Cumhuriyet ve demokrasiyi hazmedemeyenler

Sual- İlanının üzerinden 100 yıl geçti. Cumhuriyet mana ve şekil olarak devlette ve toplumda yerleşti mi?

Cevap- Maalesef bu suale gönül rahatlığı ile “evet yerleşti” demek mümkün değil. Şeklen görünse de, mana olarak devletin bu değerleri tam uyguladığı söylenemez. Toplumun belli kesimlerinde idrak edilip savunulsa da, büyük çoğunluğunda cumhuriyete sahip çıkma şuuru gözükmüyor.

S- Bu konularda kafalar karışık. Bazıları “şeriata muhalif” diyor, bazıları “batı menşeli küfür rejimi” diyor. Sağlıklı ve doyurucu bilgiyi nerede bulacağız?

C- “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” diyen, “yirmi seneden beri onu [hürriyeti], rüyalarda takip eden ve o sevda ile her şeyi terk eden birisi size güzel cevap verebilir.”

S- Bu hürriyet aşığı kimdir?

C- Said Nursî. Kur’ânî prensiplere dayalı tavizsiz duruşunu her dönem korumuş bir âlim, müfessir, mütefekkir ve aksiyon adamı. Saltanat, meşrutiyet, cumhuriyet, demokrasi… Siyasî tarihimizin bu dört devresini de yaşamış bir hürriyet kahramanı. Dindar bir cumhuriyetçi…

S- Said Nursî’ye göre hürriyet nedir?

C- “Rahman olan Allah’ın insanlara bir hediyesidir. Saadet membaı/mutluluk kaynağıdır.”

S- Yani hürriyet, cumhuriyet, demokrasi İslama uygun mu?

C- Elbette. “Şeriatın ve meşrutiyetin münasebat-ı hakikiyesini [birbiriyle olan alâkalarını] şerh ve teşrih ettim.” diyor Bediüzzaman. Eserlerinde geniş geniş anlatıyor.

Ona göre dört halife aynı zamanda reis-i cumhur hükmünde idi. “Fakat manasız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.”1

S- Bazı adamlar, [Meşrutiyet] “Şeriata muhaliftir” diyor?

C- “Ruh-u meşrutiyet, Şeriattandır. Hayatı da ondandır. Fakat ilca-ı zarûretle; teferruat olabilir, muvakkaten muhalif düşsün. Hem de hangi şey vardır ki; her cihetle Şeriata muvafık olsun. Hangi adam var ki; bütün ahvali şeriata mutabık olsun?”2

S- Hürriyet her istediğini yapmak mıdır?

C- Hayır. “Hürriyetin şe’ni odur ki: Ne nefsine, ne gayrine zararı dokunmasın.”

“İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar. Her şey hür oldu, şeriat da hürdür, meşrutiyet de…”

S- Şeriat nedir?

C- “Şeriat yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, ahiret ve fazilete aittir; yüzde bir nisbetinde siyasete mütealliktir.”3 “Şeriat âleme gelmiş, tâ istibdadı ve tahakkümü mahvetsin.”4

S- Gerçekten Said Nursî demokrasiyi savunmuş mu?

C- “Beni anlamıyorlar yahut anlamak istemiyorlar” diyor Bediüzzaman. Onu anlamayanlar kimler? Onu hiç okumayanlar mı, yoksa okuduğu halde anlamayanlar mı?

Demokrasinin “küfür sistemi olduğunu, şeriata aykırı olduğunu, Bediüzzaman’ın bu sistemi savunmadığını ve savunamayacağını” ileri sürerek, güya Bediüzzaman’ı tezkiye etmeye çalışanlar da var maalesef.

Halbuki Bediüzzaman, ne dediğini, neyi savunduğunu ve niçin savunduğunu gayet iyi biliyor. Savunduğu hakikatlere ömrü boyunca sahip çıkıyor.

