Siirt; hoşgörü, uhuvvet, sevgi ve saygı temelli kültür mirasının adıdır. Türkçe, Arapça ve Kürtçe dillerinin konuşulması kardeşliğimizi tahattur ettirir. Tarihî eserleri, yeme-içme kültürü, giyimi ve folklorik unsurlarıyla eşine az rastlanır bir kültür hazinesidir. Bu zenginliğin bir kısmını yazımızda keşfetmeye çalışacağız.
Şehrin tarih ve sanat kalbi: Ulu Camii
Yapım tarihi kesin olarak tespit edilemese de 1129 yılında onarım gördüğü biliniyor. Bu da en az 900 yıllık bir geçmişinin olduğunu gösterir. Caminin içi olabildiğince sade olarak tasarlanmış. Büyük ölçekte inşa edilmesine rağmen sanki ibadete gelenlere en başta tevazu dersini verir gibidir. Nereye baksanız sadelik içindeki zarafet ve huzur tüm hücrelerinizi sarar. Namazınızı bitirseniz de ayrılmak istemediğiniz bir mekândır. İçinizden gelen bir ses biraz daha kalmanızı telkin eder.
Minber ve minaresi ünlüdür. Selçuklu sanatının 12. Yüzyıldaki en güzel örneklerinden olan ahşap minber; kakma tekniğinde geometrik şeritler ve yazı firuzeleriyle süslenmiştir. 1933 yılında Ankara Etnografya Müzesine taşındığı için maalesef görme imkânımız olmadı.
Siirt’in sembolü haline gelen ve Ulu Camii denildiğinde akla ilk gelen yapı şüphesiz minaresidir. Camiden ayrı olarak inşa edilmiştir. Dikdörtgen prizma kaidesi üzerine, yuvarlak gövdeli olarak oturtulmuş, kalın, altıgen ve firuze çinilerle süslenmiştir. Yukarı doğru incelen yapısı ayrı bir güzellik ve estetik katar. Çinileri 12. Yüzyıldaki ender örnekleri arasındadır. Büyük ihtimalle Anadolu’daki çini mozaikle süslenmiş ilk örneğine burada karşılaşılır. Minare; temeldeki bir boşluk sebebiyle hafif eğik durmakta ve bu yönüyle İtalya’daki Pisa kulesine benzemektedir.
Görüldüğü üzere büyüklüğüne göre sade mimarisi, ahşap sanatının nadide örneği olan minberi ve şehrin sembolü haline gelen çinili ve eğik minaresi ile Ulu Camii şehrin kalbi, huzurun adresidir.
Sanat ve mimarinin birleştiği yerel mekânlar: Cas Evleri ve Sabatlar
İsmini bölgede bulunan bir tür kireç taşı işlemesi sonucunda üretilen özel harçtan alan Cas evleri iki veya üç katlı, yukarıya doğru daralan, kesik kare prizma formunda, düz teras çatılı özgün yöresel yapılardır. Dış cephelerde kesme taş kullanılması, iç ve dış mekânlardaki tezyinat, cephelerde taş işlemeleri ve yazıtlar, kapı ve pencere ahşap doğramalarında işlemeler, sivri kemerli ana giriş kapıları sık görülen detaylardır. Çevre dostu malzemeden üretilen bu evler aynı zamanda “Beyaz Şehir Siirt” olarak da anılmasına vesile olmuştur.
Sabatlar ise özellikle bitişik düzen olarak inşa edilen yapıların zemin katlarında kemerli yapısıyla dikkat çeker. Alt geçitlerle iç sokaklara erişim sağlanır. Yazın kavurucu sıcaklardan, kışın ise kar ve yağmurdan koruyan geçitlerdir. Bu geçidin üstüne yerleşim yapılabilmesi çok özeldir.
Cas evler ve sabatlar aile yapısı dikkate alınarak kurgulanmıştır. Maalesef gezimizde bilhassa Siirt civarında bu evlerin azaldığını ve yapıların betonarme, briket ve tuğla gibi malzemelerin eklenmesi sonucunda orjinalliğini kaybettiğine üzülerek şahit olduk. Tillo ilçesinde bu yapıların en orijinal halini müşahede imkânı olduğunu da not düşelim.
