Kendiyle dost olmak

Kendiyle dost olmak

İnsanın kendini tanımasını öyle vurucu cümlelerde anlatan ve her satırın üzerine düşünmeyi gerektiren bir kitabı tanıtacağım bu sefer sizlere.

Schmid, hayatımız boyunca ayrılmayacağımız tek kişinin kendimiz olduğunu ve kendimizle dost olduğumuzda hayatın ne kadar kolay, verimli ve tatmin edici olabileceğini vurgulamaktadır. Kendimizi sevmek önemlidir, ancak bu sevgi narsizme varacak kadar büyük olmamalı veya kendi değerimizi minimuma indirecek kadar mütevazı olmamalıdır.

Hayatta birçok ilişki ve bağ kurarız, ancak en önemlisi kendimizle olan ilişkimizdir. Başkalarıyla ara sıra mola verme, mesafe koyma veya tamamen vazgeçme seçeneğimiz olabilir; ancak kendimizle olan ilişkide bu seçenek yoktur. Kendimizle her an iç içe yaşarız. Bu nedenle, kendi kendimize karşı iyi bir dost olmak hayatî önem taşır. Kendimizi anlamak, kabul etmek ve sevmek, iç huzur ve mutluluğun anahtarıdır. Kendimize olan dostluğumuz, hayatımızda derin bir anlam ve memnuniyet meydana getirir.

Herkese karşı anlayışlı, kibar, yardımsever olmaya çalışırken; aslında en çok hassasiyet göstermemiz gereken kişiyi, kendimizi unutuyoruz. Bana kalırsa acıların en büyüğü hatta ileri gidiyorum, kayıpların en büyüğü kendimize verdiğimiz değerin azlığı. Çünkü biz kendimize ne kadar hor davranırsak, umursamazsak dışarıdaki kişiler haliyle önemsemeyecek. Bu yüzden dostluk ihtiyacımızın temelini kendimizle atmalıyız.

Tür olarak, incelediği konular olarak sosyoloji, psikoloji, felsefe olsa da yazarın dili oldukça yalın. Kolayca okutuyor kendini. Sadece, sanıyorum ki çeviriden kaynaklı, kopukluklar var ama anlattığı şeyler genel itibariyle göze batmadı benim için.

Öz şefkat, öz şefkatli farkındalık üzerine yoğunlaştığım şu sıralarda bu kitapla destekliyor olmak da çok anlamlıydı benim için. Öz şefkat; insanın kendini olumlamadan, olduğu gibi kabul etmesi diyebilirim. İyisiyle kötüsüyle, beğendiği beğenmediği özellikleriyle, eksiğiyle fazlasıyla kabul etmekten bahsediyorum. Kolaymış gibi görünen ama yapmak için çokça sabıra ve cesarete ihtiyaç duyulan, çabaladıkça da “insanın kendiyle dost olmasını” sağlayan bir şey.

“Öz sevgi, şayet benlik tıpkı başkasına dönük aşırı büyük bir aşk gibi idealleştirilirse, abartıya kayar. Öz sevgi, benliği tıpkı başkasının ona dönük aşırı tutkulu aşkı gibi daraltabilir. İmgeleştirerek ifade edecek olursak: Kendini aşırı seven; kendi kendine hazla sarılmış, bir sahilde korkuluğa yaslanıp düşlere dalmış vaziyette suya bakıyor, bu arada kucaklarken âdeta eziyordur kendi kendisini, bundan bir hoşnutluk hissettiği de yoktur.

“Oysa kendiyle dostlukta benlik, tıpkı başkalarıyla dostlukta olduğu gibi, idealleştirmeden kaçınır, kendi kendisinin gerçekçi bir değerlendirmesini yapabilecek durumdadır. Yakınlık, her zaman mesafeye de izin verir. Kendi kendisiyle dost olan kişi, olsa olsa şen sarhoşluk anlarında veya hayatındaki ciddi bir kriz esnasında kendi kendisiyle kol kola girip, pragmatist bir destek alır buradan. Öncelikle velveleli zamanlarda güvenilir bir dost olarak kendi kendiyle kalmak üzere geri çekilme imkânının tadını çıkartır. Neşesiz zamanlarda, kendi kendisiyle olmanın tanıdık bildik halinden çok sevinç devşirir.” diyen Schmid aslında her şeyin kendine olan sevgiyle, verdiği değerle başladığını çok güzel anlatmış.

Özetle, Schmid bize “kendini sev ve kendinin en iyi dostu ol” öğüdünü unutmamamız gerektiğini tavsiye etmektedir. Ben de sizlere bir şans vermenizi tavsiye ediyorum. Kendinize 79 sayfalık izni vermeniz çok fazla şeyin kapısını aralayacaktır…

Altını çizdiklerim

“Kemale ermek, yoğun anların ötesinde, hayatın gerilim alanını tümüyle tecrübe etmekle ve onun uçurumları hakkında da bir izlenim edinmekle olur. Tam da birçok zorluk ve başarısızlıkla dolu bir hayat, sahiden yaşıyor olma ve hayatı bütün bereketiyle yaşama duygusunu verebilir insana.”

