Geçmişten günümüze beyin göçü

Tarihte Beyin Göçü

Bir ülkedeki iyi eğitimli, vasıflı fertlerin ekonomik sıkıntılar, işsizlik, olumsuz çalışma şartları, siyasî istikrarsızlık gibi sebeplerle başka ülkelere göç etmesidir.

Beyin göçü kavram olarak henüz yeni olsa da beyin göçünün kendisi bilim kadar eskidir. Tarihin farklı dönemlerinde bilim insanları bulundukları yerlerden farklı coğrafyalara göç etmişlerdir. Özellikle bazı şehirler belirli dönemlerde o dönemin bilim insanları, sanatçıları, zanaatkârları tarafından yoğun ilgi görmüştür. Atina, İskenderiye, Cundişapur (İran), Şam, Bağdat, Semerkant, İstanbul bunların arasında en bilinenleridir. Hatta bilimde ve sanatta alanının önde gelenlerini belirli bir şehirde toplayarak, orayı bir çeşit bilim ve kültür merkezi haline getirmeye çalışan liderler olmuştur.

Türk-İslâm devletlerinde âlimlerin sözüne değer verilmesi, onların el üstünde tutulması önemliydi. Bu yüzden genellikle hükümdarlar âlimleri, din adamlarını yakınlarında tutmaya çalışmışlardır. Bunun ilginç örneklerinden biri olan Timur, fethettiği bölgelerdeki ilim adamlarını Semerkant’a göç etmeye zorlamış, böylece orayı dönemin en önemli bilim merkezlerinden biri haline getirmiştir. Çeşitli bölgelerde bulunan casusları aracılığıyla o bölgenin alanında en iyilerini önceden tespit ettiği bilinen Timur’un, günümüzün terimi ile zorunlu “beyin göçü”ne tâbi tuttuğu bu kişilere Semerkant’ta çalışmaları için her türlü imkânı sağladığı bilinmektedir.

Âlimlere ve sanatkârlara önem verdiği bilinen Fatih, İstanbul’u fethinden sonra dünyanın farklı yerlerinden bilim insanı ve sanatçıları İstanbul’a çağırmış, böylece orayı bu anlamda önemli bir merkez haline getirmeyi amaçlamıştır. İstanbul’un fethi öncesinde orada bulunan dönemin bilim insanları ise Avrupa’ya göç ederek Rönesans’ın başlamasında etkili olmuşlardır.

Beyin göçü kavramını hayatımıza sokan göç dalgaları ise 20. Yüzyılda gerçekleşti. 2. Dünya Savaşı’nın olduğu dönemde Nazi Almanya’sının baskısından kaçan bilim insanları Amerika başta olmak üzere farklı ülkelere göç ettiler. Türkiye’de bu ülkeler arasındadır. Bu bilim insanları İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde çeşitli kürsülerin kurulmasına öncülük etmişlerdir.

2. Dünya Savaşı sonrasından günümüze kadar olan dönemde de dünyanın çeşitli yerlerinden ABD ve Avrupa’ya vasıflı iş gücünün göçü belirli dönemlerde artarak devam etti. “Beyin göçü” ifadesini 1960’lı yıllarda İngiliz Kraliyet Cemiyeti kullanmıştır. Bilim insanlarının ABD ve Kanada’ya doğru olan göç hareketliliğini tanımlamak için kullanılan bu kavram, daha sonra da yüksek vasıflı/nitelikli kişilerin gelişmiş ülkelere göçünü ifade eden bir terim olarak literatürde yerini almıştır.

