Çocuk, insan ve fıtrat

Hz. Peygamber (asm), “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudî veya Mecusî yapar.”1 dediğine göre demek ki çocuklarımızın geleceğinin biz ebeveynleri elinde şekillenmesi gerekmekte.

Peki, fıtrat nedir? Fıtrat kelimesi “yarmak, ikiye ayırmak; yaratmak, icat etmek” manalarına gelen fatr kökünden isim olup “yaratılış, belli yetenek ve yatkınlığa sahip oluş” anlamında kullanılır. İlk yaratılış, bir bakıma mutlak yokluğun yarılarak içinden varlığın çıkması şeklinde telakki edildiğinden fıtrat kelimesiyle ifade edilmiştir. Buna göre fıtrat ilk yaratılış anında varlık türlerinin temel yapısını, karakterini ve henüz dış tesirlerden etkilenmemiş olan ilk durumlarını belirtir.2 Bütün varlığın yaratılışı sırasında Allah’ın türlere kazandırdığı bu temel yapıdan dolayı aynı kökten gelen Fâtır kelimesi Kur’ân’da Allah’ın isimlerinden biri olarak zikredilmiştir.3

Özetle, insanın doğuştan sahip olduğu bütün özelliklerini ifade eden bir terimdir, “fıtrat.”

Aynı zamanda, Bediüzzaman 20. Mektubun mukaddimesinin başında şunları söylüyor; “…katiyen bil ki, hilkatin [yaratılışın] en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi, iman-ı billahtır [Allah’a inanmaktır].”

İnsanın fıtratına üç duygu yerleştirilmiştir. Bediüzzaman’a göre bunlar, “kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i akliye”dir. İnsandaki bu üç kuvvet, Sânî-Yaratıcı tarafından tahdit edilmediğinden ve insanın cüz-ü ihtiyarisiyle terakkisini temin etmek için başıboş bırakıldığından, muamelatta zulüm ve tecavüzler vukua gelir.4

Bunlardan başka, insanda akıl, ruh, sır, nefis ve hisler de vardır. Her birinin terbiyesi farklı olması gerektiği açıktır. İnsanın – çocuğun, bütün bu latife ve hislerini istikamet üzere eğitecek, terbiye edecek en etkili yollardan birisi olarak Risale-i Nur Külliyatı gibi uygun bir eser vardır.

Bir örnek vermek gerekirse, “…insan, cibilliyeti [yaratılışı-fıtratı] hasebiyle nefsini sever.”5 Bunun sonucu olarak nefsinin istediği her kötülüğü yapabilir. Onun için insan, nefsinin bu özelliğinden kurtulmak için nefsini temize çıkarmamalıdır. Fıtratına-vicdanına uygun hareket etmelidir. Çünkü “Fıtrat yalan söylemez.”6 Yine “Fıtrat, lisan-ı haliyle Kur’ân’a der; fıtratımızın kemali [mükemmelliği-istikameti] sensiz olamaz.”7

Demek, “…insanlar, insana [kendilerine] verilen cihazat-ı mâneviyeyi [hırs, inat, gelecek endişesi vs.] eğer nefsin ve dünyanın hesabıyla istimal etse [kullansa] ve dünyada ebedi kalacak gibi gafilane davransa, ahlak-ı rezileye ve israfata ve abesiyete [boş, faydasız şeylere] medar [vesile, sebeb] olur.”8

Ayrıca “insanın fıtratında, yalana yalandır demeye cibilli [yaratılışı gereği] bir meyil vardır. “ bundan dolayı her zaman ve zeminde hem kendi doğruluktan ayrılmaz hem de etrafındakilerin doğruluğunu sağlamış olur.

Onun için Üstad Said Nursî, 22. Mektubun hatimesinde, gıybet hakkındaki açıklamasında bir madde olarak “Vicdanınız nerede?” diye sormuş, devamında, “Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardeşinize karşı, etini yemek gibi en müstekreh [iğrenilen] bir işi yapıyorsunuz.”9 demiştir. Yani insanının fıtratında gıybet gibi Müslümanlar-insanlar arasında olmaması gereken bir huydan bu şekilde bahsediyor.

