“Dengeyi koru, mutlu ol!” dedi…

“Dengeyi koru, mutlu ol!” dedi…

Ve Ağustos güneşi battı!

Her şeyin fânî olduğunu hatırlatan sonbahar kapıya dayandı.

Geçmez sanılan aylar, günler geçip gitti güzel dostum!..

Yeşil, sarı, mor, kırmızı yaprakların bir bir dalından kopması; dünyanın ve insanın fâniliğini ihtar ediyor.

Peki; fâniliğin farkında olan bir insan nasıl yaşamalı?

Her şey fâniyse ‘bir lokma bir hırka yeter’ mi demeli; yoksa ‘madem her şey fânî, fırsat varken; yaşa yaşayabildiğin gibi’ deyip dünyaya mı saldırmalı?

Peki, “denge” alternatif bir formül olabilir mi?

İFRAT VE TEFRİT DEĞİL, VASAT

İfrat: normalden fazla, tefrit: normalden az. Kararında ve normal olan ise; aşırılıklardan uzak, orta, vasat.

“Ya hep, ya hiç” değil; denge ve itidal.

İfrat veya tefrit değil, vasat.

Yeme, içme, giyim ve kuşam ile duygu, düşünce, inanç, ibadet ve davranış gibi insanın ferdî ve toplum hayatını ilgilendiren hususlarda dengeli ve ölçülü davranması itidal kelimesiyle ifade edilir.

Davranışlarında dengeli olan kişi mutedildir. Düşünce, hareket ve davranışları yerinde ve uyum içinde olan, vasat, muvâzeneli, istikrarlı.

Çünkü vasat “adalet ve doğruluk” demektir. Kur’ân’ın ifadesiyle, “dosdoğru yol” hedeften sağa ya da sola sapmadan, ortada kalan yol demektir. Olması gereken hayat yolumuz.

Namazda Fatiha’yı okurken Rabbimize şöyle dua ediyoruz: “Bizi dosdoğru yola ilet. Gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil, nimet verdiklerinin yoluna ilet.”

İFRAT, TEFRİT VE VASAT ÖRNEKLERİ

İmtihan gereği Rabbimiz duygularımıza sınır koymamış. Vasatı kendi irademizle yaşayacağız. İbadette bile dengeyi koruyacağız.

* Az ibadet tefrit, -gece gündüz- hep ibadet etmek ise ifrattır. Sünnete uygun ibadet, vasattır.

* Havf, Allah’tan korkmak, reca Allah’ın rahmetini ümit etmek demektir. Allah’ın rahmetinden ümit kesmek ifrattır. Allah’tan korkmayıp rahmetini garanti bilmek tefrittir.  “Havf ve reca (korku ile ümit) arasında bulunan mü’min, umduğuna kavuşur, korktuğundan emin olur.”

* Cimrilik tefrit, israf ifrattır. Cömertlik ise, vasattır.

* Tembellik tefrittir, acele etmek ifrattır. İşleri zamanında yapmak vasattır.

* Aşırı öfke saldırganlık, lüzumundan az olması korkaklıktır. Öfkenin lüzumlu ve vasat olanı şecaattir. (yiğitlik)

* Çok yemek ifrattır, gerekenden az yemek tefrittir. Dengeli beslenmek ise, vasattır.

* Çok uyumak ifrattır, gerekenden az uyumak tefrittir. İhtiyaç kadar uyumak vasattır.

* Kibirlenmek ifrat, aşırı tevazu (temelluk) da tefrittir. Tevazu ise vasattır.

Listeyi uzatmak mümkün ama, bu kadarı kâfi.

DENGE VE MUTLULUK

İslâm inançta, ibadette, ahlâkta, hukukta, iktisatta, tebliğ ve siyasette, kısacası hayatın her alanında denge ve itidali gözeten bir sistem.

Âlemde var olan düzen ve intizam, belli bir ölçü ve denge ile mümkündür.

“Şüphesiz, biz her şeyi bir ölçü ile yarattık.” (Kamer: 49) “Rahman’ın bu yarattıklarında, bir düzensizlik bulamazsın.” (Mülk: 3) Kâinat denge ile güzeldir.

Rabbimiz, bizim hayatımız da kâinattaki gibi ölçülü ve dengeli olunca; anlamlı, faydalı, hoş ve güzel olacağına dikkatlerimizi çekiyor. Mutluluk formülünü veriyor.

Kişi eğer inancında, amelinde, işinde, söz, fiil ve davranışlarında ölçülü, dengeli, âdil ve mutedil olursa, fıtrata uygun hareket ederse başarılı ve mutlu olur. Ölçüsüz ve dengesiz olursa başarısız ve mutsuz olur.

Ölçülü ve dengeli olmak musiki gibidir. Güzel bir müzik insanı mutlu eder. Nasıl ki, notalara riayet edilmediğinde ahenk bozuluyorsa; insan da günlük hayatında ölçü ve dengeyi kaybettiğinde kargaşaya düşüyor, mutsuz oluyor.

HER İŞTE DENGE

Hayat yolunda denge ve istikametimizi gösteren Rahmanî bazı işaret levhaları:

“Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez”(Araf: 35)

“Harcarken ne israf, ne de cimrilik ederler; ikisi arasında bir yol tutarlar.” (Furkan: 67)

Habibullah (asm) da, şöyle buyuruyor:

“Sevdiğin kimseyi ölçülü sev; olur ki bir gün o, senin buğzettiğin / sevmediğin kimse oluverir. Buna mukabil, buğzettiğin kimseye de ölçülü buğzet; olur ki bir gün o, senin sevdiğin kimse oluverir.”