Tefekkürün adresi: Botan Çayı
Türkiye’nin dördüncü büyük su toplama alanıdır. Vadi tabanıyla dağların doruk noktasındaki yükselti farkının 1000 metreye ulaşması suyun hızlı akmasına sebep olur. Yüksekçe bir tepeden çayı izlemek, vadi boyunca kalkerin erimesiyle ortaya çıkan mağaraları ziyaret etmek ayrı bir keyiftir. Bu tür mekânlarda Âyetü’l-Kübra risalesinin okunması hakkıyla tefekkür etmeye vesile olacaktır.
Evliyalar diyarı: Tillo
Tillo; yüzyıllardır iman ve Kur’ân hizmeti yapanların diyarı olarak bilinir. Her zaman bu yörede İslâm’a hizmeti deruhte eden kanaat önderleri, âlimler, fikir adamları ve evliyalar olmuştur. Bugünkü durum da eski zamandan farklı değildir. Birçok cemaat ve tarikat müesseselerinin Tillo’da bulunduğunu gezimiz boyunca memnuniyetle müşahede ettik. Mezarlığın ve türbelerin ziyaretçilerinin eksik olmadığını, bu mekânlara ciddi bir ilgi olduğunu gördük. Sokaklarında gezerken, bir türbeden diğerine tatlı bir koşturma içindeyken zamanın durduğuna şahit olduk. Huzuru, sevgiyi, saygıyı ve hoşgörüyü hissettik. Bu manevî atmosferin o bölgede yatan ehl-i kubur ve şu an o yoldan giden ehl-i imanın ihlasından kaynaklandığını düşündük. Birkaç önemli noktayı nazara vererek Tillo’yu daha yakından tanımaya çalışalım:
Hocasının izinden giden bir talebe: İbrahim Hakkı Hazretleri
Tillo’nun manevî ikliminin oluşmasında önemli bir payı olan İsmail Fakirullah, hayatını iman ve Kur’an hizmetine adamış ve İbrahim Hakkı gibi çok sayıda ilim adamının yetişmesine vesile olmuştur. İbrahim Hakkı Hazretleri hocasına ahde vefa göstermiş “Yeni yılda doğan güneş, hocamın başucunu aydınlatmazsa neyleyeyim o güneşi!” diyerek Güneş hadisesi olarak bilinen yapıyı tasarlayarak hocasına ahde vefa göstermiştir. Ayrıca, kabrinin de hocasının ayakucunda olması da cay-i dikkattir.
Vefanın nurları: Güneş hadisesi
Ekinoks tarihlerinde (21 Mart – 23 Eylül) gerçekleşir. İbrahim Hakkı; Botan vadisinin eşsiz manzarasının göz önüne serildiği ve halk arasında Kal’atü’l-Üstad (Üstadın kalesi) olarak bilinen ilçeye hâkim tepede, yığma taşlardan oluşan bir duvar yapmıştır. Güneş ışınları bu duvarın ortasındaki pencereden süzülerek türbedeki kuleye yansır. Kuleden de İsmail Fakirullah’ın türbesinin başucunu aydınlatır. Her yıl bu hadiseye şahit olmak isteyen binlerce insan Tillo’nun yolunu tutar… Bu vakıa; vefanın sadece İstanbul’daki bir semtin adı olmadığını daha iyi anlamamızı sağlar.
Marifetname ve Ev Müze
İbrahim Hakkı Hazretlerinin 58 eserinden en önemlisidir. Batılıların ona, Doğu’nun Leonardo Da Vinci’si demelerine şaşmamak gerekir. Sadece din ilimlerinden değil; astronomi, biyoloji, coğrafya ve tıp gibi onlarca fen bilimlerinden de bahseder. Bu yönüyle Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Medresetü’z-Zehra adlı üniversite projesinde hedeflenen eğitim modelini hatırlattırır. Din ve fen ilimlerinin beraber okutulması ile İbrahim Hakkı gibi âlimlerin yetişmesine vesile olacağı aşikârdır.
