“Yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüğünü anlat” (2): Kars

Türkiye’nin il merkez rakımı en yüksek şehirlerinden birisi Kars. O yüzden soğuk bir hava karşılıyor bizi. Güneş var ama hava yine de epey serin. Ama aciptir ki, caminin bahçesinde top oynayan çocuklar kısa kol, şort giyinmişler. Kendi insanı belli ki soğuğa daha dayanıklı. Biz de tedarikli gelmiştik; hemen hırka, mont, yelek ne varsa geçirdik üstümüze. Kars için biraz kısıtlı bir süremiz vardı o yüzden sadece yol üstünde kalan yerleri gezebildik. Ani Harabeleri ve birçok doğa manzarasına sahip yerlerine gidemedik. Aslında Kars’ı gezmek için biraz yanlış bir tarih seçimi olmuş da olabilir. Rize ile kıyaslayacak olursak sanki Eylül değil de Kasım ayında gibiydik. Neyse, dedim ya vaktimiz kısıtlı, o yüzden kapanmadan yetişelim diye önce müzelerden başladık. İlk durak Kafkas Cephesi Müzesi. Burası aynı zamanda bir tabya. Kars’ta 46 tane tabya bulunuyor. Osmanlı’nın doğu sınırlarını Ruslardan korumak amacıyla yapılmış birçoğu. Müzeye çevrilmiş olan bu Kafkas Cephesinin diğer bir adı “Kanlı Tabya”. 93 Harbinin olduğu dönemde Ruslar bir gece ani bir baskınla tabyadaki tüm askerlerimizi şehit etmişler, bu yüzden adı Kanlı Tabya olarak kalmış. Müze gerçekten güzel düzenlenmiş. Bal mumu heykellerle gerçekçi bir havası vardı. Müzikler ve sinevizyonlarla gerçeklik arttırılmış. Soğuk kış günü esen rüzgâr sesi sıcacık müzede içimizi titretti. Sadece sesle bile bir üşüme geliyor insana. Peki Mehmetçik ona nasıl dayanmıştı? Yaşları küçük o yavrucaklar…

93 Harbi çok ağır neticeler aldığımız, toprak kaybettiğimiz bir savaş. “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı. Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.” diye fısıldıyorum oğlumun kulağına. Kars çok savaş gördüğü için zaman zaman el değiştirdiği olmuş, 93 Harbinde olduğu gibi. Bu yüzden şehirde kiliseden camiye çevrilmiş birçok yapı var. Bunlardan biri olan Fethiye Camii’ni (Aleksandr Nevski Kilisesi) ziyaret ettik. Yine kiliseden çevrilmiş Kümbet Camii’nde akşam namazını eda ettik. Klasik İslam mimarisinden farklı olduğu için ve tabi kılıç hakkımız olan bu mekânlarda namaz kılmak da yine ayrı bir his. Hemen karşısında Evliya Camii ve yine hemen arkasında Kars Kalesi’ni de görüp meşhur Kars peynirlerinin yapım aşamalarını, hikâyelerini anlatan Peynir Müzesi’ne doğru hareket ettik. Müze Kart’ın geçmemesi bizi bir miktar üzse de gelmişken de geri dönemezdik.

Yine bir tabyadan dönüştürülerek yapılmış bu müze, Kanlı Tabya’dan farklı olarak hem yer altında yapılmış hem de daha labirent bir şekle sahip. İçerisinde peynir hakkında bilinmesi gereken her bilgi var. Kars kaşarı ve gravyer peynirlerin yapım aşamaları da yine bal mumu heykelleriyle birlikte anlatılmış. Çıkışta peynir alışverişi yapabileceğiniz küçük bir mağazası da var. Ama tabii ki böyle yerlerin her zaman daha pahalı olduğunu bilmek çok zor değil o yüzden son durak olarak hemen bir şarküteriye girdik.

İlk olarak çok merak ettiğimiz, şu meşhur Tom ve Jerry’de gördüğümüz, delikli peynir gravyeri tatmak istedik. Bir parça kesip ikram etti dükkân sahibi. Gravyerin tadını herkesin beğenmediğini önceden duymuştum lakin bu kadar kötü olabileceğini tahmin etmiyordum. Rize’de de küflü minci (çökelek), peynir vardır lakin bunlardan bile kat kat daha acı bir tadı var. Dükkâncı, yediğim bir parça gravyerin tadı gitsin diye epey minci ikram etti sağolsun. E yer yemez herkesin aklına gelen soru benim de aklıma geldi ve “Bunu Kars halkı severek her sabah kahvaltıda tüketiyor mu?” diye sordum. Dükkâncı amca örtümüzden dolayı mahcup ve özür diler bir tarzda gravyerin daha çok müskiratla yendiğini ifade etti. Zaten gravyer Ruslardan gelen bir peynir çeşidi olduğundan bu bilgi bizi çok şaşırtmadı. Hem kendimize hem hediyelik birkaç farklı peynir çeşidi alarak dükkândan çıktık. Akşam yemeği olarak kaz yemek istediysek de henüz zamanı gelmediğinden sorduğumuz yerler hiçbir yerde bulamayacağımızı söyledi. Bir daha yolumuz düşer mi düşmez mi bilinmez, ama ne demişler “Rızkın değilse düşer çenenden, eğer rızkın ise gelir Yemen’den”.

Gezi bitmedi ama kâğıt bitti. Eğer var ise rızkınız bir dahaki ay Doğubayazıt-İshak Paşa Sarayı, Ahlat-Selçuklu Mezarlığı, Siirt-İbrahim Hakkı Hz. Türbesi, Veysel Karani Hz. Türbesi’yle yine buluşuruz. Esen kalınız efendim…

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*