Daire-i meşrua

Nedir bu meşru daire, bizden ne istemektedir?

Lügavî mana itibariyle” dinin uygun gördüğü helal daire”

Dinen yapılmasında caiz olan, dinin yapılmasında sakınca görmediği hal ve hareketler ila ahir.

Lafızdan manaya geçmek üzere sözün maddî dilinden geçip, hakikî manasına danışmak istiyoruz.

Ebedî kalınacak bir âlemde yaşamıyoruz, her geçen gün biten ömürlerimiz, senelerin peşi sıra devamı büyüyen rakamsal yaşlarımız…

Bütün bunların bize hatırlattığı belki de yüzümüze çarptırdığı gerçekler var yüzleşmek zorunda olduğumuz.

Madem ömür geçip gidiyor ve tutup bekletmenin de yolu yordamı yoktur o vakit bu geçici âlemi daimi zannedip gafilane davranmanın manası da yoktur..

Hasta bir asırdayız “dünyanın tüm lezzetlerinden istifade etmeliyiz” şeklinde gafletin en karanlıklı halini saadet ve huzur diye dikte edenler var.

Halbuki  günahlı eğlenceler, haram lezzetler, dünyanın daimiliğini iddia edenler manevî buhranlara çözüm bulabildikleri asla mümkün olmamış.

Ahirzaman insanı ve özelinde ahirzaman genci manasızlıktan canı sıkılmakla kalmayıp bir çözüm de bulmak zorunda. Bazen yanlışı hak zannedip alıp koynuna saklıyor, bazen de manayı günahlarda bulmaya çalışıyor. Yanlış seçim yaptığını ise ancak musibete giriftar olunca anlıyor. Ömür geçmiş, enerji bitmiş, boyunlara ağır manevî yükler yüklenmiş, daimi azap içinde kalan bir vicdan bırakılmış.

Hem anlıyoruz ki lüzumsuz, geçici, günahlı zevklerin âkıbeti elemler, teessüfler oluyor.

Aklı başında olan hiç kimsenin bile isteye yanlışa düşmesi, yanlışın içinde kalıp saadetin varlığından bahsetmesi de mümkün değil. Çünkü kararsız, geçici olan; ruh-u insanı tatmin etmekten acizdir, daimî olacak bir kudretde yoktur.

Çünkü dünya ve içindekiler zevale mahkumdur, hakikî saadetli olacak olan da zevale mahkûm olamaz.

Dünya kalıcı olarak iskân edilecek bir yer değil. Bunu inkâr edecek hiçbir beşer yoktur. İnanan ya da inanmayan tüm insanların ortak olarak buluştuğu bir hakikat varsa; o da hayatın nihâî sonunun varlığıdır.

Öyleyse hazırlanmak zarurîdir

Hz Ali, ahiretin vücudunu inkâr edene “Bakın; eğer sizin dedikleriniz doğru ise benim bir zararım olmaz. Ya benim dediğim doğru ise, o zaman siz çok zarar edersiniz.” demiş. Evet, ahiret var iman ediyoruz. Öyleyse gereklerini, istediklerini yerine getirmekten başka çare-i necat yoktur.

Nev-i beşerin ıslâh ve terbiyesi için inzâl edilen  Kur’ân-ı Azîmüşşan, kâinatın tüm yaralarına deva hükmündedir. İnsanlığa vaz ettiği hakikatlar tevhid, nübüvvet, haşir, ibadet ve adalet ekseninde sevgiyi, insanlığa, yaratılana saygıyı öğretiyor, emrediyor. Herkesin hakki hayatına saygı duyulmasını emrediyor.

Elbette günahlı olmamak şartıyla müspet mahallerde eğlenilebilir,  vakti zayi etmemek şartıyla stresin giderilmesi için yürüyüş, spor, müspet izlenceler yapılabilir.

İnsanlığın en güzel rol ve en güzel saadet yolunun rehberi Efendimiz (asm) çeşitli sportif faaliyetleri teşvik etmiştir.

Hz Rükane ile yapılan güreş müsabakası güzel bir örnek olabilir bizler için.

Hâsılı kelâm:

Meşru daire yani dinin helâl gördüğü yollar keyfimize kâfidir, günaha girmeye gerek yoktur. Az bir dünya için, geçici bir âlem için ahiretin heba edilmesine sizce gerek var mı?

Bediüzzaman Hazretlerinin ikazıyla bitirelim:

“Sizdeki gençlik kat’iyen gidecek. Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o gençlik zâyi olup, başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette, kendi lezzetinden çok ziyade belâlar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslâmiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak.”1

Ebedî gençliği kazandıracak bir hayat yaşayabilmek duasıyla…

Dipnot:
1) İman ve küfür muvazeneleri

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*