İbrahim Hakkı’nın torunlarından Saadettin Toprak, evinin bir bölümünü müze haline getirerek ziyaretçilerini gayet sıcak karşılıyor. Müze evde; orijinal haliyle Marifetname, el yazması kitaplar, ruzname, baston; yıldızların konumlarını, yerlerini ve yüksekliklerini gösteren metal cihazlar ve gök küre gibi çok sayıda kıymetli eseri görmek mümkün. Özellikle genç kardeşlerimizin bu müzeyi ziyaret etmesinin çok faydalı olacağını düşünüyoruz.
Üstadın izinde: Zemzemü’l-Hassa Çilehanesi
1890 yılında Tillo’ya gelen Bediüzzaman, Kubbe-i Hâsiye denilen bu kubbede tek başına kalarak Kamus-u Okyanus adlı lügati babu’s-sin’e kadar (1155 sahife) ezberlemiştir. Mahkeme savunmasında ise “Cumhuriyet hakkındaki fikrin nedir?” sorusuna “O zaman, şimdiki gibi, hâlî bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara veriyordum. Ekmeğimi onun suyu ile yerdim. Benden sordular, ben dedim: Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. Cumhuriyetperverliklerine hürmeten, taneleri karıncalara veriyorum.” şeklinde cevap vermiştir. Bu aziz hatıradaki hâlî türbeyi ziyaret etmek sizi o günlere götürecektir. Elbette Üstad Hazretlerinin ziyaret ettiği, lügat ezberlediği, karınca ve arıları cumhuriyetperver olarak nitelendirdiği mekânda bulunmak ve Risale-i Nur’dan pasaj okumak o kubbede hoş bir seda bırakmanın lezzetini ifade etmekten aciziz.
47 bin beyitlik divanı bulunan, cennet ve cehennem tasvirli süslemelere dikkat çeken Sultan Memduh; kendine has divanı bulunan, ömrünü ibadet ve zikirle geçiren Zemzemü’l-Hassa; soyu Halid bin Velid’e (ra) dayanan büyük veli Şeyh Hamza El-Kebir; İbrahim Hakkı’nın eserlerinde çok sayıda kerametinden bahsettiği Şeyh İbrahim El-Mücahid Hazretlerinin türbelerini de diğer ziyaret edilmesi gereken yerler olarak sayabiliriz.
Siirt’te gezilecek yerler elbette bunlarla sınırlı değildir. Cumhuriyet Camii, Veysel Karani, Şeyh Musa ve Şeyh Abdulvahap Hazretlerinin Türbeleri, Deyr Mir Yakup Manastırı, Sağlarca Kaplıcası, Taşbaşı Mağarası ve Delikli Taş, Hadervis Kilisesi, Başur ve Türbe Höyükler, Akabe Yolu, Emir Nasreddin Köprüsü, Ayn Salip Çeşmesi diğer önemli ziyaret yerleridir.
Bir kahvaltı klasiği: Büryan Kebabı
Siirt demişken yöre mutfağından da bahsetmek gerekir. Kahvaltınızı büryan kebabıyla yapabilirsiniz. Bu kahvaltı size gün boyunca ihtiyaç duyacağınız enerjiyi temin edecektir. Perde pilavı, kitel ve varak kek diğer yöresel tatlarıdır.
Sevdiklerinize; Bıttım sabunu, Tiftik battaniyesi, Kök boyalı kilimi, Menengiç kahvesi, Siirt fıstığı, Pervari balı ve Zivzik narını hediye edebilirsiniz.
Tarihi, doğası, sımsıcak insanları, ulu camisi, evleri ve geçitleri, Botan çayı, müzesi ve türbeleriyle eşsiz bir kültür hazinesi olan Siirt ziyaretçilerini bekliyor. Siz de bavulunuzu, sevginizi, hoşgörünüzü, huzurunuzu yanınıza alın.
Siirt için yola çıkın!…
İlk yorumu siz yazın