Perde ve mana

Perde ve mana

Kendi varlığı ve yapısı hakkında fikir üreten tek organ; beyin. Bunu düşünmek basit olmakla birlikte keyifli bir karmaşa hissi veriyor mu size de? Aklı çok ilginç buluyorum. İslam’da, Budizm’de, Hristiyanlıkta hatta Jainism’de bile aklın gönülden bağımsız olamayacağını; hem kalp hem de beyin işi olduğunu; aklı, içselleştirilmemiş bir düşünce temeline oturtamayacağımızı kavramak zor değil elbette. Fakat zor olan, aklı hak üzere kullanmak anlaşılan. Hak ile batıl iç içe geçmiş bu tüketim dünyasında. “Hakkı hak bilip ittibâ etmek, batılı batıl bilip içtinab etmek” esas meselemiz.

Kitap oldukça lezzetliydi. İsterseniz bir solukta okuyabileceğiniz hacimde. Fakat sindire sindire, temas ettiği teemmül, tefekkür, tezekkür, istidlal noktalarını temaşa ede ede okumak ayrı bir lezzet verdi doğrusu. Akıl demişken, düşünmek ifadesini karşılayacak kaç kavram vardır dersiniz? Yazarın kitabından 17 (ikisi şaibeli bence) kavram çıkardım desem? Biz Nur’un okuyucuları zaten bilirdik akıl mertebelerini, ancak akla temas eden Kur’ânî kavramların bu kadar çeşitli olmasını beklemiyordum.

Derslerden yorulmuş zihinlere tempoyu bıraktırmayan bir mola misali, akıl yolculuğuna davet eden bir kitap oldu benim için. Sorular soran fakat soruları cevapsız bırakmayan bir anlatımı var. “Soruları cevapsız bırakan kitap mı olur?” demeyin. Çok var öyleleri. Her şeyi okuyucunun zihnine havale etmiş, neticede seni karma karışık iplerle dolu bir kuyunun içine atıp, kuyunun ağzını da kapatıp, o kapkaranlık yerde o karmaşayı çözmeni isteyen yazarlar da var kıymetli dost. Yok sanma.

Hâsılı; hapsolduğum kuyuya ışıl ışıl bir halat uzatan bir kitap oldu. Gönlümün mihrak noktasında yazılı olan “Dikkat!” yazısını parlattı.

Okuyucusuna da afiyet ve sadra şifa duasıyla…

Altını çizdiklerim

Sahih bir aklın en doğal refleksi hakikatin ışığıyla aydınlanmak ve o ışığın rehberliğinde yürümektir.

Hâlbuki, bizi diğer mahlukattan ayıran ve açıkça onlardan üstün kılan (İsrâ, 17:70) akıl dediğimiz eşsiz beşerî nitelik, rakamlara dayalı işlemsel rasyonellik kavramının aksine, esasen ve öncelikli olarak niteliksel (keyfiyete dayalı) ve aksiyolojik [değer temelli] bir zeminde faaliyet gösterir.

Homo sapiens, niceliksel olarak bilen canlı değil, eşyaya hikmet nazarıyla bakan varlık demektir. Cüret etmemiz gereken şey, hikmetle bilmektir.

Düşünmek, her tür kâr-zarar ve fayda mülahazasından önce, insanın kendini gerçekleştirmesi için gereklidir.

Çağın ruhunu ifade eden pragmatizm, her tür aşkın ilkeyi ve değeri, pratik faydaya indirger: Bir şeyin faydası varsa anlamı vardır.

Bilimin, teknolojinin bir aracı hâline gelmesi pek çok pratik fayda sağlıyor olabilir ama varlığın ve hayatın anlamını kavramamıza katkı sağlar mı? Anlam, pragmatik değerler silsilesine dâhil midir? Yoksa onu da gereksiz, karmaşık, işlevsiz ve pratik faydası olmayan bir kavram olarak geride mi bırakmalıyız?

Yaşamımızı yönlendiren değerler, rasyonel sorgulama ve mantıksal analiz yoluyla araştırmak zorunda olduğumuz doğal gerçeklerden türetilmelidir. Geriye kalan her şey metafizik saçmalıklar olarak reddedilmelidir.

Akıl kavramının en dikkate değer yönlerinden biri, neyi bilip neyi bilemeyeceğiyle ilgili olarak kendi sınırlarını belirleyebilmesidir. Aklın kendini sınırlaması rasyonel bir eylemdir ve bu, parçası olduğu daha geniş varlık ve akledilebilirlik bağlamına işaret eder.

İnsan aklı, sahip olduğu bilginin bir türünde, aklın kendi doğası gereği görmezden gelemediği fakat bütün gücünü aştığı için de bir türlü cevap veremediği soruları yüklenen tuhaf bir kadere sahiptir.

Hikmet olarak tefekkür, bir şeyin nedenini ve gerekçesini ortaya koyar. “Nasıl?”dan önce “Neden?” sorusunu cevaplar. Çünkü “Neden?” sorusu, bütün soruların başıdır.

Hükümler vererek hayatı birtakım mühendislik kurallarına bağlamak ve böylece her şeyi kontrol altına almaya çalışmak bize zihnî bir konfor getirebilir fakat hakikati ve gerçekliği büsbütün ıskalamamıza da neden olabilir.

Akıl bir kere uygun bir şekilde kullanılmaya başladı mı yeni anlayış derecelerine ulaşır ve akıl yürütme, tefekkür ve dua arasındaki kategorik ayrımlar ortadan kalkar.

Birbirine bağlayan, birleştiren ve koruyan bir meleke olarak akıl, çıkar elde etmek için ihsan edilmiş bir nimet değildir. Akıl, bizi özümüze bağlayan ve koruyan bir işlev görmeye başladığında hemcinslerimizle, varlık âlemiyle ve Yaratıcı’yla uyum ve ahenk içinde yaşamak da mümkün hâle gelecektir.

Perde ve man aPerde ve mana

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*