

Artık bir başka duygular

Bir başka dünya insanlar

Gerçek yolunda hoşgörüyle

Mutluluk var yanımda

1 Yorum

  1. Güzel makale. Alternatif çözüm ve hoşgörünün götüreceği menzil ve duraklar da analiz edilebilirdi. Tebrikler

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*