“Sânî-i Hakîm … insanı … bir abd-i sacid [secde eden bir kul] fıtratında yaratmış.”10 olduğuna göre, bizler İslâm fıtratındaki insanlar olarak demeliyiz; “Ey nefs-i emmarem! Sana tabi değilim. Sen istediğin şeye ibadet et ve istediğin şeyin peşine düş; ben ancak ve ancak beni yaratıp, şems ve kamer ve arzı bana müsahhar eden Fâtır-ı Hakîm-i Zülcelâl’e [Hikmetli ve sırlarla dolu olarak yaratan sonsuz büyüklük sahibi, Allah] abd olurum.”11

Yazımızın başındaki hadisten alabileceğimiz mesajlarından biri; İslâm fıtratı üzerine doğan çocuklarımızı bâtıl inançların, bozuk fikirlerin tasallutundan kurtarmak konusunda ebeveynlere düşen görevi göstermektedir.

Her insan-çocuk, yaratılışta günahsız, tertemiz ve İslâmî inanca en uygun bir kişilikle doğar. Fakat başta ailesi, çevresi çocuğun o tertemiz fıtratını lekelemeye ve kirletmeye başlar. Demek ki insanın-çocuğun ilk fıtratı-yaratılışı beyaz bir kâğıt kabul edilebilir. İşte bu temiz ve beyaz kâğıda yazılan yazılarla çocuğun kişiliği şekillenmeye başlar.

Yukarıda bahsettiğimiz gibi her insana-çocuğa doğuştan verilen belli kabiliyetler ve belli yetenekleri vardır. Bunlar ebeveynler başta olmak üzere çevredekiler tarafında ilim, eğitimle terbiye edilip geliştirilmelidir.

Bu konu Risale-i Nur’da şu şekilde açıklanmıştır: “İnsan, nur-u iman ile âlâ-yı illiyyîne çıkar, Cennete lâyık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür ile esfel-i sâfilîne düşer, Cehenneme ehil olacak bir vaziyete girer. Çünkü iman, insanı Sâni-i Zülcelâline nisbet ediyor. İman bir intisaptır. Öyle ise, insan, iman ile insanda tezahür eden san’at-ı İlâhiye ve nukuş-u esmâ-i Rabbâniye itibarıyla bir kıymet alır. Küfür o nisbeti kat’ eder. O kat’dan, san’at-ı Rabbâniye gizlenir. Kıymeti dahi yalnız madde itibarıyla olur. Madde ise, hem fâniye, hem zâile, hem muvakkat bir hayat-ı hayvanî olduğundan, kıymeti hiç hükmündedir…”12

Demek ki, insanın yaratılışında iman etme kabiliyeti vardır. Çünkü insan küçük ve basit bir eşyanın bile kendi kendine olamayacağını akledip bilecek kabiliyettedir. Düşünceyle, Hz. İbrahim (as) gibi, Allah’ı-Yaratıcıyı bulup iman eder.

Hz. Peygamber (asm) “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”13 dediğine göre demek ki, insanın yaratılışı güzel ahlâk üzeredir. Ama konu, çocuğun-insanın fıtratına konmuş bulunan bu tür özelliklerin ilimle, eğitimle tekâmül ettirilmesidir. Bu da, Kur’ânî, Hadsi – Sünnete uygun hükümlerle, zamanımızda da onların Lem’aları olan Risale-i Nur’daki hakikatlerle yapılabilir.