“Gazetelerde neşrettiğim umum makalatımdaki umum hakaikte nihayet derecede musırrım” diyor. “Asıl Şeriatın meslek-i hakikîsi, hakikat-i meşrûtiyet-i meşrûadır. Demek, meşrûtiyeti delâil-i şer’iye ile kabul ettim” diyor.

S- Bize Batıdan gelmiş ama?

C- Meşrutiyetin, diğer ismiyle demokrasinin, görünüşte “batı, yani Avrupa” menşeli olması, batının malı olduğu anlamına gelmez. “Hiçbir hakikî mehasin-i medeniyet yoktur ki İslâmiyet sarahaten veya zımnen veya iznen onu veya daha ahsenini mütekeffil olmasın.”5

S- Bu sistem caiz mi yani?

C- Elbette. Otomobili veya cep telefonunu Avrupalı imal ediyor diye Müslümanın kullanmasında bir mahzur olmadığı gibi; İslam’a aykırı olmayan sistem veya araçların kullanılmasının da, İslamî açıdan herhangi bir mahzuru yoktur.

“Avrupa’dan ahzu iktibasa [almaya] muhtacız. İhtiyacımız idare-i mülk [devlet idaresi] ve tanzim-i kuva-yı harbiye-i bahriyeden [deniz harp kuvvetlerinin tanziminden] ve fünun-u sanayiden [fenler ve sanayiden] işimize yarayanlarıdır. Dinimizin emriyle.”6

Zaten  “Mehasin-i medeniyet denilen emirler, şeriatın başka şekle çevrilmiş birer meselesidir.”7

S- Padişahlık daha iyi bir yönetim değil miydi?

C- “Eski hâl muhal, ya yeni hâl veya izmihlal.” Ayrıca “zaman şahıs değil, şahs-ı manevî ve cemaat zamanıdır.”

S- Ne demek?

C- “Her bir zamanın bir hükmü ve hükümranı vardır. O zamanın makinesini çeviren bir ağa lâzımdır. İşte, zaman-ı istibdadın hâkim-i manevîsi kuvvet idi; kimin kılıcı keskin, kalbi kasî [katı] olsa idi yükselirdi. Fakat zaman-ı meşrutiyetin zembereği, ruhu, kuvveti, hâkimi, ağası haktır, akıldır, marifettir [bilgi], kanundur, efkâr-ı ammedir [kamuoyu]”8

“Meşrutiyetin sırrı; kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir. İstibdadın esası; kuvvet şahısta olur, kanunu kendi keyfine tâbi edebilir, hak kuvvetin mağlûbu.”9

S- Cumhuriyet ve demokrasiyi hazmedemeyenler, “Efkârı teşviş eden, hürriyet ve meşrûtiyeti takdir etmeyen kimlerdir?”

C- “Fikrimce meşrutiyetin düşmanı; meşrutiyeti gaddar, çirkin ve hilaf-ı şeriat göstermekle meşveretin düşmanlarını çok edenlerdir.”

“Cehalet ağanın, inat efendinin, garaz beyin, intikam paşanın, taklit hazretlerinin, mösyö gevezeliğin taht-ı riyasetlerinde insan milletinden menba-ı saadetimiz olan meşvereti inciten bir cemiyettir.”

S- İzah edilse fena olmaz…

C- “Sultan Abdulhamid’in mecbur olduğu istibdadını hürriyet zanneden ve kanun-u esasinin [anayasa] müsemmasız isminden ürken adam”lar hürriyet-i şer’iyyeyi Bolşevizm ve İbahecilik sanarak hürriyete/meşrutiyete karşı çıkanlar vardı.

S- Başka?

C- Medrese hocalarından tut, ordu içindeki bir kısım subaylar, fikirleri karıştıran kötü niyetli gazeteciler, zındıka komiteleri… Menfaatinin bozulmasından korkan işadamları… Toplumun her kesiminden insanlar.

Bunlar menfaatperest, muvazenesizlik, muhakemesizlik, vatanı parçalamak için muhtariyet isteyen, intikam fikrini milletin rahatına feda edemeyen, milletini sevdiği iddiasında olduğu halde, gerçekte böyle olmayan insanlardı.