Beyin Göçü Verileri

Genel istatistiklere bakıldığında beyin göçünün daha çok refah düzeyi yüksek, gelişmiş ülke kategorisinde değerlendirilen ülkelere doğru olduğu görülmektedir. Coğrafî olarak dünya üzerinde beyin göçünün yönü daha çok güneyden kuzeye ve doğudan batıya doğru gerçekleşmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi tarihin farklı dönemlerinde farklı bölgeler bilim/kültür/sanat açısından cazibe merkezleri olmuştur. Bugün birçok gelişmiş ülke vasıflı iş gücü tarafından tercih edilmekle birlikte Almanya, Fransa, İngiltere, Kuzey Avrupa ülkeleri, Kanada ve ABD en çok göç alan ülkelerdir. Özellikle ABD’nin bu konuda başı çektiği söylenebilir. Göç eden kişilerin yaş gruplarına göre dağılımında en büyük dilimi 25-29 yaş arası oluşturmaktadır. En çok göç eden meslek grupları ise doktorlar, mühendisler ve bilim insanlarıdır.

Bir ülkedeki nitelikli iş gücünün başka ülkelere göç etmesinde İşsizlik, düşük ücretler, siyasî baskılar, siyasî ve ekonomik istikrarsızlık, plansız eğitim, liyakatsizlik, eğitimde fırsat eşitsizliği, araştırma imkânlarının kısıtlı olması, gelir dağılımındaki adaletsizlik gibi sebepler öne çıkmaktadır.

Beyin göçüne konu olan bireyler yetiştirilmesi belirli bir maddî kaynak ve yatırım gerektiren, gittikleri ülkelerin de gelişimine ve kalkınmasına katkıda bulunan kişilerdir. Göç veren ülke açısından olumsuz sonuçlara yol açtığı gibi, göç alan ülkeler için de büyük bir fırsattır. Kişinin en verimli döneminde başka bir ülkede yaşamayı tercih etmesinin, nitelikli iş gücüne ihtiyacı olan az gelişmiş ülkelerin kalkınma hızını yavaşlattığı öne sürülmektedir.

Farklı dönemlerde göç eden kişilerin nitelikleri ya da gittikleri yerler farklılık gösterse de bu kişileri bulundukları yeri terk etmeye iten sebeplerin bir kısmı benzer. Bilgi birikimine, tecrübesine, niteliğine ya da sanatına daha çok değer verilen, bu birikimi artırabileceği, kendini daha çok geliştirebileceği başka bir yerde yaşama isteğinin baskın gelmesi insanları yaşadıkları yeri terk etmeye itmiştir. Küreselleşme ve sosyal medyanın yaygın kullanımı da bunu kolaylaştırmaktadır. Bugün bir genç sosyal medya aracılığıyla dünyanın herhangi bir ülkesinde kendisiyle aynı yaşta olan birinin yaşam standartlarından haberdar olabilmektedir.

Beyin göçünün genel veya özel pek çok sebebi olabilir. Ancak bunları tek bir nedene indirgeyecek olursak bu sebep, ülkeler arasındaki gelişmişlik farkı olur. Dünyanın başka bir yerinde “daha iyisi” olduğu sürece beyin göçü de var olacaktır.

Her ne kadar bugün de olduğu gibi göç eden kişiler birtakım eleştirilere maruz kalsa da, bir kişinin yaşadığı yeri terk etmesinin kolay bir karar olmadığı, birçok olumsuzluğun bir araya gelmesiyle birlikte beyin göçünün de artış gösterdiği unutulmamalıdır. Nitelikli insanların, özellikle de genç nüfusun yurt dışına göçünde olağanüstü artış ancak giderek artan bir ümitsizliğin işareti olabilir. Göçe neden olan problemler ortadan kalkmadıkça bu kişilerin ülkelerinde kalmaları ya da gidenlerin geri dönmeleri beklenemez.

Faydalanılan Kaynaklar:
1) Yüksek Vasıflı İşgücünün Göçü:Beyin Göçü. Emre Sarcan
2) Beyin Göçü. Nalan IŞIK, Ebru Nur ERTÜRK
3) Ortaçağlarda Beyin Göçü ve Etkileri: Timurlular Örneği. Musa Şamil YÜKSEL
4) Tıklayınız.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*