Araştırmaların gösterdiği hakikatle bu konuya bakarsak, özellikle 5-15 yaş grubu çocuklara ne anlatırsanız, onlar hemen onu hafızalarına kaydederler. Ve kalp dünyalarına, imanla beraber İslâmî hükümler vasıtasıyla kolayca yerleştirirler. Meselâ, “Bir köy muhtarsız, bir iğne ustasız olmaz; öyleyse, şu koca kâinat da sahipsiz olmaz; onun sahibi Allah’tır.”14 dediğinizde, çocuk anında o tertemiz beyaz sayfaya bu inanç yazılır.

Demek Cenab-ı Hakkın Habibine bildirdiği gibi, biz de aynı yolu tutmalıyız;

“O halde [Habibim] sen yüzünü bir muvahhid olarak dine yönelt. Allah’ın insanları yaratmasında esas aldığı o fıtrata uygun hareket et…”15

Demek fıtratımıza uygun hareket etmeliyiz. Fıtrata uymak,yaratılışa uyum göstermek için başta bahsedilen hükme uymak gerekiyor. Çünkü “Fıtrat, fıtrî ve lâyık olmayan şeyi reddeder, atar.”16

Aksi halde “Hayat-ı içtimâiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse, hayırlı işlerde ve terakkide muvaffak olamaz. Bütün hareketi şer ve tahrip hesabına geçer.”17

İnsan-çocuk aklını kullanarak ilk olarak, yaratılışı icabı, kendine şu soruları sorar; “Ben kimim? Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Buradaki görevim ne?”

Bunları cevabını da Fatır-ı Hakim [varlıkları belli hikmetler için ayrı ayrı fıtratlarda yaratan] olan Cenab-ı Hakk (cc), “Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.”18 olarak vermiştir.

İnsanlar fıtratlarına uygun hareket edip, ihtisaslaşmaya önem verdikleri ve uzmanı oldukları konuda cemaat içinde görevini yaptıkça; toplumda nizam, düzen, birlik, beraberlik sağlanır ve toplumun refahı artar.

Demek ki; “Bir işte muvaffakiyet isteyen adam, Allah’ın âdetlerine karşı safvet ve muvafakatini muhafaza etsin ve fıtratın kanunlarına kesb-i muarefe etsin ve heyet-i içtimaiye rabıtalarına münasebet peyda etsin. Aksi takdirde, fıtrat, adem-i muvafakatla [uyumsuzlukla] cevap verecektir.”19

Aynı meseleyi teyid etmek için Üstad’ın Şuaat’taki şu cümlelerini de aktarmak istiyorum; “Kim tevfik [başarılı olmak] isterse, kâinatta cari olan adetullaha aşinalık etmek ve nevâmis-i fıtrata [fıtratın kanunlarına] dostluk etmek gerektir. Yoksa fıtrat tevfiksizlikle bir cevab-ı red verecektir.”

Cenab-ı Hakk, fıtratımıza uygun hayat sürmemizi nasip etsin. Âmin!

Dipnotlar:
1) Buhârî, Cenâiz 92; EbûDâvut, Sünne 17; Tirmizî, Kader 5.
2) İbni Abdülber, XVIII, 57 vd.; Lisânü’l-‘Arab, “ftr” md.; Tâcü’l-‘arûs, “ftr” md.
3) Meselâ bk. el-En‘âm 6/14; Fâtır 35/1; ez-Zümer 39/46); TDV İslâm Ansk.
4) İşaratü’l-İcaz.141
5) Mektubat. 29. Mektup.777)
6) Hakikat çekirdekleri.15
7) 19. Mektup. 18. İşaret. 3. Nükte.323)
8) Mektubat. 9. Mektup. 57
9) 22. Mektup.
10) 20. Mektup.4. Kelime.
11) Mesnevî-i Nuriye.
12) 23. Söz.
13) Muvatta, Husnü’l Halk, 8.
14) 10. Söz
15) Rum Suresi, 30.
16) Sözler.
17) Lem’alar, Yirmi İkinci Lem’a.
18) Zariyat Suresi, 56.
19) İşaratü’l-İcaz, 23-24. Ayetlerin tefsiri.

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*