Cemaatler

Cemaat kelimesi, Arapça “toplamak, bir araya getirmek” manasında olan “cem” kökünden türemiş bir isim olup sözlükte “insan topluluğu” anlamına gelir.

“Cemaat” kelimesi her ne kadar ilk bakışta dinî bir kavram gibi algılansa da aslında “topluluk halinde bulunma arzusu” genel olarak bütün insanların psikolojik ve sosyolojik bir ihtiyacıdır.

Sosyal bir varlık olan insanlar akıl ve duygu sahibi varlıklar olarak birbirleriyle etkileşimde bulunurlar. Aynı duygu ve düşünceleri paylaşan kişiler bir araya gelir; cemiyetler, dernekler, takımlar, vs.’ler oluşturup ortak faaliyetler düzenlerler. Sosyalleşme ihtiyacının saikiyle ortak etkinliklere katılırlar. Demek ki toplum içinde yaşamak, topluluk halinde faaliyetlerde bulunmak insan için fıtrî bir ihtiyaçtır.

İslam hayat dinidir. Hemen her alanda; ferdin ve toplumun hayatını tanzim eden düsturlar vaz’ eder. İslam’da, başta ibadetler olmak üzere, pek çok konuda cemaate birlikte hareket etmeye önem verilmektedir. Rahmetin cemaatle birlikte olduğu vurgulanmaktadır.

Ehl-i Sünnet çizgisindeki bütün cemaat ve tarikatler büyük İslam toplumunun alt şubeleri gibidir. İslam toplumuna farklı alanlarda hizmet verirler. Cemaatler ve tarikatler faaliyet alanlarını iyi ve doğru şekilde belirlemelidirler. Cemaat ve tarikatler tamamen uhrevî hizmetlere odaklanmalı, insanların imanlarının ve ahiretlerinin kurtulması için hizmet etmeye çalışmalıdırlar. Toplumun dinî ve diğer konularda eğitilmesi ve irşad edilmesi hususlarına ağırlık vermelidirler.

İnsanlar farklı sebep ve motivasyonlarla cemaatlere, tarikatlere intisap edebilmektedirler. Farklı “menfaat beklentileri” ile cemaatlere girenlerin mevcudiyeti ihtimalden uzak değildir. Ya da zamanla cemaat ve tarikatler aslî vazifelerinden uzaklaşabilmekte, sapmalar yaşanabilmektedir. Bu da ciddî rahatsızlıklara ve tenkitlere sebep olabilmektedir.

Sosyolojik bir gerçeklik olan cemaatler ve tarikatleri reddetmenin, yok saymanın veya “Cemaatler, tarikatler kapatılsın” gibi toplumsal birliğe zarar verecek absürd gayretlere girmenin fayda vermediği görülmeli, bunun yerine cemaat ve tarikatlerin meşru sınırları içerisinde faaliyetlerine devam etmeleri gerektiğine vurgu yapılmalıdır.

Cemaatler ve tarikatler de tenkide sebebiyet vermemek ve istikametlerini muhafaza etmek için “kadrolaşmak,” “bir yerleri ele geçirmek” gibi tutum ve tavırlardan uzak durmalıdırlar. Tabiî ki tarikat ve cemaat mensupları da diğer vatandaşlar gibi resmî kurum ve kuruluşlarda görev alma hakkına sahiptirler. Bu ise ayrı bir konudur, “işi ehline vermek” prensibi çerçevesinde her birey için her zaman mümkün olan bir mesele olmalıdır.

Ayrıca cemaatler “şaibeli, akçeli işler”e kesinlikle tevessül etmemeli, “holdingleşme”ye gitmemelidirler. Bütün ticarî ve dünyevî faaliyetlerinde kanun ve nizamlar dairesinde ve “hesap verebilirlik” üzerine hareket etmelidirler. Ehl-i dalâlet ve ehl-i dünyanın ithamlarından kurtulmak için “İn ecriye illa alallah (Benim mükâfatım Allah’a aittir)” dusturunu esas almalı, istiğna içinde olmalıdırlar.

Cemaatler, tarikatler kendi içlerinde hizmetlerini yaparlarken tüm Müslümanlara hizmet etmekle mükellef olduklarını unutmamalıdır. Kapalı yapılar olarak kalmamalı, umuma açık olmalıdır.

Cemaatler, tarikatler meşvereti esas almalı, zamanın şahıs zamanı değil cemaat zamanı olduğunu unutmamalı, yapılarını bu esas üzerine kurmalıdır. Mensuplarının şahsiyetlerine kardeşlik hukuku içerisinde hürmet etmelidir.

İnsanın olduğu her yerde, her kesimde, her meslekte istismar iddiaları gündeme gelebileceği hatırdan çıkmamalıdır. Bunun sadece cemaat ve tarikatlere mahsus olmadığı bilinmelidir. Bir kişinin hatası yüzünden bütün bir topluluk suçlanmamalıdır. Suçun şahsîliği ve masumiyet karinesi her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. Suçu ispatlanana ve ceza alana kadar herkesin masum olduğu kabul edilmelidir. “Cemaat” ya da “tarikat” adı altında yaşanan bir takım suistimallerden evhamlanıp gerçek manada cemaat ve tarikat vasfını taşıyan topluluklara karşı menfî tavır takınılmamalıdır.

Diğer bir husus; ittihad-ı İslama giden yolda cemaatler ve tarikatler çok önemlidir. Müslümanları, İslamı ilgilendiren konularda ittihad etmeleri, ihtilâflardan uzak durmaları gerekir. Meslek ve meşrep farklılığı caizdir, fıtrîdir. Farklı dinî ekoller bir zenginlik olarak kabul edilmelidir. Fakat maksatta da ittihad edilmelidir.

Hâsılı; Kur’ân ve Sünnet dairesindeki cemaatler ve tarikatler bu millet ve vatanın temel taşlarından biridir, tezelzülüne mahal verilmemelidir.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*