Yaşadıkça öğreniyor insan

İnsan kendini “oldum” sanmasınmış gerçekten, bir bilgi; pat cahil hissi.

Ben bekârken bayağı kültürlü ve bilgili olduğumu düşündüğüm canım kendimle aslında öyle olmadığımı evlendikten sonra “Bunuda mı bilmiyorum yaaa off!” diye çekişmem, insanların suratlarına “Gerçekten mi?!” bakışlarıyla bakmamla anlamış oldum…

Ve şunu fark ettim ki bilmediğin çok şey varsa, arada zararsız olanlarını “biliyormuş tebessümü yapmak” insana iyi gelirmiş ama ben bilmediğim çok şey olduğunu da bilmediğimden bu iyi gelen tüyoyu da uygulayamadım.

Her öğrendiğime şaşıra şaşıra yeni mimiğimin şaşırmak olduğu gerçeği de var tabii…

Yani genelde şaşkınım a dostlar.

Aslında ben bence gerçekten bir şeyler biliyordum da evlilik sonrası hayat benim hep çalışmadığım yerden gelen sorular gibi.

En çarpıcı bilmediğim bilgiyi paylaşıyorum utanarak; taze fasulyenin içindekilerin kurumuş halinin kuru fasulye olması.

Bunu öğrendikten sonra üç gün “Allah Allah gerçekten öylemiymiş yaaa?” diyerek şaşkın mimikten çıkamadım hiç.

N’olur yazıyı okurken “Aaaa kuru fasulye öyle miymiş?” desin biri daha, zaten yaprak da haşlanıp öyle sarılıyormuş. Neyse neyse cahilliğimizi paylaşalım, bilmediğimiz konularda birbirimize gülerek olayı yumuşatıp sonra dağılalım gençler.

Gerçi her genç insaflı değil bunu duyan bir tanıdığım “plaza çocuğu” dedi bana. Kuru fasulyenin yeşil fasulyeden çıktığını bence o da bilmiyordu ama, şaşkın mimiği yapmadığı için herkes onun bildiğine inandı. Ben bu mimik işini abartıyorum sanırım. İnsanın elinde olmuyor ki o an suratımı görsem düzeltirim hemen ama ben şaşırdığımı şaşırmam bittiğinde fark ediyorum.

İki dakikada ayrıştırdı bizi.

Gerçi haklı olabilir. “Köy çocuğu” diye bile cevap veremedim ben ona, plaza demesine karşılık. “Kötü söz, karşınızdakini üzecek söz asla söylenmez” diye öğretmişlerdi. Hattâ sırf bu bilgi yüzünden iki servis yarış yaparken arkadaşlarımın yenmemiz için karşı servise kötü şeyler söyleyerek tezahürat yapmasına bile “N’olur n’olmaz kötü şeyler söylemiş olmayayım yanlışlıkla” diye -“Haydi servisçi amca!” diye bile-içim gitmesine rağmen eşlik edememiştim. Anaokuluna gidiyordum aslında ne kadar kötü olabilirdi ki söylediklerim. “Bilgiliyim” demiştim size, bakın ben de biliyorum bir şeyler. Ama öğrenmem gereken yeni bir şeyler de var tabii. Yaşadıkça öğreniyor insan.

Geçen ben sokakta bağıra bağıra yaşadıklarımı coşkuyla anlatırken, küçük yerde yetişmiş eşimin arada “Sesini kıs” dercesine hareketleri, benim coşkuya engel olamayışım ve kısar gibi yapıp yeniden yükseldiğim canım sesimle bir şeyler anlatırken anlattığım olaydaki ablayı karşımda görmemle sesimin bir anda yok olması ve sessizce “Hayırlı geceler” deyip dona kalmış bedenle eve ilerlemeye çalıştığımda anladım. Eşim böyle bir şey olabileceği için bana sesini kıs uyarısı yaptığını söyledi. İyi de napayım, İstanbul’da tanıdıkla denk gelmek en zor olay. Burada asıl olay Bursa’nın da büyükşehir görünümlü küçük şehir olaylarının yaşanabileceği garip bir yer olması.

“Cahildim Bursa’nın büyükşehirliğine kandıımmm” şarkısı bana gelsin.

Evet yeni bilgi; dışarıda yürürken ve başkalarıyla yaşanmış bir olayı anlatırken sesimizi kısalım.

Kendimi rezil mi ettim diye bir dakika bile düşünmeden yazdığım bir yazının daha sonuna gelmiş bulunmaktayız.

Eşime göre bu da büyükşehirde yetişen çocuk özelliğiymiş, elâlem ne derse desin yapıyormuşum ben. Aslında başkalarını üzmemek için tezahürat bile yapamadığımı anlatmıştım oysaki.

Öğrenmelere doyum olmaz.

Rezil olmadan öğrendiklerimiz bol olsun.

Bunlar aramızda kalsın.

Dağılabiliriz gençler.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*