Gitmek mi zor kalmak mı?
Ülkemizde özellikle ortalama 20 yılda bir yaşadığımız büyük ekonomik kriz dönemlerinde, bilhassa gençler arasında en favori konulardan biridir bu ülkeden göç etmek meselesi. Böyle zamanlarda nitelikli veya niteliksiz pek çok gencin hatta orta yaşlının aklına daha çok gelir yurt dışına gitme fikri. Nitekim yakın zamanda yapılan araştırmalarda gençler arasında yurt dışına gitme isteğinde olanların oranının % 75’lere kadar çıktığı belirtiliyordu.
Yurt dışına göç etmenin hep pozitif tarafları anlatılır ülkemizde. Var olanı daha kötü görme ve kötümserlik nazarıyla bakma sebebiyle pek çok ortamda da destek görür bu fikir. Tabiî ki hiçbir şey tamamen iyi veya tamamen kötü değildir, ancak özellikle gençler arasında bu konuda ütopik düşünüldüğünü ve yurt dışının dikensiz gül bahçesi gibi hayal edildiğini görüyorum. Oysa “Davulun sesi uzaktan hoş gelir” veya “Çimenler diğer taraftan her zaman daha yeşil görünür” gibi atasözleri gerçeğin sadece uzaktan görüldüğü gibi olmadığını hatırlatır bize.
Yurt dışına gitme arzusunun, orada iyi bir eğitim almak, gezmek, yeni tecrübeler edinmek, farklı kültürleri gözlemlemek, daha iyi para kazanmak, tamamen yurt dışına yerleşmek vb. çok farklı sebepleri olabilir. Belli bir süreliğine, dönüş zamanı belli olan yurt dışı ziyaretlerinin çok faydalı olduğuna, farklı bir ufuk açacağına, özellikle erken yaşlarda bu tecrübenin elde edilmesi gerektiğine inanıyorum. Bununla birlikte tamamen yurt dışına yerleşme fikrine pek taraftar olamıyorum.
Mevcut problemlerden bir kaçış yolu olarak görülür yurtdışına gitme fikri belki ama gidilen yerde de birçok farklı problemler olacağı unutulmamalıdır. Yurt dışında yaşamanın da ayrı zorlukları var. Özellikle son dönemlerdeki mülteci akınları sonucu ırkçılığın arttığı Batı ülkelerinde bir yabancı olarak yaşamak her zaman öteki olmayı kabul etmeyi zorunlu kılar. Bir ülkeye ait olmak ya da orada yaşama alışkanlığı kazanmak çok uzun yıllar alır. Hele ki ailece yurtdışına göç edildiğinde, bize ait olmayan bir kültürde kendi değerlerimizi muhafaza ederek çocuk yetiştirmeye çalışmak da tahmin edersiniz ki oldukça zor bir durumdur. Hal bulaşıcıdır. Çevremizdeki insanların davranışları bir müddet sonra normalleşmeye başlar ve dikkatli olunmazsa kendi değerlerimizi kaybetme noktasında risklerle karşılabiliriz. Bu noktada Almanların, Almanya’ya göç eden Türkler için kullandıkları; “Birinci nesil sizin, ikinci nesil ikimizin, üçüncü nesil bizim” sözü, üzerinde düşünülmesi gereken bir sözdür.
Yurt dışına gitmek de bir tercihtir. Kararsız kalmaktansa bir karara varmak her zaman daha hayırlıdır. Bence bir gencin yurt dışına gitme fikri varsa bu konuda ayrıntılı değerlendirme yapıp hızlıca bir karara varması gerekir. Bunun yaş sınırı da bana göre en çok 27-28 yaşa kadardır. Gitmek ve kalmak arasında bocalamak, bir karara varamadan her hangi bir aksiyon alamamaktansa kesin bir karara varmak daha doğru olur. İki arada bir derede kalmak hele ki bunu uzun bir süre yaşamak çok büyük kayıplara neden olacaktır. O yüzden bu konu sürüncemede bırakılmamalıdır. Sonrasında da almış olduğumuz kararın arkasında durarak gerekli aksiyonları almamız ve ona göre bir yol çizmemiz gerekir. Örneğin gideceğiniz ülkenin dilini bilmeniz gerekir. Orada dil öğrenmeyi düşünüyorsanız bunu karşılayacak maddî birikimi sağlamanız gerekir. Gideceğiniz ülkede geçerli olacak bir meslek sahibi olmanız gerekir. Aksi halde bir maceranın ortasına atılıp ne çıkarsa bahtımıza denirse, eldeki bulgurdan olma riski de çok yüksektir.
Yurt dışına yerleşmeyi düşünen kişilerin de en azından yurt dışını görerek, bir müddet deneyimleyerek karara varması daha doğru olur kanaatindeyim. Yaklaşık 1 yıl önce Avrupa ülkelerinden birine göç eden, orada yazılım sektöründe iyi şartlarda bir işi de olan arkadaşım bu yıl dönmeye karar verdiğini, çünkü göçmen çocukları için eğitim fırsatının eşit olmadığını, çocuklarının eğitimi açısından umduğunu bulamadığını belirtiyordu. Bir başkası için hayatındaki öncelik başka bir konu olabilir. Dolayısıyla kesin kararı vermeden önce bu tür önceliklerin ayrıntılı değerlendirilmesi gerekir.
Şahsen uluslararası şirketlerde uzun yıllar çalışma fırsatı bulmuş, yabancılarla birlikte çalışmış, dünyanın farklı ülkelerinde belli süreliğine bulunmuş biri olarak nerede olursam olayım hiçbir yerin kendi ülkem gibi, İstanbul gibi olmadığını hissettim. Kendi adıma yurt dışına göç etmeyip Türkiye’de kaldığım için de hiçbir zaman pişman olmadım. Ülkemizde çok farklı fırsatlar var. Ayrıca artık uzaktan çalışmanın gelişmesiyle burada yaşarken Amerika’daki, Avrupa’daki şirketlere iş yapmak ve döviz cinsinden gelir kazanmak da mümkün. Dolayısıyla yurt dışına göç etmek haricinde alternatiflerin de olduğunu unutmamak gerek.
Kısacası; yurt dışına gitmeliyiz, görmeliyiz, gezmeliyiz, yabancı diller öğrenmeliyiz, farklı tecrübeler edinmeliyiz ama sonunda bence mutlaka ülkemize dönmeyi hedeflemeliyiz. Hayat çok uzun değil. Bu kadar uzun olmayan bir hayatta yeni bir kültüre adapte olma çabası yerine farklı kültürleri belli süreliğine deneyimleyerek bakış açımızı geliştirmek daha doğru olur düşüncesindeyim. Bir yere giden insan aynı insan olarak geri dönmez. Döndüğünde mutlaka farklı bakış açıları ve düşünce zenginlikleriyle döner. Bu zenginliklere ülke olarak ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Her anlamda daha zengin bir ülke olabilmek için çaba sarf etmeye ne dersiniz?
İlk yorumu siz yazın