“Kendini hiç ölmeyecek zanneden kişinin çalışması gibi (dünya için) çalış, yarın öleceğini zanneden kişinin korkması gibi (günahlardan) kork.”

“Sizin hayırlınız; dünyası için ahiretini, ahireti için dünyasını terk etmeyendir.”

“BİR LOKMA, BİR HIRKA” NEDİR?

Bu anlayışın hakikati anlaşılınca yanlış yorumlamalar ortadan kalkacaktır.

Peygamberimiz Efendimiz (asm), insanın zarurî ihtiyaçlarını üç şeyle sınırlandırmıştır:

  1. Belini doğrultacak birkaç lokma,
  2. Vücudunu soğuk ve sıcaktan koruyacak bir hırka,
  3. Başını sokacak bir ev.

“Bir lokma ve bir hırka” anlayışı, işte bu hadisin özeti gibidir.

Hemen belirtelim ki; bu anlayış dünyadan kopmak değil; dünya cazibesine kapılmamak demektir. İnsanoğlu yapısı gereği dünyaya tutkundur. Tutkusunu frenlemezse, dünyayı yutacakmış gibi hırsla saldırır.

Diğer bir husus “bir lokma ve bir hırka” anlayışının geçerli olduğu yer; üretim alanı değil, tüketim alanıdır. Özellikle günümüzde “israf ekonomisinin” alabildiğine körüklendiği düşünüldüğünde konu daha da anlam kazanıyor.

“MİNİMAL YAŞAMAK!”

İnsandaki hırs ve tûl-i emelin (dünyaya sığmayacak uzun emeller) önüne geçmenin yolu, ihtiyaçları sınırlandırmaktır.

Bu anlayış sağlandığı zaman, sadece kendisini düşünen “ben” merkezli insanların yerini, “biz” diyen diğergâmlı insanlar alacaktır.

Bu, ihtiyaç fazlasını paylaşmaya dayalı infâk (sadaka) ve îsâr (bir kimsenin, kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması, fedakârlıkta bulunması) anlayışıdır.

Hızla yaygınlaşan “minimal yaşama”ya bu anlayışın değişik bir versiyonu denebilir mi?

İhtiyaç fazlası olan her şeyi hayatımızdan çıkararak; düşüncelerimize, duygularımıza, sevdiklerimize ve gerçek ilgi alanlarımıza yer ve zaman açmamız anlamına gelen minimalist yaşam, “Az çoktur” sloganı ile geniş kitlelerin ilgisini çekiyor.

Rahat sadeliktedir, ihtiyacın kadar tüket, biriktirme! Eşyayı kullanmıyorsan ihtiyacı olana ver, başkalarına iyilik et! Dünyada köle gibi değil, Rahman’ın aziz bir misafiri gibi yaşa!

İSLÂM ÇALIŞMAYA ENGEL Mİ?

İslâm dini Müslümanların çalışmasına, maddî yönden ilerlemelerine bir yasak getirmez. Maddî ve manevî terakkînin birlikte ve dengeli yürütülmesini ister. “Dünyadan da nasibini unutma!” (Kasas: 77) diye uyarır.

Kur’ân “İnsana çalıştığından başkası yoktur” (Necm: 39) derken; Peygamber Efendimiz (asm):

“Çalışan, Allah’ın dostu ve sevgilisidir. İki günü eşit olan ziyandadır.” buyurarak, çalışmaya teşvik eder.

Bugün Müslümanların büyük bir gayret, azim ve şevkle çalışmaları; ilim, fen ve teknikte terakkî etmeleri gerekiyor. Çünkü İslam dininin güzelliğini ve yüceliğini göstermek buna bağlı.

Çünkü “Bu zamanda i’lâ-yı Kelimetullah, maddeten terakkîye mütevakkıftır ve ancak medeniyet-i hakikiyeye girmekle i’lâ-yı Kelimetullah edilebilir.”

“AZDIRAN ZENGİNLİĞE” DİKKAT!

Çalışmak ibadettir. Ancak Hz. Peygamber (asm) “azdıran zenginliğe” karşı Müslümanları uyarmış; dünyanın geçici güzelliklerine aldanarak, ahireti ihmal etmemelerini istemiştir.

Bediüzzaman bize, dünyanın üç yüzü olduğunu; Cenab-ı Hakkın isimlerine bakan ve ahiretin tarlası olan yüzlerinin sevilmesini gerektiğini söylüyor. İnsanın heveslerine bakan, gaflet perdesi olan ve şeytanın ve ehl-i dünyanın oyuncağı olan yüzüne karşı ise, uyarıyor. Çünkü dünyanın bu üçüncü yüzü gayet çirkin, tehlikeli ve fânîdir. Elemli ve aldatıcıdır.

Olması gereken dengeli yaklaşım; “dünyayı kesben değil, kalben terk” etmektir.

Yani bütün işlerimizi, elimizden geldiği kadar en güzel şekilde ve şartlarına uygun olarak yapacağız. Ümitle ve aşkla…

Fakat ahiretimizi unutmadan, kalbimize dünyanın fânî sevgisini koymadan…

* * *

Evet! Her şeyin fânî olduğunu hatırlatan sonbahar kapıya dayandı ve günler erken kararmaya başladı.

Ama inanıyoruz ki; kış gecesinin arkasında gözüken, berzah baharı ve haşir sabahıdır. Mutluluk diyarıdır.

Hayat yolculuğunuz; dengeli, istikametli, mutlu ve o/nurlu olsun efendim…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*