“İnsanın iç çelişkilerini kayıt ve tanzim edebilmesi, onları dengeleyebilmesinin ve dışa yöneltmek zorunda kalmamasının ön koşuludur.”

“Duyguların çelişikliği, enerji alanındaki gerilimin bâkî kalmasının teminatıdır. Enerjinin hayat verebilmesi için akabilmesi gerekir, akıcılığı en iyi sağlayan da zıt kutuplardır.”

“Mutluluğun müşkülatları karşısında kimileri onu ‘hoşnutluk’ diye tanımlamayı tercih ederler. Peki ama daima hoşnut olmak mümkün olsaydı ne kazanırdık? Hayat durma noktasına gelirdi. Hoşnutsuzluk yeni çabaları tahrik eder, hayatın tamamında, aşkta ve bütün sanatlarda görürüz bunu.”

“Yargılamak kapar insanları, empati ise açar onları, bu insanın kendiyle ilişkisinde de geçerlidir.”

“Derdin kaynağı, hep yenilemeye olan modern düşkünlüktür aslında, her şey fazla süratlidir, acilen sürat düşürmeye ihtiyacımız vardır.”

“Variatio delectat, değişiklik neşe verir, diye bilirdi eskiler; fakat modern zamanda sarkaç keyifsizliğe doğru salınınca herkes bunda neşe bulmuyor. Hayat bir nefes almasın mı? Her iki yandan birine saplanmak da, soluksuz kalmaya benzer.”

“Davranışlarımıza yön verebilecek değerleri tanımlamak: Neyi değerli sayıyorum, tercihte bulunmam gerektiğinde neye öncelik vermeliyim – diyelim özgürlükle bağlanma, riskle emniyet, hasislikle cömertlik arasında? Birçokları, toplumda artık hiçbir değerin kalmadığından yakınırlar ama belki doğrusu, toplumda çok sayıda insanın artık bir değerinin kalmadığıdır. Yahut, kendi bireysel değerlerini behemehal genel değerler haline getirmek istiyorlardır. Ya da belirli değerlerin öncelikli değerler olarak sabitlenmesinden kaçınıyor, böylece bir ikilemden çıkamıyorlardır. Veya en fazla teorik değerleri vaaz ediyor ama onları pratik olarak gerçekleştirmiyorlardır. Değerler ne denli onaylanmaya değer olsalar da, bireylerin onların değerlerini bilmesine ve onları gerçekleştirmesine o denli bağımlıdırlar.”

“Bir alışkanlık hayatın akışına mâni olur veya ilişkiye tehdit oluşturur hale geldiğinde, onu değiştirmek mümkündür. Lakin bu da bir miktar zaman ve çabaya mal olur, ta ki değiştirilen alışkanlık da yine benliğin bir köşe taşı haline gelene kadar.”

“Kendimle dost olmak istiyorsam, bedenimle dost olmayı ihmal edemem. O hayatın temelidir, onsuz var olamam – en azından, bu hayatta içlerinde devindiğim zaman ve mekân gerçekliğinde yapamam bunu. Belki düşlerimdeki beden değildir o, ama ondan başkasına da sahip değilim. Elbette, arzularıma göre kestirip biçtirebilirim de bedenimi, lakin doğranıp kalabilir o arada. En iyisi -onun bakımını yapıp, şayet onun haz alma kabiliyetiyle, çalımıyla, sağlığıyla ve dayanıklılığıyla meşgul olursam- bana sağlayacağı hazların zevkine varmamdır.”

“Kendini aşırı sevenlerin yatkın olduğu gibi, pırıl pırıl özbenlik imgesinin üzerine ufacık bir gölge bile düşmesin diye hep sadece ‘olumlu düşünmek’, uzun vadede çok fazla kuvvete mal olur. Kendimle dost olmayı istiyorsam, düşünmenin öteki yanını bastırmasam iyi ederim. ‘Olumsuz düşünmek’, hayatın bazı veçhelerine daha iyi uyar pekala. Ara sıra, kimi durumlarda olumsuz düşünmeye teslim olmak, hayatta karşımıza çıkabilecek olumsuzluklarla iyi baş edebilmeye dönük en iyi önlemdir.”

“Ne yazık ki hedefler, ancak onlara ulaşılmadığı müddetçe heyecan vericidir. Hedefe ulaşmak, bir anda hayatı sorgulatır hale getirebilir insanı. Gerçekleşme ânını, büyük bir boşluk izler. O nedenle tavsiyeye şayan olan şey, sonrasında benliği yapayalnız bırakacak olan tek bir hedefe bağlanmak yerine, sürekli yolda olmak, daha modern ifadesiyle süreç halinde olmaktır; bir hedefe varsa da varmasa da, kemale erdirecek olanı bulmayı sağlayacak yoğunlaşmanın izini süren bir sezgi yardımıyla, doğru yol olduğu anlaşılan bir süreçtir bu.”

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*