Kalmak mı zor, gitmek mi?

“Beyin göçü” gibi bir meseleyi ele alırken bunun sebebini tek bir şeye indirgemek zor olmakla birlikte, Türkiye’nin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik durumun pek çok genci “Başka bir ihtimal yok mu?” arayışına soktuğu inkar edilemez. İlk bakışta güzel bir fikir gibi görünen “yurt dışında okuma ve yaşama” fikri gençler arasında nasıl değerlendiriliyor? Öğrenmek için sorduk:

“Yurtdışında okumayı, çalışmayı ya da yaşamayı düşünür müydünüz? Neden? Çevrenizden gidenler var mı? Neden gittiler? Memnun kaldılar mı?”

Senanur Tekle
Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi 9. Sınıf öğrencisi

Evet, benim gibi günümüzdeki pek çok genç yurt dışında okumayı istemekte. Bunun en temel nedeni; yurt dışındaki eğitimin daha kaliteli olması, bizim ülkemizdeki gibi ağır derslerin art arda olmaması ve ekonomik anlamda öğrencilere çeşitli burs yardımları yapılmasıdır.

“Peki, sen yurt dışında okumak ister miydin?” diye sorulacak olursa, evet isterdim. Çünkü bir çok avantajı olduğunu düşünüyorum. Benim için bunlardan en önemlisi, yapılan sosyal etkinlikler ve kültürel faaliyetler. Malum olduğu üzere, yurt dışındaki okullarda pek çok kültür ve sanat gezileri düzenleniyor. Bence üniversiteli bir genç için bu tarz faaliyetler çok faydalı. Ayrıca dil yeteneğiniz orada kurduğunuz arkadaşlıklar sayesinde gelişiyor. Bu, hem aksanınızın gelişmesi hem de ilerideki iş hayatınız için önemli bir fırsat. Yurt dışında okuma fikrinin en beğendiğim yanı ise; öğrencinin ilgi alanı olsun veya olmasın birbirinden farklı, çok çeşitli konuda insanı tecrübe sahibi yapıyor. Daha pek çok güzel yanları vardır elbette, ama ben bana göre olan en güzel yönlerden bahsettim. İnşallah bana da yurt dışında okumak nasip olur.

Muhammed Furkan Güleryüz
Hochschule Hamm-Lippstadt Üniversitesi Teknik Yönetim ve Pazarlama Bölümü

Benim adım Muhammed Furkan Güleryüz, 21 yaşındayım ve Köln şehrinde doğup 16 yaşında Dortmund yakınlarınataşındım. Abitur denilen en yüksek okul diplomasını bitirip Hamm şehrinde‚ Hochschule Hamm-Lippstadt Üniversitesi’ndeTechnisches Management und Marketingokuyorum. Almanya’da Türk olarak azınlıkta olduğum için, nasyonalist Alman milletin arasında okul okumak bazen zor olabilir. Burada çok değişik milletlerin buluştuğu yerde, Almanların arasında kabul edilmek için kendi değerlerini tanıtıp ve onların değerlerini ezmemek gerektir. Tamamen kendi değerini terk eden ve Almanlar gibi yaşamaya çalışanlar, kendinden emin olan ve bu iki meselenin ortasını bulanlar toplumda daha kolay yerini bulur. Çünkü kendine güveni olan yabancılar Almanların gözünde daha değerli. O yüzden okulda veya iş yerinde her zaman kendini ispat etmek mecburiyetindeyiz. Tabiî dili sadece bilmek değil gerçekten iyi bilmek ön şarttır. Bunun yanında yanlış davranışlar sadece bütün Türklerin üzerine atılmaz. Türklerin çoğu Müslüman olduğundan, öylece İslâmiyetten gelen yanlış eğitim ya da yaşam olarak yorumlanır. Dürüst davranan ve buradaki yasayı ezmeyen her zaman hakkını alır ve adaletsizliğe karşı çıkabilir ve buradaki imkanlardan yararlanabilir.

Bir sömestir icin ben Endonezya’da‚ Universitas Udayana‘da‚ Management‘ okudum ve devlet bana maddî yardımda bulundu. Endonezya’da çok sıcak kalpli insanlar bulunur ve muhteşem doğanın olduğu bir yer olarak bilinir. Türkiyenin 10-15 sene öncesini hatırlattı bana oralar. Enflasyonu yüksek olan Endonezya’da 1€ (33 TL) 16.000 Rupiah’a denk gelir. Burada belki verdiğin 500€, 1 odalık daireye orada daha geniş ve lüks yerde yaşayabilirsin ve 1€’ya karnını yerli yemek ile doyurabilirsin. Bize göre çok daha az mal ve mülke sahip oldukları halde bizden çok çok daha mutlu yaşarlar. Kalabalık ve kuralsız, trafikte halk kendi sistemini kurmuş ve motor kullanılır. Sağlık sisteminin çok kötü olduğunu ve insanların hastaneye gitmediklerini bana kuaförüm anlatmıştı. Rüşvetçilik yüksek olan yerde, mesela orada yaşayan birisiyle problem yaşarsan, sana bakıp kendisinden zengin olduğunu tespit edersen polis cağırmazlar. Çünkü polislerin fikrini parayla tamamen değiştirebilirsin. Dikkatimi çeken olay şu oldu: Üniversitenin müdürü orada okurken tıp fakültesine rüşvet ile girdiği (60.000 Dolar) için tutuklandı. Devletin askerleri tarafından tutuklanan müdürün ben sahsen ceza evinde olduğuna inanmıyorum. Çünkü devlet polisin rüşvet aldığından haberdar ama bu probleme fazla karşı gelemiyorlar.

