Beden ve ruh arasında bir keşşaf

İnsan bir gök kubbenin altında, bir toprağın üstünde, bir ezan ve bir selâ arasında ayrı bir âlemdir. Akıl, ruh, irade, duygu ve düşünce gibi pek çok eşsiz cevherler ile yaratılan insan ahsen-i takvim vasfıyla yaratılmışların en üstünü ve en şereflisidir.

Beden ve ruhtan müteşekkil olma cihetiyle insan, Kur’ân-ı Kerîm’in muhatabı olmakla müşerref kılınmıştır. Peygamber Efendimize (asm) vahiy olarak gelen ilk ayetlerde insan tarifine şahit oluruz.

“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı.”1

İnsanın yaratılışını anlatan başka bir ayette; “And olsun ki biz insanı çamurun özünden yarattık. Sonra onu sağlam ve korunmuş olan anne rahmine bir damla su olarak yerleştirdik. Sonra o su damlasını yapışkan bir şey (cenin) olarak yarattık. Sonra onu bir parça et olarak yarattık. O et parçasını kemikler olarak yarattık. Kemiklere de et giydirdik. Sonra da onu bambaşka bir yaratılışla inşâ ettik. Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah’ın şanı ne yücedir! Sonra siz öleceksiniz. Sonra da kıyamet gününde diriltileceksiniz.”2 buyurulmuştur.

İnsan, topraktan yaratılan bir beşerken onu yaratılmışların en üstünü ve en şereflisi kılan özellikleri nelerdir? Beşer iken insan makamına hangi mertebelerden ulaşılır? İnsan için zor olan ve bu zorluğu kıymetli kılan topraktan yaratılmış bir beşerken, mükemmel cihazatlarla lütuflandırılıp, insan olma makamına gelmek mi zordur yahut bu makamda insan kalabilmek mi?

Beşer can ile hayat bulur. Akıl ile irade sahibi olur, irade ikrarın3 kapısını açar. İkrar ile açılan bu kapı insan için yeni bir yolun ve yeni bir yol ayrımının başlangıcıdır. Her yeni bir yol ayrımında sancılı bir süreç ve bu süreçte ikrarın açtığı kapının ardında bir karar vardır.

İnsan akıl ve irade sahibi olmasıyla aldığı tüm kararlardan mes’uldür. Verilen her karar emr-i İlâhî dairesinde ve İsm-i Adl’in cilvesi ile adalet üzere olmalıdır. Adalet hem dünya hayatını, hem ahiret hayatının dengede tutan en güçlü terazi, en kıymetli ayna hükmündedir.

İnsanın iradesi kendini bilmek ile güç kazanır. “Kendini bilen Rabbini bilir” hakikati ile “kemâl/olgunluk” mertebesine ulaşır.

İnsan beden elbisesi içinde ruh hazinesinin bir keşşafıdır. Ruhun derinliklerini keşfettikçe kemale erer. Kemale ermesiyle de “kâmil” mertebesine ulaşır. Bu uzun yolculuk kalpte filizlenir, ruhta aydınlığa kavuşur.

Dipnotlar:
1) Alak Suresi, 1-2.
2) Mü’minun Suresi, 12-16.
3) Kabul ve tasdik etme.

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*