S- Demokrasinin engelleri nelerdir?

C- “O nazik meşrutiyet İstanbul havalisindeki yılanlardan kurtulsa, şu uzun mesafeden geçmekle, cehalet gibi müthiş bataklığı, fakr [fakirlik] gibi mütevahhiş [vahşet veren] kıraçları, husumet [düşmanlık] gibi gayet keyşer [sarp] dağları kat etmekle beraber, eşkıyaya rast gelecektir.”

S- Eşkıyalar kimlerdir?

C- İşlediği suçtan dolayı adaletin verdiği cezayı hazmedemeyip başkaldıran, başkalarını kötüleyip gıybet etmeyi alışkanlık haline getiren, söylenen sözleri kendi niyet ve hesabına göre çarpıtan veya içi boş tartışma ve gevezeliklerle vakit öldüren tavırları, gerçek ve sağlam bir demokrasinin tesisine engel olan veya bunu geciktiren eşkıyalar olarak niteliyor Üstad.

S- Bediüzzaman’ın fikirleri anlaşılıp uygulanmış mı?

C- Üstadın yüz yıl önceki hürriyet fikirlerini geliştirmek ve aşmak şöyle dursun; henüz onu anlamak ve yetişmekten uzağız maalesef. Dün olduğu gibi, bu gün de demokrasi düşmanları menfaatlerinin bozulmasından korkuyor. Hakiki demokratik bir cumhuriyetin kurulmasına engel olmaya çalışıyor.

S- Onun tarif ettiği meşrutiyetin, ne miktarı bize gelmiş ve niçin bütün gelmiyor?

C- “Ancak on kısımdan bir kısmı size gelebilmiş. Zira sizin şu vahşetengiz, cehaletperver, husumetefza olan [korku dolu, cehaleti koruyup kollayan, düşmanlık saçan] sarp dağ ve derelerinizdeki vahşet ayılarından, cehalet ejderhasından, husumet kurtlarından biçare meşrutiyet korkar, kolaylıkla gelmeye cesaret edemez.”

S- Ne zaman tam gelecek?

C- Gerekli şartları yerine getirdiğimiz zaman.

“Ona çabuk gelmek istiyorsanız, işte marifet ve faziletten [bilgi ve ahlâktan] demiryolunu yapınız; tâ ki meşrutiyet, medeniyet denilen şimendifer-i kemalâta [gelişme ve ilerleme trenine] binip, terakkiyat [kalkınma] tohumlarını bindirerek, kısa bir zamanda manilerden kurtulup geçerek size selâm etsin. Siz ne kadar yolu acele ile yapsanız, o da o derece acele ile gelecektir.”10

S- Ne yapmalı?

C- Bir dönem olduğu gibi, Nurcular topluma numune-i imtisal olmalı. Temsil kabiliyetini haiz olmalı. Bu hakikatleri topluma anlatmalı. İttihad-ı İslam için, demokratik cumhuriyet için gayret göstermeliler.

S- Nasıl?

C- Kapsamlı bir nefis muhasebesi, bir özeleştiri yaparak. Taassuplarını kırmalı, idraklerini açmalı, akıl ve kalplerdeki bukağıları çözmeli. Mevcut vaziyetlerini insaf ve vicdanla sorgulamalı ve aslî vazifeleri olan ittihad ve ittifak kavramlarını layık-ı vechiyle anlayıp hayata tatbik etmeliler.

Kıyamet kopmadan… Şimdi toparlanma ve hizmet vakti. İnsanlık bu “nur”u bekliyor.

Dipnotlar:
1) Şualar, s. 363.
2) Münazarat, s. 38.
3) ESDE, s. 124.
4) A.g.e., s. 33.
5) ESDE, s. 52.
6) ESDE, s. 34.
7) Muhakemat, s. 47.
8) ESDE, s. 217.
9) A.g.e., s. 221.
10) A.g.e., s. 163.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*