Ebedi kazandıran istasyon: Dünya

Dünya hayatını yaşayan herkes gayr-ı ihtiyarî “Kimsin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?” mealindeki suallerle yüzleşmiştir. İnsanlık tarihi şahittir ki çoğu kişi mezkûr suallerin cevabını bilemeden bu duraktaki süresini doldurmuştur. En akıllı insan olarak topluma lanse edilen yazar ve filozofların beyanları ise ibretliktir. Peki biz kimiz? Buraya neden sevk edildik? Mutlu bir hayat için neler yapmamız gerekir? Ebediyeti bu kadar merak etmemizin esrarı nedir? Gayretimizi ne yönde istimal etmeliyiz? Bu soruların cevapları öncelikle bazı kavramların doğru anlaşılmasıyla mümkündür. O halde soruları sorarak cevapları Risale-i Nur’dan anlamaya çalışalım.

Süslü bir menzil: Dünya

“Dünya süslü bir menzildir. Herbirimizin hayatı, bir endam ayinesidir. Şu dünyadan herbirimize bir dünya var, birer âlemimiz var. Fakat direği, merkezi, kapısı hayatımızdır. Belki o hususî dünyamız ve âlemimiz, bir sahifedir. Hayatımız bir kalem… Onunla sahife-i a’mâlimize geçecek çok şeyler yazılıyor.”1

Dünya süslü bir menzil olduğuna göre hayatımız boyunca çok sayıda cazibedar lezzet ve günahla karşılaşacağız demektir. Cüz-i irademizi ne yönde kullanmalıyız? Kırılacak cam parçalarını mı yoksa bâkî elmasları mı tercih etmeliyiz?

Aziz bir misafir: İnsan

“Sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi bu şehirden de çıkacaksın. Öyle ise aziz olarak çıkmaya çalış. Vücudunu mucidine feda et. Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın.”2

Evet nefeslerimiz sayılı. Terhis zamanına hızla yaklaşıyoruz. Şu ana kadar ömrümüz nasıl hızlı geçtiyse aynı hızla kabre yol almaya devam ediyoruz. Her birimizin kalbini tatmin eden tek bir ses var: Ebed.

Eskimeyen arzu: Beka

“Eğer şu fânî dünyada beka istiyorsan; beka fenadan geçiyor. Nefs-i emmare cihetiyle fena bul ki bâkî olasın.”3 ve “Ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkîde göreceğin rahat ve lezzet, anacak bu fânî ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır.”4

Mezkûr pasajlar fânî dünyada ebedi kazanmak için gayret içinde olmamız gerektiğini izhar ediyor. Bu gayret aynı zamanda iki cihan saadetini ve huzurunu temin eder. Emeklilik günlerini düşünerek ömrünü dünyaya adayanların kulakları çınlasın! Bahtiyarlar zümresinden olmak için yapılacak bellidir:

En bahtiyar kimdir?

“En bahtiyar odur ki: Dünya için ahiretini feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, malayanî şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selametle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin.”5

Cennetle noktalanmasını arzu ettiğimiz bu kudsî yolculukta yanımıza yeteri kadar azık almalıyız. Küçük bir yolculukta bile bavullara sığmayan, belli bir para, gıda ve su almadan hareket etmediğiz malumdur. Peki ebedî yolculuğu düşünmeden hayatımıza devam etmek kâr-ı akıl mıdır? Şimdi Risale-i Nur’da geçen bazı vecizelere kulak kabartalım:

“Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fânî dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.”6 ve “Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarf ediyorsun!”7

Sonunda keder varsa mal, mülk, makam pişmanlıktır. Bunları elde etmek için geçen her saniyenin elem olarak dönmesi kaçınılmazdır. Beşer bu dünya hayatını yaşarken kendini sorgulamalı ve zanlarla harekete boyun eğmemelidir.

İnsan başıboş mudur?

“Kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan; hiçbir şeyi gayesiz, nizamsız göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz olabilirsin?”8 ve “İnsan ipi boğazına sarılıp, istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır. Belki, bütün amellerinin suretleri alınıp yazılır ve bütün fiillerinin neticeleri muhasebe için zapt edilir.”9

Atomdan galaksilere kadar herhangi bir mevcuda dikkat ettiğimizde düzen, intizam ve gaye gibi pek çok hususiyet aşikârane müşahede edilir. Elbette insan bu kaideden hariç değildir. Zira insan şu kâinatın en kıymetlisidir. Peki, bu kıymetin parametreleri nelerdir?