Türkiye’de çok kamplara katıldım ve yaşıtlarım ile oradaki eğitim hakkında konuştuk. Çoğunun memnun olmadıklarını söylediler. Üniversite okuduktan sonrada iş bulmanın zor olduğunu söylemişlerdi. Bana hep, “Biz Almanya’ya gelsek olmaz mı?” diye sorarlardı. Ve ben de, “Dili biliyorsanız gelmenizi tavsiye ederim. Eğer Almanca bilmiyorsanız burada iş bulmanız Türkiye’den daha zor” derdim. Sonradan Almanca öğrenmek de baya zor olduğu için benim tavsiyem İngilizceyi ilerletin derdim. Çünkü Avrupa’da yaşamak istediğin ülkenin kendini dilini ögrenmek ne kadar önemli ise bir o kadar da İngilizce yiçok iyi bilmek önemlidir.

Şeyma Nur Nart
Eğitimci, Pedagog

Ben Şeyma Nur Nart. Yaklaşık 6 yıl önce, üniversiteden mezun olduktan sonra dil eğitimi almak için Avustralya’ya geldim. Türkiye’de ise 4 yıllık üniversite yıllarımda ise İzmir medreselerinde kalmak nasip oldu.

Ortaokul yıllarından itibaren severek okuduğum birçok çocuk eğitimi ve pedagojik kitapları sayesinde çocuk terbiyesi ve eğitimli olan ilgim daha da arttı. Fakat lise yıllarında üniversite bölüm tercihlerini araştırırken Pedagoji bölümünün Türkiye’de kaldırıldığını öğrendim. Bu haber beni hayallerime daha da sarılmaya sevk etti. Eğitim fakültesini bitirdikten sonra Pedagoji alanında kendimi geliştirebilme imkanım olduğu için öğretmen oldum. Öğretmenlik diplomamı alır almaz yurt dışında Pedagoji alanında kendini nasıl geliştirebilirim diyerek araştırmalara başladım. Elbette ki Melbourne’ne gelme sebebim Avustralya Nur Vakfı oldu. Cemaatimizin olmadığı ülkeleri araştırmadım bile. Üstadımızın hafızlık mektebinden Avrupa’ya gönderme meselesi hep zihnimde çınlıyordu. İzmir Nur medreselerinden Melbourne cemaatinin yanına geldim.

Dil eğitimi ve üniversite hazırlık sınıfını tamamladıktan sonra eğitim alanında yüksek lisansıma başladım. Hedeflerimden birisi de eğitim alanında olan birçok görüş ve teorileri Kur’ân ve Sünnet ışığında Risale-i Nur perspektifi ile daha iyi inceleyebilmekti. Yüksek lisansımı yaparken yapmış olduğum her araştırma sonrasında Risale-i Nur’u daha çok okumam gerektiğini fark ettim. Eğitimde olan birçok tekniği Bediüzzaman Said Nursî Risale-i Nur’da bizlere öğretmiş ve uygulamıştı.

Yüksek lisansımı tamamladıktan sonra ise birkaç ay özel bir okulda çalıştıktan sonra özel ders vermeye başladım. Şu anda evimin bir odasını öğrencilerim için hazırladım bu şekilde eğitime evimdeki küçük okulumdan devam ediyorum.

Ülkeler arasında mukayese yapmaya gelince açıkçası bunu çok doğru bulmuyorum. Elbette ki iki ülke arasında birçok güzel çirkin fark olabilir. Bunlardan bahsedebibilir. Fakat iki çocuk arasında mukayese yapmak ne kadar yanlış ise iki ülke arasında bunu yapmakta öyle bence. Mesela Türkiye’nin geçirmiş olduğu birçok burhanları bu ülke geçirmemiş Türkiye’de ortaya çıkan Risale-i Nur burada ortaya çıkmamış ama farklar neler denilecek olursa bunlardan beni en çok etkileyenlerden birisi “özgür düşünce” oldu. Melbourne’ de üniversiteye başladığım ilk gün hocalarımız bize şunu söylediler. “Ben söyledim ya da herhangi bir profesör söyledi diye kabul etmeyin, araştırın. Eğitimde gerçekten doğruluğu var mı?Araştırma ve okuma yaparken her zaman dikkatli olun. Profesör ya da eğitimcide yanlış düşünüyor olabilir. Yanlış olduğunu düşündüğünüz bir şey varsa bizim fikrimiz dahi olsa bize söyleyebilirsiniz. Biz bundan memnun oluruz.” dediler. Açıkçası çok şaşırmıştım. 2015 yıllarında fikrimi söylemeyi bırakın Ege Üniversitesi’nde başörtüsünden dolayı profesörden bütün sınıf önünde hakaret işitmiştim. Şunu söylemeliyim ki Üstadın dediği Avrupa İslâmiyeti doğuracak hakikati ortaya çıkıyordu. Müslüman hasletleri birçok Avustralyalı’da kişilik haline gelmiş bile. Elbette ki her kâfirin vasfı kâfir olmuyor.

