Neden cemaat zamanı?

Toplumun değişik kesimlerine hitap eden; sosyal, psikolojik ve manevî ihtiyaçlarını karşılayan bir işleve sahip olan sosyal gruplardan biri cemaattir. Bütün sosyal gruplar ister adı cemiyet olsun ister tarikat; birer cemaattirler. Birden fazla kişinin belli bir gaye etrafında toplanmış olması tabiî olarak cemaati teşkil eder. Bunlar ister namaz kılmak, ders okumak için toplanmış olsun ister bir takımı desteklemek için bir araya gelmiş taraftar olsun. Aralarında küçük nüanslar olmakla beraber iki kişinin bir araya gelmesiyle aslında cemaat oluşur. Peki “Zaman cemaat zamanıdır” derken Bediüzzaman Hazretleri diğer gruplara yahut özellikle tarikatlara bir alternatif olarak mı söylemişti bu sözü? Bilinenin aksine Üstadın böyle bir iddiası yoktur. O hiçbir zaman tarikat yerine cemaati ikame etmeye çalışmamış, sosyal ve psikolojik gerçekleri göz önünde bulundurarak meşrep farklılığının tabiî oluşuna işaret ederek, özellikle dinî grupların varlığını kabul etmiş; ehl-i diyanet, ehl-i ilim, ve ehl-i tarikat, tasavvuf gibi ayrımlara gitmiş fakat aralarında esasta birleşmeye, tevhide, ittihada çağırmıştır. Fakat buna rağmen o “Tarikat zamanı değil hakikat zamanıdır” diyerek günümüzde imanı kurtarmanın, keşif ve keramet için tasavvufla meşgul olmaktan üstün olduğunu vurgulamıştır.

Nitekim bu söz söylendiği zaman, Türkiye’de insanlar bireysel dindarlığa, sekülerizme itilmek istenmiş ve tarikatların kapatıldığı, yine birer cemaat işlevi gören tasavvufun yasaklandığı bir döneme denk gelir. Seküler hayatı reddettiği için cemaat önemlidir. Binaenaleyh bu söz “tarikatın bir alternatifi” olarak günümüzde kavramsallaşması tamamlanan cemaat değildir. Zira kastedilen cemaat sözlük manasında ve yalın bir şekilde birliktir. Nitekim İslâm da bir cemaat; dinidir. Mesela tebessüm sadakadır fakat yüzüne tebessüm edilecek biri lazımdır bu da en az iki kişiyi gerektirir ve cemaat iki kişi ile başlar.

Özellikle şirket-i maneviye tabiriyle cemaatin ehemmiyetine işaret eden Üstad, katılım oranına göre kârdan pay veren dünyevî bir şirketten daha kârlı bir uhrevî ticaret gereği cemaatin, birliğin içinde yanında olmanın gereğini izah eder. İştirak-i â’mâl ilkesini hatırlatır.

* * *

Bilindiği üzere cemaat denildiğinde akla namaz cemaati gelir. Zira doğrudur. Nitekim Kur’ân da bu hususta “rükû edenlerle beraberlik rükû edin, (Allah’a verdikleri söze) sadıklarla beraber olun, beraberce tövbe edin” der. Hatta öyle ki cemaatle namaz Hanefîlikte (devamlı yapılan sünnet) sünnet-i müekkede, Şafii mezhebinde (birilerinin yapmasıyla diğerlerinden sorumluğun kalktığı) farz-ı kifaye iken yine bir ehli sünnet ve’l-cemaa mezhebi olan Hanbeli mezhebinde farz-ı ayn’dır yani herkesin namazı cemaatle kılması farzdır. Bu bize İslâm’ın cemaate,  sosyal hayattaki birliğe verdiği önemi göstermesi açısından çok önemli bir husustur. Bu zaviyeden bakıldığında cemaatin önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Nitekim savaşta bile cemaatle namazı tavsiye eden ilâhi kelam, ayrılığa düşüp birliği dağıtanları zemmeder.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*