Kıymetli misafir: İnsan

“İnsan, iman ile insanda tezahür eden sanat-ı İlâhiye ve nukuş-u esma-i Rabbaniye itibariyle bir kıymet alır.”10 ve “İnsanın kıymetini tayin eden, mahiyetidir. Mahiyetin değeri ise, himmeti nisbetindedir. Himmeti ise, hedef ittihaz ettiği maksadın derece-i ehemmiyetine bakar.”11

Mevcudatın kıymeti ayna olabildiği esmayla doğru orantılıdır. Küçük bir kâinat olan insanda diğer mevcudatla mukayese edilemeyecek kadar esma okunduğu için kıymetlidir. İnsanlar arasındaki kıymet ise esmaların okunma dereceleri ile alakalıdır. Efendimizde (asm) esmalara ayna olma derecesi en yüksek olduğu için en kıymetlidir. İnsanın bu mahiyeti himmetine yani gayretine bağlıdır. “Ben esmalara ayna olabilmek için neler yapıyorum? Kaç adet esmanın mealini biliyor ve mevcudatta okuyabiliyorum?” gibi sualler istidadımızın ne kadarını kullandığımızı gösterir. Bu netice ise çoğumuz için almamız gereken daha çok mesafe olduğunu izhar eder diye düşünüyoruz. Hayatın kıymet ve ehemmiyetinin anlaşılması kâinatla olan rabıtasını idrak etmeye bağlıdır. Bu idrak ise ibadetin, kulluğun lüzumunu şu şekilde açıklar:

Kâinatın meyvesi: Hayat

“Bu hayat madem kâinatın en büyük neticesi ve en azametli gayesi ve en kıymettar meyvesidir; elbette bu hayatın dahi kâinat kadar büyük bir gayesi, azametli bir neticesi bulunmak gerektir. Çünkü ağacın neticesi meyve olduğu gibi, meyvenin de çekirdeği vasıtasıyla neticesi, gelecek bir ağaçtır. Evet, bu hayatın gayesi ve neticesi hayat-ı ebediye olduğu gibi, bir meyvesi de, hayatı veren Zât-ı Hayy ve Muhyî’ye karşı şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbettir ki, bu şükür ve muhabbet ve hamd ve ibadet ise, hayatın meyvesi olduğu gibi, kâinatın gayesidir.”12

Ağaç, meyve ve çekirdek temsilleri yoruma hacet bırakmıyor. Ebedî saadete giden yol şükür, muhabbet, hamd ve ibadetten geçiyor. Bu kutlu yolculukta azık olarak bu dört kavramı yanına alanı mutlu bir son bekliyor!

“Modern insan!” hap bilgiler istiyor. Ebedî hayat için dahi olsa uzun izahlardan sıkılıyor. Üstad ise ciltler dolu bilgiyi bazen aşağıdaki pasajda görüldüğü gibi tek cümleye sığıştırıyor:

Mutluluk formülü!

“Hayatın lezzetini, zevkini isterseniz hayatınızı imanla hayatlandırınız ve feraizle ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.”13

Hedonizm adı altında bir salgın var. Bu salgın o kadar bulaşıcı ve cazip ki “anı yaşamak!” uğruna çoklarına ahiretini feda ettiriyor. Lezzet ve zevk isteyerek hayatını geçirmek isteyenlerin adresi helâl dairesi olmalıdır. Bu daire içinde hakikî lezzet ve zevk olduğunu en başta vicdanımız haber verir. İmanla, farzla ve günahdan uzak durmakla geçen hayattaki saadet tarifsizdir. Aklı, kalbi, ruhu ve fikri meşru dairede tatmin eder. Bu nimet az sayıda bahtiyara nasip olmuştur. Rabbim cümlemizi bu hakikatleri anlayıp, yaşayarak bu kutlu zümreye dahil olanlardan eylesin! Âmin.

Dipnotlar:
1) Mektubat, s.17.
2) Mesnevî-i Nuriye, s.101.
3) Sözler, s.196.
4) Mesnevî-i Nuriye, s.111.
5) Şualar, s.406.
6) Mesnevî-i Nuriye, s.110.
7) Sözler, s.245.
8) Sözler, s.156.
9) Sözler, s.75.
10) Sözler, s.281.
11) İşârâtü’l-İ’câz, s.76.
12) Lem’alar, s.324.
13) Kastamonu Lâhikası, s.118.

1 Yorum

  1. Her insanın okuması gereken mükemmel bir yazı. Tebrikler teşekkürler kardeşim.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*