Ama küfürden neşet eden yanlışlarda görmezden gelinemez. Maalesef ki Avustralya’daki birçok yanlışın kaynağı da aynı şekilde sözüm ona “özgür düşünce”. İnsanlar hür oldular ama abdullah’tır hakikati gerçekten üzerinde durulması gereken bir konu. Batılı tasvir safi zihinleri idlal eder düsturuyla çok bahsetmeden kısaca şunu söyleyebilirim ki özgürlükte sınırsızlık birçok yanlışı doğuruyor bu ülkede. Cinsiyet kavramı ne yazık ki eğitimde de yok. Anaokullarından itibaren hiçbir çocuğa kızım ya da oğlum diye seslenemiyor hiçbir eğitimci. Kanunen yasak. 4 – 5 yaşındaki çocuk kız ya da erkek olmayı kendi seçiyor. Ona göre muamele görüyor. Özgürlüğün yanlış anlaşılması sebebiyle bu ülkede, malesef ki “cinsiyetsizlik” kavramı çok küçük yaştan itibaren çocuklara aşılanıyor.

İslâmiyet hakikatleri bu topraklarda ne kadar yeşeriyor olsa da biz Nur talebelerine düşen vazife oldukça ağır. Bu yükü kaldırmak için çabalayan kuvvetli omuzlardan biri olabilmek duasıyla.

Ali Kavukcuoğulları
Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi 4. Sınıf

2016 senesinde yurtdışında 4 aylık bir dil eğitimi aldım. Açıkcası bu sürecin hem öğretici hem keyifli hem de tecrübe edindirici olması sebebiyle gayet memnun kaldım. Bu yüzden imkânı olanın yurtdışında kısa bir süreliğine de olsa eğitim almasını tavsiye ederim. Ancak yurt dışında yaşamak konusunda aynı fikirde değilim. Çünkü kültür ve kültür içerisindeki farklı fraksiyonlar insanın kimliğini ve benliğini oluşturan ayrıntılardır. Bir süreliğine yurtdışında yaşamak veya eğitim almak kişiye hem insanî hem kültürel olarak büyük bir ufuk katacaktır; ancak bir ömrü orada geçirmek insanı bir miktar kimlik erezyonuna uğratacağı gibi bir sonraki nesille arasında büyük bir kuşak çatışmasına da yol açacaktır. Tabiî bunları günümüzün ekonomik gerçekliklerinin dışarısından bakarak söylüyorum. Yurtdışında eğitim ve yurtdışında yaşam ile ilgili iki soruyu 2024 gençliği gözünden değerlendirecek olursak eğer, meselenin hayatta kalma kısmı duygusal ve kültürel boyutunun çok daha önüne geçerek başta söylediklerimle tamamen tezat hale gelecektir. Çünkü en ekonomik şekilde okul okumak zorunda olan gençlerin yurtdışında eğitim alması mümkün olmamakla birlikte Türkiye’de sahip olacağı iş, insanî standartlarda bir yaşam sürmesini imkansız bir hale getirecektir. Bu ekonomik şartların gençliği yurtdışında yaşamaya özendirmesiyle beraber gençler kültürünü ve geçmişini kendisini aşağı çeken bir faktör olarak değerlendirerek geçmişiyle arasında büyük kopuşlar yaşamaktadır. Bu sebepten gençler büyük bir arzuyla yurtdışına çıkmayı hedeflemektedir. Bu hedefini başarabilen gençlerin hayatlarının en azından bir kısmını kurtardıklarını düşünmekte. Kendini onlara kıyasla daha sıkıntıda gören ülkemiz gençliğine baktığımızda ise göreceğimiz şey kendisini, kültürüne ve toplumuna ait hissetmeyen, ekonomik kaygılarlarla boğuşan ve en nihayetinde karamsar ve mutsuz gençlik tablolarıdır.

Hazırlayanlar:
Emine Sultan Çakır – eminesultancakir@gencyorumdergisi.com
Mustafa Gönüllü – mustafagonullu@gencyorumdergisi.com
Fethiye Akay – fethiyeakay@gencyorumdergisi.com

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*